Milletçe hoşlanmadığımız kelime.
Herşeyi bilmek zorundaymışız gibi, gurur yaparız bu kelimeyi telafuz ederken.
Saçmalarız, duraklarız, kafayı kaşırız, göğe bakıp gözlerimizi kısarız o bilmediğimiz şeyi hatırlamak için, derin soluk alırız amma ve lakin o kelime çıkmaz ağzımızdan bir türlü.
Oysa ne konforlu ne dürüst bir söylemdir.
Bilmiyorum... Bu kadar...
Şekilden şekile girip, alı al, moru mor olunca komik görünüyorsunuz, bilmiyorum deyin aslanlar gibi... Ve geçin....
Sağlam duruşlu, kompleksi olmayan insanın, çok rahat sarfedebildiği onurlu kelime.
Saçmalamak, mabadından element uydurmak yerine, bilmiyorum demek, ne saygı duyulasıdır yareppiii!
(bkz: faruk eczanesi)
Gittiğin yerlerden zehirli masallar getirdi rüzgar bana. Dudakların benim dudaklarıma değdiği an güzeldi, yalan dolan tenlerde kirlendi. Kirlendik.
Öyle aşklar yaşadımki hepsi senden bir parça. Zamana yalvardı acılar, ben hep sakıncalıyı seçtim. Susarak, yıpratarak, acıtarak, çıldırarak büyüttüm umarsız gözlerimde sevdanı. Sersem rüzgarlara aldanmama sebep sensin. Tanımadığım tenle terlememe sebep sen!
Saf alkol içeriyor ruhum, hiç olmazsa bugün ölmüyorum senin için... gül desenli gecelerimize açılan müzik kutuları uzaklarda çalıyor, duymuyoruz sesini... elimdeki son mürekkebi içiyor kağıtlar... saçlarımda yağmur, avuçlarımda gece... hiç yaşlanmasak, hiç ölmesek derdik... öldürdük bizi bizde, köşebaşında tanıdığım adam gençleşti benle... ben hep sakıncalıyı seçtim, hep yanlışı... fazla mesaiye kalmış olmalı yüreğimin doğrulukları...
Nereye gider, nerde susup beklerim bilmiyorum... yıllardır aradığım neydi, fazla mı durağandı hayat ya da durağan mıydım ben hayata bilmiyorum... Kabullenemedim paslanmış yağ tenekeleri sıradanlığında bir aşkı ve ben üç yanlışın götürdüğü tek bir doğru olmayı seçtim...
Gittiğin yerlerden zehirli masallar getirdi rüzgar bana... ellerin benimken güzeldi... benim ellerim kimde? Bilmiyorum.
Ararsan yokum... günahlar işliyorum ve sana yalanlar hazırlıyorum... gidişimi öperek uyandır koynunda... gidiyorum...
Ben bu günahları sen yoksun diye işledim, taş yapar mı allah beni bilmiyorum...
Yine aklıma gelişlerimde duygularım galeyana geldi ve sen getiriyorsun. Sanırım özlemenin de öldürdüğü saatlerdeyim. Şimdi şu an sesin kulaklarıma misafir olsaydı, keşke. Ben nasılsın demeden nasılsın desen kokunu göndersen, hadsizliğim hep özlemekten. Şimdi tam da seni bu kadar özlemişken boynundan koklamak vardı.. Şey birde unutmadan ben hala unutmadım sesinde ki beni, ya da bilmiyorum öyle işte.
--spoiler--
eğer bir önemi olsaydı gittiğim yerlerin, tanıştığım insanların, yaptığım uzun konuşmaların, hepsini teker teker dökerdim önümdeki kağıtlara. farkım kalmazdı balzac'tan, hiçbir farkım kalmazdı celine'den. ağır bir dille yazılmış, özenle seçilmiş sıfatlarla dolu tasvirler kaplardı bu sayfaları. ölümlerini gördüğüm insanların dudaklarının kalınlığından, üzerlerindeki paçavraların dokumasına kadar her ayrıntıyı anlatırdım. ama ben doğanın bana emrettiğini yapıyor ve unutuyorum. bütün fazlalıkları unutuyorum. şekilleri hatırlamıyor ve önemsemiyorum. tek önemsediğim ve yazmaya değer bulduğum, olayların mantığı. başka bir şey öğrenmedim ben hayattan. belki gelecek sefere! düşük bütçeli filmlerin vazgeçilmez konusu reenkarnasyona has bir dilekle, belki gelecek sefere diyorum. ancak şimdilik dikkat etmiyorum karşımdakinin gömleğinin temizliğine, rengine.
--spoiler--