Bana erzurum seyahatimde eşlik etmiş harika bir eser, gerçekten çok iyi yazılmış. ister istemez etkisi altına giriyorsunuz. bir çırpıda okuyup, değişik duygu değişimleri yaşayabiliyorsunuz. duygusal olarak çabuk etkileniyorsanız, bu kitabı yalnız olduğunuz bir ortamda okumanızı tavsiye ederim...
karşılıksız sevginin doruk noktasına ulaştığı kitap. okuyup bitirdiğim zaman ağladığımı hatırlıyorum. biraz da duygusal zamanlarımdı. çok etkilenmiştim. Kitaplığımızda ne zaman elime gelse yine düşünürüm.
Aşk mı saplantı mı ? birini bu kadar sevmek ama ona bu kadar görünmez olmak mümkün mü? gerçek sevgi karşılık beklemeden sevmek ve sevmeye devam etmek midir? ya da bağımlılık ile sevgi birbirine karışabilir mi? kitap içinde bunların sonu yok gibiydi.
edit: entrymi eksileyen kişi lütfen bana bir mesaj atsın. merak ediyorum ve neden diye sormak istiyorum?
Geçen güne kadar Kitaplığımda uzun zamandır duran ve bir türlü elime gelmeyen kitaptı. Bir kitap bakmak için sürekli gittiğim kitapçıya girdim. Görevliyle kitapları konuşuyorduk iyi de sohbetimiz olmuştu. Bana bu kitabı gösterip okuyup okumadığımı sordu. Aldım duruyor dedim. Bence biraz sinirin bozulacak okuyunca deyip güldü. neden diye sorduğumda bir kadın bu kadar mı ezik gösterir kendini, karakteri fazlaca güçsüz bence dedi. Anlam veremedim ancak okuyunca farkına vardım. Kadının kendini bu kadar heba edip, hayatını mutsuzlukla devam ettirmesi beni üzüp aynı zamanda kızdırdı.
Onun dışında stefan Zweig’ın kadının iç dünyasını yansıtmasıyla aynı zamanda da bir platoniğin saplantılı hallerini betimlemesiyle yazmış olduğu güzel bir eser.
“Sana, beni asla tanımamış olan sana...”
Onu bu kadar seven birisinin varlığından haberdar olmayan kadını tanımadığını, yukarıdaki cümlede geçen “beni” tanımıyor olmak adam için çok zor olsa gerek.
Zweig eseri, uzunca bir mektup. Kitap yaklaşık 60 sayfa, tek kahve ile bitecek kısalıkta ama bitmesini istemeyecek kadar da güzel bir kitap.
Dün gece bir üstteki yazarın entrysi sonucu adını öğrenip bugün gidip hemen tedarik ettiğim ve şimdi bitirdiğim muhteşem bir eser! Aşk psikolojisi olarak adlandırılabilir. Muhteşem ötesi bir psikolojik çözümleme.
karın ağrılarıyla iki büklüm okuyarak zar zor bitirdiğim 55 sayfalık harika kitaptır. aşkın ne olduğunu, tutkuyu, saplantıyı sorgulattırır. ucundan kıyısından da olsa kendinde bir şeyler bulacak insanları sarsacak türdendir. bitirirken boğazda bir düğüm ve gözlerde yaş bırakır.
dip not: kitap bittiğinde en sevdiğim çiçek artık beyaz güldü.
“ölmem sana acı verecek olsaydı eğer, o zaman ölemezdim.”
stefan zweig tarafından aşık bir kadının ağzından yazılmış bir mektup. mektup, "sana, beni asla tanımamış sana" cümlesiyle başlıyor ve daha bu noktada insanın içine hüzünlü bir sis bulutu yerleşiyor. bir kadının kendinden yaşça büyük ve ondan asla haberi olmayan bir adama olan saplantılı aşkını ve sonunda hazin son olan intiharını yine bu kadının ağzından anlatıyor. bu his o kadar ilmek ilmek, o kadar tane tane ve o kadar duyguyla işlenmiş ki mektuba, okurken ağladığımı bilirim. kadının çokça kez adamla karşı karşıya gelişi, adamın bunu asla fark etmemesi ve her seferinde kadını farklı biri olarak görmesi, her doğum gününde kadının adam için gönderdiği özel bir hediye. o kadar dokunaklı ki... kadın o kadar sevmiş ki adamı, ikisinin olan çocuğunu bile, sırf kuşkusu olmasın diye söylememeyi tercih etmiş. adamın hayatını etkileyecek ya da sırf çocuk yüzünden isteksiz bir şekilde kadının yanında kalmaması için, ki bu inanılmaz onur kırıcı ve üzücü bir şey gerçekten seven bir kadın için, adamın, o delicesine aşık olduğu adamın, kafasını karıştıracak bir şey yapmamak için kendini hiçe sayma fedakarlığında bulunmuş, bir adamın kaleminden böylesine bir mektup, ki bu bir kadının ağzından yazılmış, inanılmaz etkileyici.
bittikten sonra kadına ve aşkına o kadar saygı duydum ki, aşkından ölecek olsa bile, ki bunun için intiharı bile göze almış, kendine saklamayı ve bir şekilde kalbinin parçalanışını sindirebilmiş zor da olsa.
keşke kitabın sonunda kendisine mektup yazılan bu adamın, mektubu okuduktan sonraki o anlık duygu halini, belki pişmanlığını, belki hüznünü de okuyabilseydik.
"bu korkunç saatlerde seninle konuşmayıp kiminle konuşabilirim, benim için her şey olmuş ve şimdi de her şey olan seninle! belki de çok açık konuşamıyorumdur, belki de beni anlamıyorsundur. fakat bütün gücümü toplamak istiyorum, bir defa, sadece bu defa seninle konuşabilmek için, seninle sevgilim, sen ki, beni asla tanımadın."
"Yalnızca seni görmekti istediğim, bir defa daha görmek, sana sarılmaktı. Sonra sevgilim, bütün gece, bütün o korkunç ve uzun gece boyunca seni bekledim.
Annem yatağına yatıp uyur uyumaz, eve gelişini duyabilmek amacı ile kulak kabartmak için sessizce hole süzüldüm. Bütün gece boyunca bekledim ve buz gibi bir ocak gecesiydi. Yorgundum her yerim ağrıyordu ve oturacak bir sandalye bile yoktu: o yüzden boylu boyunca yere, kapının altından gelen cerayanın üfürerek geçtiği zemine uzandım.
Vücudumu acıtan zeminde, üstümde sadece ince bir giysi ile yatıyordum, çünkü bir şey örtmemiştim, uykuya DalarSam senin ayak seslerini duyamam korkusuyla ısınmak istemiyordum.
Bekledim, bekledim seni kaderimi beklercesine bekledim...
● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ● ●
Sonunda- sabahın iki veya üçü olmalıydı- aşağıda binanın kapısının açıldığını ve merdivenlerden çıkan ayak seslerini duydum.
Sen olabilir miydin bu gelen?
Evet, sendin sevgilim, ama yalnız değildin. Hafiften sanki gıdıklanan birinden çıkan gülmeyi, ipek bir elbisenin hışırtısını ve senin alçak perdeden gelen sesini duydum- eve bi kadınla dönmüştün...
"
Bir kez daha stefan can yakmış, boğaza yine bir şey oturtmuştur.