Yoğun olduğum zaman gece olsa da dinlensek diye geceleri severdim. Ama ya şimdi. Her şeyle oynadıkları gibi şu saatleri de yerle yeksan ettiler. Bir türlü sabah olmuyor. Sabahın erken saatinde kendimi dışarı atıyorum hava yine karanlık. Hastalar için gece geçmek bilmeziş, doğ güneş, doğ güzel günlere. Daha güzel günler göreceğiz.
Saatleri ayarlama enstitüsü işini yapmadığı için gece kalkıyor olduğumuzdan dolayı şu mevsim gerçekleşmeyecek olay. Ben son 2 aydır sabah uyanamadım mesela.
Bu gece kriz erken başladı. Nedir bu bir türlü anlam veremiyorum, sanki tabuta koymuşlar gibi. Şu saatleri değiştirdiler zaman kavramı kalmadı iyice. Daha sabaha yaklaşık on saat var.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın huzur romanında şöyle bir bölüm vardı. Hastalıklarda acılar, sancılar hep geceleri bulur insanı. Gündüz vakti iyi olan hasta gece acılarıyla başbaşa kalır.
Umut, en büyük kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır. Nietzsche demiş. Her sabah yeni bir heyacanla hayata başlamak istersin. Bir an önce sabah olsun istersin. Aman sabahlar olmasın diye vur patlasın, çal oynasın diyenlere inat.
Tamam sabah da oldu. Nereye kadar? Ölüme biraz daha yaklaşmak mı çıldırtan şey. Elindeki avucundaki her şey akıp gitti. Artık bir sonraki adım ölümü mü bekleyeceğiz?