( ...Hüsrev karakteri ise, belki de bizim edebiyatımızda ilk defa hiçbir tortusu olmayan, kristalize edilmiş-gereksiz teferruatlardan arındırılmış olarak felsefî ve edebî anlamda katışıksız trajik insan tipidir. Trajik çatışma her insan tipinde ortaya çıkmayabilir. Böyle olmasına bakılarak Hüsrev’i tamamen trajik çatışma içindeki bir karakter sayabiliriz; çünkü onun kendisi, babası, yazmış olduğu eserindeki karakteri, annesi, aşığı, sevdiği, dostu ve düşmanlarıyla olan ilişki biçimlerinin hepsi tamamen trajiktir. “Sanat’ın dâima ferdî olanı hedeflemesi”bu eser ve eserin içindeki Hüsrev’in eserindeki karaktere dek uzanan iç içeliğe mukâbil hususiyetini kaybetmez; bilakis, tüm bu iç içe görünüşlere mukâbil insanın bu âlemdeki trajik durumunu tek bir ferdin varoluş çilesi içinde ve tek bir aynada seyretmekteyizdir. “Sürü tipi insan” ise “hayatın trajik özünü göremez.” Hüsrev’e gelince o “sürü”nün umûmî bir kabul ile alışkanlık olarak sürdürdüğünü yaşayamaz hâle gelmiştir. Bir crise-intellectuelle içindedir ve dâima “trajedi kahramanı kendi türünde benzersiz bir ferttir. Taklit edilebilir fakat o zaman iradeli yahut iradesiz, trajediden güldürüye kayılır. Kimse ona benzemez çünkü o kimselere benzemiyordur”un yalnızlığı içerisinden konuşmaktadır. ... )
“Ben ne yaptım? Bir hududu zorladım. Kendimin dışına çıkmak isterken, kendime rast geldim. Meğer kul olduğumu anlamak için Allahlık taslamalıymışım! Meğer sonradan hakikat yapmaya mecbur olmak için evvela yalan söylemeliymişim! Meğer nasıl yaratıldığımı görmek için bir adam yaratmaya kalkmalıymışım! Ben ne yaptım? En sağlam basamağı ayağımdan kaydırdım. Körlüğü zedeledim. Şimdi görünen şeye nasıl bakayım? insan kaderini bir rüya gibi uykuda bulur. Bu rüyayı uyanık nasıl seyredeyim? Allah’la kalabalık arasında kaldım. Boşlukta nasıl durayım?”
Henüz çoluk çocukken metro gişelerinde afişlerini gördüğüm oyundur.
Necip fazıl denilen fırıldak, örtülü ödenek faresi, amerikancı kumarbaz yobazı günahım kadar sevmem ama bence herkes hayatında reis bey ile ikisini bir kez izlemeli.
"Bir Adam Yaratmak" (isme gel) "Reis Bey" ile birlikte gerek benzerinin yapılabilmesi zorluğu gerekse ulaştığı eşsiz seviye ile Türkçe'nin ve edebiyatın zirvelerindendir.
benim için geçilmesi imkânsıza yakın -gerek dil ve üslûpça, gerekse felsefesi, konusu ve içeriğiyle- hârikulâde şâheserlerdendir.
Arkadaş böyle bir üslûp yok ya. Hem de böylesine konular, mesajlar ve temalarla birlikte.
işbu eserler filme de çekilip şâhâne bir şekilde oynanmıştır ve youtubeda mevcuttur. Bilhassa bazı replikleri bağımlılık yapabilir dikkat (bkz: ) "Hiç bıçağın deştiği yerden kan akmaz olur mu ?"
Kaç sefer seyretmiş olmama hatta sahne sahne tetkik etmeme rağmen hâlâ daha eskimiyor, etkiliyor, hayran bırakıyor. Keşfedilçe daha da fazlası bulunan engin bir umman gibi.
allah gayedir. her varılan şey gaye olabilir mi?
yollar uzun, yollar sonsuz, yollar açık... bilerek bilmeyerek allah’a doğru yol almak vardır, varmak yoktur.
varabildiğimiz hiçbir şey, hiçbir ufuk Allah değildir. allah sonsuzluktur...
Yaratmak diye bir kavramın mümkünatı yoktur. Yaratma var olması halinde ifşa olması matematiksel olarak kesin bilgidir. Bu bağlamda "yaratma" ancak bir inanış/isimlendirme ve varsayıdır. Varsayı açısından makul, gerçekliğine inanış halinde tehdittir.