bursa kapalı çarşıdan aşağıya inen arnavut kaldırımlı taş sokaklar...
her bir taş birbirine çok yakın, ama birbirine çok uzak. dokunamadıktan sonra hayallere, gözlere... kaldırım taşları gibi işte bizim yaşadığımız hayat...
sokak satıcılarının ısrarlı gür sesleri kulağımda. bastırıyor müziğin sesini.
yakanıza yapışıyor da sanki, almadan gitmeyecek gibi.
yaşar çalıyor fonda. liseden sonra ilk dinleyişlerim. çocukluğum, gençlik yıllarım aklımda. başım hafiften dönüyor, ah şu soğuk hastane koridorları, hasta olmayanı bile esir alıyor.
yürüyorum amaçsız. nereye bilmiyorum. ama nereye yürümek isterdim onu biliyorum.
kime yürümek isterdim onu da biliyorum.
zar zor kalabalıkları geçiyorum, tam bitti derken yine kalabalık, tam dönünce geçecekken yine taş sokaklar. yine uzaklar.
kayboluyorum. zaten hiçbir zaman istediğim yere çıkamadım bu çarşıda. bu hayatta da hiç çıkamadım istediğim sokaklara.
yaşar çalıyor bilmem kaçıncı defa.
neredeyim anlamaya çalışıyorum.
ne yapıyorum, ne istiyorum anlamaya çalışıyorum.
köşe başında ahşap sandalyelerin üzerine oturuyorum.
çay getiriyor 12-13 yaşlarında bir çocuk.
acı bir çay içiyorum. tadı başka geliyor.
çayı içmeyi seviyorum. gözlerim doluyor. yaşar söylüyor.