Komayın beni bu ellerde - gayrı durmam
Bu yol kavşağında susmuş gözler senin
Beni kıskıvrak saran kollar senin kolların
Tutamam ellerini- yanımdasın.
Rüzgar gibi bakıyorsun - saçlarım uçuşuyor
Ellerimi örtüyorum yüzüme - gözlerine bakamıyorum
Sen bir çiçeksin yavaşça açarsın
incecik belin salınırsın - ilk çiçeksin baharda
işte uzat ellerini- ben gözlerimi yumuyorum
Yeni yetme bir sürgün gibi kuruyorum olduğum yerde
işte bu benim yüreğimdir - atmıyor
işte kar düşüyor gözlerime
Hiçbir şey güçlü değil bu dünyada seni sevmek kadar
Senin yüreğin kadar aydınlık değil
Hiç bir şey ölümcül değil bu koku bu renk kadar
Vücudun kadar alımlı değil hiçbiri çiçeklerin
Neden bu güzelliği dudaklarının
Gözlerinin bu koyu karanlığı
Bir şey var yüreğimde kuş gibi uçarı
Gözlerinin şavkı çiçeklerden
Yağmur yağar telli pullu
Biliyorum - ellerin gibisi yok.
en çok rüyalarda ortaya çıkandır.
gerçi rüyalar neredeyse tamamen bilinçaltıdır.
bir hafta aklına gelmeyen biri bir haftanın sonunda rüyana gelip, beni nasıl unutursun diye ağlıyorsa, işte o içten içe seni kemiren bilinçaltıdır.
kendine itiraf edemediğin, itiraf etsen kaldıramayacağın şeyler hop diye kabusun olup geliyorsa, işte o bilinçaltıdır.
ürkütücü olandır. Hele geçen gece gördüğüm rüyadan sonra. 2 tane adamı öldürüyordum sözlük. ama öyle silahla falan da değil. Tahminimce izlediğim diziler neden oldu. etkilenmem diyordum ama etkileniyormuş insan. Tıpkı heroes dizisindeki niki gibi* oluyordum. Sonra da o cesetleri saklamak için yer arıyordum falan. düşündükçe bile tırsıyorum.**
halı altı gibidir. şöyle ki; unutmak istediğimiz, hatırladığımızda bizi huzursuzlandıran şeyleri ne kadar unutmuş zannetsek de hepsi bilinç altımıza süpürülmüştür. rüyalar, hipnoz ve bazı bilişsel olaylar esnasında halı kayar ve altındaki çöpler, tozlar gün yüzüne çıkar.
Freud'a göre bizi yönlendiren asıl durumların, hazların, düşüncelerin olduğu yerdir. bunun yansımalarını rüyalarımızda, dil sürçmelerimizde görebiliriz. tabi bir de bilinçaltındakileri dışarıya çıkarmak için kullanılan hipnoz durumu var.
dün gece her hafta düzenli olarak oynadığımız halı sahada, bir önceki hafta yaşanan tartışmaların ateşlediği bir bir olay olabilirdi. tabi ben kavgaya girmek istemedim çünkü hali hazırda boktan bir sebepten çıkan ancak, bugün başımı ciddi belalara sokan bir davayla boğuşuyorum. bu yüzden kimsenin kavgasına girmek istemedim. iki cezayı ne maddi durumum ne de bünyem kaldırırdı. maça giderken bunu düşünüyordum.
neyse ki kavga çıkmadı. biz de arkadaşın abisini atlatıp maçtan sonra biraları almaya gittik. hedenin abisi bu yüzden hedei dövmez ama hayatı ona zehir ederdi. biralarımızı aldık, depoyu fulledik ve evlere dağıldık.
tüm olağan olayların bilinçaltıma yansıması gerçekten ilginçti. rüyamda hedenin abisi bizi bira içerken yakalar ve arkadaşa söylenir. sölenir ama öle böle değil. rüya gerçek gibiydi çünkü bu kadar söylenmeye uyanmam gerekirdi çünkü rüyada öldüğüm zaman uyanırdım. iyi dayandım. asıl mesele bu değil, hedenin abisi birazları yakalandığında ben sahiplenmedim. normal şartlarda onun abisi bana karışamazdı ve benim üstlenmemde sakınca olmazdı. kavgaya karışmam istememem bilinçaltıma biraları sahiplenmemem olarak yansımıştı. bir nevi bu şekilde şifrelenmişti.
"Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.
--spoiler-- *
1- bir kızı istemeye gelecekler. ancak gelecek olanların aile büyüğünün burnu oldukça büyük ve biçimsiz. onlar gelmeden aile, çocuklara sürekli telkinlerde bulunur: "aman ha, burna uzun uzun bakmayın" falan fıstık. misafirler gelirler. isteme merasiminin içecek faslına geçilir.(hangi içecekti, unuttum) kız, sıra aile büyüğüne geldiğinde, ağzından şu cümleyi kaçırır: "burnunuza şeker alır mıydınız?"
bu birinci örnek, bastırılmaya çalışılan'la alakalı.
2- freud'un rüya analizleriyle uğraştığı zamanlarda bir hastası, ısrarla, rüyasında hiç görmediği venedik'i gördüğünü, rüyasında gördüğü binaların var olduğunu uyandığında araştırıp öğrendiğini anlatır. freud bunun ulvî bir açıklaması olamayacağına inanmaktadır; ancak elde hiçbir delil de yoktur. adam, tanrı tarafından venedik'e götürüldüğünü düşünmekte, işaret aramaktadır. sonunda, adamın evini köşe bucak aradıklarında, bir turizm rehberinde rüyada görülen binalara rastlarlar. gizem çözülmüştür.
bu örnek ise, "dikkatli bakılmadığı için görülmediği sanılan"la alakalı.
Rüyamda hoşlaştığım adam önce amy winehouse u anneannemlerin evinde, salonun ortasında, leğende, güzelce yıkayıp giydirip uyutuyodu... Sonra da lady gagayla tango yapmaya gidiyodu...
Sanırım bu bilinçaltıyla daha fazla yaşayamayacağım...
korkularımızı, endişelerimizi, çözülmeyi bekleyen ama çözülmemiş sorunlarımızı, geçmişimizle alakalı hatırlamak istemediğimiz olayları, bizim unuttuğumuzu sandığımız bilgileri saklayan bölüm. genellikle bir psikolog vs rüya analizi, hipnoz ya da kişiye sorular yönelterek bilinçaltımızda yatan şeyleri anlamaya çalışır. fakat günümüzde rüya analizi yapılmamaktadır. daha doğrusu alanında uzman kişiler (çok nadir bulunur) yapabilmektedir.
gün içerisinde nedenini bilmediğimiz halde canımız sıkıldığında bunun nedeni bilinçaltımızdaki karışıklıktır.
altına saklananları oradan söküp atabilseydik dünyanın en mutlu insanları olurduk.
farkına varmadığımız, önemli bir husus.
mesela ben asla uyuyan bir insanın odasına ne olursa olsun giremem.
küçükken annem uyuyorken odasına girip montumu aldığımda kızmıştı.
sonra, alkolden nefret ederim. aslında alkol oldukça iyi bir şey. gülüyorsun.
babamın alkol alıp eve geldiği yılları hatırlamamdan dolayı oluşan bir olgu.
çok önemlidir bilinçaltı. oraya erişebilirseniz asıl sizi tanıyabilirsiniz.