ne keyifli bir eğlencedir. evet, eğlencedir bu. sevgiliyle tadılabileceklerin belki de en iyisidir. belki değil, en iyisidir. şimdi, bu kadar çelişkili başlayan bu enterynin devamı için arkanıza yaslanın. tadını çıkarmaya çalışın:
sabahın kör saatinde, bir delilik sonucu binilen otobüsün her hangi bir şehrin otogarına varmasıyla başlar curcuna. sabahın altısında. güneş yeni doğmuşken. önceden verilen söze uyularak, ilk servis aracına binilir. ve, ilk geniş meydanda ya da kalabalık sokakta inilir. elele, bi kahvaltı salonuna, bi simit sarayına ya da emektar bir çorbacıya gidilir. kahvaltı yapıldıktan sonra küçük adımlarla yürünülür. her ayrıntıyı gözden kaçırmamak için yürünülür. hiçbir bünyeye adres sorulmaksızın. sadece yürünülür. alışveriş merkezlerine girilir. el ilanlarına bakılır. el tezgahlarında bir şeyler satan satıcılar ile sohbet edilir. gidilen şehrin en meşhur ürünününden tadılır. bir kriterdir bu. olmazsa olmaz.
sonrasında, öğlen vakti gelmeye başlar. en yakın balıkçıya gidilir. evet, bi balıkçı da yenmelidir öğle yemeği. öğle yemeğinden sonra en yakın kahveye gidilir. kahve dediysek dayıların, amcaların okey oynadığı kahvehane değil bu. bildiğin kahvehane işte. iki çay içilip dışarı çıkılır tekrar. en yakın çiçekçi aranır göz ucuyla. o ara, çingene teyze yüzünüze uzatır bir demet papatyayı. sevdiğinize göstermeden alıp kendisine sunarsınız siz de. yürümeye devam edersiniz sonra. simit alıp, vapura bindiğinizde martılara atarsınız. her gün bu keşmekeşten sıkılan şehrin yerleşik vatandaşlarının gözünde salak pozisyonunda olsanız dahi devam eder bu eylem.
kaybolacağınız şehrin denizi olmalıdır bu arada. yoksa, pek bi keyifli olmaz bu durum. hatta, bu şehir istanbul olmalıdır. hani, her bir kişisinin yaşamaktan sıkıldığı, yaşadığını sandığı, oysa sadece ikamet ettiği o mukaddes şehir.
bu şehir istanbul olduğu sürece işte bu kayboluşun tadı çıkarılır belki. devam edilmelidir bu yürüyüşe. sahil yolunda kol kola gezinilirken emektar fotoğrafçılarda fotoğraf çekinilmelidir. gülümsenmelidir. gülümsenildiği zaman "ne diye gülüyorsun?" diye, yüzlere çemkiren sevgi yoksunu budala sevgililere inat! gülümsemek ile gülmek arasındaki farkı bilmeyen ahmaklara inat!
adres sorulmamalıdır kimseye. kaybolunmalıdır. belki de en dibe geçilmelidir. varolan dünyanın öbür tarafından çıkmak için. akşam olmaya başlarken, güneş batmayıp dünya döndüğü gerçeği akla getirildiğinde dokunmamalıdır ruha, zaman kavramının geçiciliği, akşam yemeği adı altında, bir sandalda balık ekmekle beraber yenilmelidir. küçük çocukların kafaları okşanıp, ellerindeki kağıt mendiller alınmalıdır. gerçek veya yalan umrunda olmamalıdır kişinin, söylenen bahaneler, üretilen gerekçeler...
küçük bir kız çocuğuna en yakın tren istasyonunun yeri sorulmalı, cevabı karşılığında küçük bir çikolata montunun yan cebine konulmalıdır. mucizelere inanması için...
tren garından alınan biletlerin kontrolünü kondoktörler yaparken sımsıkı sevdiğine sarılıp güneşin doğuşunu görmek ümidiyle yaşanılan şehire geri dönülmelidir.
özlenebilecek bir durum. hala yaşadığını, hala sevdiğini ve sevildiğini farkedeceğin durum. insanın düşündükçe bile içini neşeyle dolduran durum. evde televizyon izleyip atıştırmaktansa, sevgiliyle herhangi bir yerde kaybolmanın tadının ne olduğunu öğretecek durum.