klasik hollywood ana-akım sinemasında 'fark'ını hemen belli eden, sinema tarihinin en büyük ustalarından biridir. bu kadar az entry alması üzücü. belli türlerle ve kalıplarla oynayıp, onları insani bir zemine yerleştiren ve ardından çarpıcı tezler çıkaran filmlere sahiptir. çifte tazminat ve sunset bulvarı, kara-film türünü canlandıran, karakter draması türünü bu türle iç içe geçiren, ayrıca sinematografisi ve renkleriyle bir şaheser konumuna ulaşmış en önemli iki filmidir. komedileri bu filmlerin gerisinde kalsa da, önemleri asla inkar edilemez. sonuç olarak bir 'wilder modeli' vardır sinemada.
1906 polonya doğumlu yönetmendir. ailesini nazi kamplarında kaybetmiştir. kariyerine senarist olarak başlamış ve sonrasında en iyi yönetmen dalında sekiz kez aday gösterilmiştir.
yönetmen olarak muhteşemdir ancak bir senaryo yazarı olarak bildiğin "aşmış" statüsündedir.
kocasından tatminsiz/memnun olmayan, aldatmaya teşne femme fatale'ler, pragmatist, ahlaksızlığa, başarı için kuralları çiğnemeye hazır çürümüş erkekler, ilahi adaletin tecellisi, illa ki büyük bir plot twist ve nedendir bilmem huysuz, suratsız hizmetçiler... kısaca bay wilder.
filmlerinin bazı sahneleri senaryo dersi kalibresinde olan, bugün bile formül gibi kullanılan yönetmen ve senarist, sinema tarihinin en önemli isimlerinden. şahsımın da en sevdiği beş senaryo yazarından biri.
charlotte chandlerın "billy wilder" biyografisini bitirdim bu sabah. ünlü yönetmenin anılarını ve hayatını kaleme almış. açık konuşmak gerekirse bilinmeyen pek çok saklı bilgileri de açığa çıkarmış...
billy wilder zaten tartışılacak bir sinemacı değil sadece saygı duyabileceğiniz bir adam ama kitaptaki en can alıcı hikaye beni çok etkiledi;
Avusturya-Macaristan imparatoru Franz-Joseph'in cenaze töreni... 1916 yılının soğuk ve sevimsiz bir kasım günü...
Cenazeyi ünlü Kapuzinergruft'a defnetmek üzere Kaertnerstrasse'den doğru getiriyorlar... En önde yeni ve genç imparator Karl yürüyor, yanında eşi Zita, dört yaşındaki oğlunu da elinden tutmuş...
Billy Wilder da ondan azıcık büyük bir çocuk, o da babasının elini tutmuş, bir kaldırım kenarından töreni izliyor.
Babası demiş ki: "Bak oğlum, bu tabutun içinde giden senin eski imparatorundur, bu tabutun önünde yürüyen senin yeni imparatorundur, onun yanındaki çocuk da senin gelecekteki imparatorundur."
Otuzlu yıllar... Viyana çocuğu Billy Wilder önce Berlin'de şansını denemiş, Naziler'in elinden kurtulmak için kapağı Amerika'ya atmış, orada ünlü bir sinema yönetmeni olmuştur...
Diyor ki: "Hollywood'da, büromda oturmuş bir senaryo üzerinde çalışıyordum... Sekreterim, bir 'hemşerimin' beni görmek istediğini söyledi... içeri buyur ettim... Siyasi mülteciymiş, işsizmiş, zor durumdaymış, çeviri falan yapabilirmiş, bir Viyanalı olarak kendisine yardım edebileceğimi düşünmüş..."
Wilder ekliyor: "Benden iş isteyen bu sessiz ve çekingen genç, babamın bana 'bak oğlum, bu da senin gelecekteki imparatorundur' demiş olduğu çocuktu!"
ismini söylememe gerek var mı bilmiyorum ama o çocuk 2011 yılında ölen tahtın varisi Otto von Habsburg!
Otto, hiçbir zaman "olmayan tahtta hak iddia etmek" saçmalığına kalkışmadığı gibi kraliyetin zevkini sürmek yerine "herkes" gibi yaşamayı tercih etmişti.
bunu biliyordum ama billy wilder'ın ayağına kadar gidip iş istediğini bilmiyordum...