bir kişinin değerini öldükten sonra anlamak gibidir. yada insanoğlu sol ayağının değerini, sağ ayağını kaybettikten sonra anlar. sevgilinin değerini seni terk ettikten sonra daha iyi anlarsın. hasta olursun sağlığın değerini anlarsın. gurbete gidersin evinin değerini anlarsın. bu liste bu şekilde uzar gider. elimizdeki değerlerin değerini tam olarak kavrayamayız. illaki pişmanlıklar yaşamamız gerekir.
insanın nankörlüğünden kaynaklı durumdur, iyi şeylere güzel şeylere çabuk alışırız hep bizimle olacak gibi düşünürüz zamanla hoyratlaşırız ve kaçınılmaz son olduğunda dövünüp anlarız gerçeği...
aşk durumlarında çok rastlanır buna bu gerçeği bilerek oynayanlar da olur çokca ben oynayamayanlardan olduğumdan değerim hep sonrasında anlaşıldı siz seviyorken yanındayken değerinizi bilmeyenin sonradan verdiği değere koyun afedersiniz...
küçüken bir bisikletin olur, sonraları o bisikleti umursamassın ve bir süre sonra elinden alırlar üzülürsün, aradan yıllar geçer ve hep dersin bir bisikletim vardı elimden gittiğinde çok üzülmüştüm diye, hep aklındadır o bisiklet. aşkta böyle birşey işte sevdiğin hep yanında zannedersin ama yıllar geçsede bir türlü unutamasın.
Sağlık mesela, kaybetmeden anlamazsın değerini. Hasta olup iyileşirsin 3 gün bilirsin kıymetini. Sonra dönersin sağlıklı ve nankör haline...
Sevgi mesela, yanında durur, sana bakar, dönüp de bakmazsın. Gidince düşersin belediye çukuru gibi boktan bir boşluğa. Giden gitmiştir. Dönse dahi gitmeden önceki dönmemiştir...
yaradılış olarak sahip olamadıklarımıza özenmekten sahip olduklarımızı göremeyiz. tatmin olamamaktan kaynaklı daha çok olanı arzulama kompleksi bizi birinci dereceden varoluşsal bir bozukluğa sürükler. bu da tam anlamıyla ne yazık ki elimizde olanı da yitirdiğimizde karşımıza çıkan bir yüzleşmedir.
En doğru önermelerden birisi. Bir kayıp verilen değeri öğretiyor. Emin ediyor bu değerden. Üçüncü başkasının nasıl gördüğünü öğretiyor, harab ediyor insanı.