"karl marx, fransız yazar honore de balzaca hayrandı. onun kentsoylu düzene yukarıdan bakan, para-zevk ve iktidarın temel amaca dönüştüğü bir dünyayı anlatan eserlerini çok beğeniyor, "işte gerçekçi yazar" diyordu.
balzac, 1845 yılında "gizli başyapıt" adlı eserini çıkardı. (bu eser türkçeye tam 100 yıl sonra 1945te "bilinmeyen şaheser" adıyla nahit sırrı örik tarafından çevrildi.)
"gizli başyapıt" yazıldığı dönemden başlayarak özellikle sanat dünyasını çok ilgilendirdi. cezanne, picasso gibi büyük ressamları derinden etkiledi; üzerinde sanat tarihçileri tarafından çalışmalar yapılan bir yapıt oldu.
balzacın eserinin kahramanı frenhofer, ressamdı.
tuvalinde yaratmaya çalıştığı eserinin kusursuz olmasını istiyor; onunla tutkuyla bir aşk ilişkisi yaşıyordu sanki. 10 yıldır atölyesine kapanmış, çileli bir hayatla arayış içindeydi. resimlerine bağlıydı, sergilemek bile istemiyordu.
ama bir gün gizli başyapıtını, resimlerine hayran genç bir ressam ile sanatsal bilgilerine güvendiği bir başka ressama gösterdi.
ikilinin resmi hakkında söyledikleri frenhoferi çıldırttı. her iki ressam da uzun uzun tuvale bakıp hiçbir şey anlamadıklarını itiraf etmişlerdi.
ressam frenhofer kızgındı; hayal kırıklığına uğramıştı. anlaşılamamıştı işte.
o gece geçirdiği büyük bunalım sonucu intihar etti.
ve balzac hikáyesini böylece bitirdi.
aslında ressam frenhoferin yaratımı, "soyut resim" idi; bu nedenle hem de meslektaşları tarafından bile anlaşılamamıştı!
araya girip bir not aktarmalıyım: balzacın "gizli başyapıt"ı yazdığı 1845te "soyut resim" nedir bilinmiyordu!
işte "gizli başyapıt"ı sanat tarihi açısından önemli kılan da bu özelliğiydi aslında!
peki, balzac bunu nasıl keşfetmişti, bilinmiyor. eserini yazarken resim teknikleri konusunda bilgi aldığı ressam g. boulanger idi ve onun da "soyut resim" ile ilgisi filan yoktu.
bu arada ekleyeyim boulanger, bizim şeker ahmet paşa, süleyman seyid, osman hamdi gibi ressamlarımızın da pariste hocalığını yapmıştır. neyse, yok "soyut resim" yok bizim ressamlar diyerek kafanızı karıştırmayalım.
gelelim karl marxın, çağının çok ötesinde olan ressam frenhoferden nasıl etkilendiğine...
marxın kafasındaki korku
karl marx, gerek gündelik gerekse yazı çalışmalarından yorulduğunda evindeki sedire uzanıp beğendiği, hep keyif aldığı cervantes, shakespeare gibi ustaların ölümsüz eserlerini okurdu.
yaşamı boyunca edebi yapıtlarla hep yakından ilgilendi, sürekli okudu.
"gizli başyapıt" yazıldığı dönemde karl marxı da şaşırttı, düşündürdü, heyecanlandırdı.
balzacın bilgece, içten, ironik bu eserini büyülenmiş gibi elinden düşürmeden bir çırpıda okudu. ve dáhi ressam frenhoferın karmaşık ve sürekli arayış içinde olan ruhuyla kendisi arasında benzerlikler buldu.
marx da yıllardır kütüphanelere, müzelere, kitaplığına kapanarak kapitali kaleme almıştı. yorulmadan yazılarına eklemeler, çıkarmalar yaparak sürekli değişiklikler yapmıştı.
yazdıklarının düşüncelerini tam olarak ifade edip etmediğinden emin olamıyor, tekrar tekrar çalışıyordu.
örneğin: ingiliz çalışma mevzuatına ilişkin yirmi sayfa yazmak için, ingiliz ve iskoç tahkikat komisyonları ve fabrika müfettişlerinin raporlarını bile günlerce arayıp bulmuş ve okumuştu.
sonuçta çileli, yorucu çalışması sonucu yıllardır çalıştığı kitabı çıkıyordu.
dáhi ressam frenhofer gibi devrimci bir arayış içinde olan marx, yeni sözler söylüyordu; bunlar anlaşılacak mıydı?
kapitalizmdeki egemen üretim ilişkisini, ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesini, sermayenin dolaşımını, sermaye-kár ilişkisini vb. insanlar doğru anlayabilecekler miydi?
içinde kuşku vardı; anlaşılamama kuşkusu. tıpkı çağdaşları; goethe, schiller, beethoven, stendal, gogol, puşkin, goya vd. olduğu gibi...
balzacı okumalısın
karl marx, engelsle her sırrını, duygusunu paylaşıyordu.
mektubunda balzacın "gizli başyapıt" kitabını mutlaka okumasını önerdi.
çünkü ruh halini ressam frenhofere benzetiyordu!
frenhofer ile yaşamında benzerlikler olsa da marx bilim adamıydı ve bu nedenle daha gerçekçiydi.
marx, engelse yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"zavallı ressam. mükemmelliği ararken, kendi sanatını öldürdü. insan gerektiği yerde durmasını ve noktayı koymasını bilmeli, değil mi? mükemmel, iyinin düşmanıdır. balzacın, yaptıklarıyla hiçbir zaman yetinmeyen kahramanının ruhunu anlıyorum ben."
engels, "gizli başyapıt"ı okudu mu; üzerinde bir daha konuştular mı bilinmiyor. "seçme yazılar" adlı eserde bu konuyla ilgili sadece marxın mektubu var.
ama marxın kapitali bitirdiğinde başta engels olmak üzere yakın dostlarına okuttuğu bilgisi var.
genç ressam porbus, ustası frenhoferin tablosundan hiçbir şey anlamamıştı. oysa engels, ustası marxın yazdığından çok etkilendi.
frenhoferin başına gelen marxın başına gelmedi.
ancak marx bilim adamıydı; akademik formasyonu vardı; doçentti. bu nedenle felsefi ve ekonomik terimleri sık kullanan marxın dili ağırdı; düşünceleri insanlara karmaşık geldi ve bu nedenle kapital zor okundu. diğer yandan kapital, içerik, ansiklopedik zenginlik, bütünlük, mantık ve vuruculuk bakımından övgüyü hak etmişti.
gerçekçi marx ile öykü kahramanı frenhoferin yazgısı ayrıydı artık.
bismarckın teklifi
kapitalinin ilk cildi 14 eylül 1867de almanyada çıktı.
marx, kuşkusuz kapital ile dünya devrimini amaçladı.
ama o da insandı; babaydı; telif haklarının mali sorunlarını çözmek, eski borçlarını ödemek ve eve bir şeyler almak için kendisine faydası dokunacağını sanıyordu. ama eline geçen o kadar azdı ki kendisinin de alayla belirttiği gibi kitabı yazarken içtiği tütün parasını karşılamaya bile yetmiyordu!
bugün dünyada hálá, incilden sonra en çok satan kitap olarak gösterilen kapital, ilk baskısında 1000 adet basılmıştı. ve ilk baskısı dört yılda bitti.
marxın, "proletaryanın öncü savaşçısı, cesur, dürüst, mert, unutulmaz dostum wilhelm wolffa" diyerek adadığı kapitali medya görmezlikten geldi. hakkında uzun süre hiçbir yazı çıkmadı.
kapital, almanya, ingiltere, fransa yerine bir başka ülkede çok fazla ilgiyle karşılandı: rusya!
leninin 1917de rusya devrimi, marxın çalışmalarının dünya çapında duyulmasına, okunmasına ve tartışılmasına neden oldu. ve 20. yüzyıldaki her toplumsal değişim marxın etkisini taşıdı.
bu arada ileride almanyayı birleştirecek olan "demir yumruk" lauenburg dükü otto von bismarck, marxa haber gönderdi; büyük yeteneklerini alman halkı yararına kullanmasını istedi.
marx kendisine zenginlik, itibar ve en önemlisi anayurduna dönmesini sağlayacak teklifi reddetti; yerinin proletaryanın yanı olduğunu söyledi.
bu şekilde zenginleşmeyi reddeden marx, gazetelere yazdığı yazılar ve engels gibi dostlarının yardımlarıyla geçindiriyordu ailesini.
marx, zamanının ve enerjisinin büyük bölümünü sosyalist ı. enternasyonale ayırdığı için kapitalin ikinci ve üçüncü ciltlerini yetiştirmeye ömrü yetmedi.
1883te 65 yaşında vefat etti; iki cildi marxın notlarından engels tamamlayıp yayınladı.
aradan yıllar geçti...
küresel kriz bugün dünya piyasalarını kasıp kavuruyor. karl marx şimdi tekrar revaçta. insan soramadan edemiyor; marxın aslında yazgısı, geleceğin sanatını yapan frenhofere benzemiyor mu?
devrimcileri, eserlerini anlayabilmek için zaman gerekiyor belki de, kim bilir...
düzeltme geçtiğimiz hafta medici ailesini anlattığım yazının görsellerinde oluşan bir hata sonucu davud heykeli, michelangelo yerine donatellonun eseri olarak yazılmıştır. düzeltir, özür dilerim.
cezannedan picassoya kendini frenhoferle özdeşleştiren ressamlar
balzacın "gizli başyapıt" eserinin kahramanı frenhoferle kendini sadece karl marx özdeşleştirmedi.
kusursuz bir yaratıyı arayan ressam frenhofer, birçok ünlü sanatçıyı da etkiledi.
bunların başında modern sanatın öncüsü kabul edilen; empresyonizmle kübizm arasında köprü kurmuş olan ressam paul cezanne (1839-1906) geliyordu. o da frenhofer gibi yaratma sürecine tutkuyla bağlı bir çile adamıydı.
yanında "çıraklık" yapmış emile bernard, "cezanne üzerine anılar" kitabında bir hatırasını şöyle anlatıyordu:
"bir akşam ona balzacın gizli başyapıtından ve hikáyesinin kahramanı frenhoferden söz açtım; masadan kalktı, gelip önüme dikildi ve işaret parmağını göğsüne bastırarak -ağzından tek sözcük çıkmadan ve bu hareketi art arda yineleyerek- öyküdeki kişinin kendisi olduğunu belirtti. öyle heyecanlanmıştı ki, gözleri yaşlarla dolmuştu."
cezanne kara kalem taslaklarında "gizli başyapıt"ın sahnelerini resmetti. bunlardan biri; frenhoferin tablosunu gösterdiği, diğeri de resmi yaptığı sahneydi. bunlar isviçre basel kunstmuseumda sergilenmektedir.
balzacın "gizli başyapıt"ına tutkuyla bağlı, kahramanı frenhoferle kendini özdeşleştiren bir diğer dünyaca ünlü ressam ise pablo picasso (1881-1973) idi.
balzacın eserinden o kadar etkilenmişti ki, öyküdeki olayın geçtiği paristeki biere de bretteville konağını kiralayıp, 1936-1955 yılları arasında burada yaşadı.
("gizli başyapıt"ı günümüz türkçesine çeviren ve ne yazık ki kitap çıkmadan kısa bir süre önce vefat eden mimar samih rıfat, araştırdığı kaynaklarda frenhoferin bu konukta oturduğuna dair bilgi bulamadığını yazıyor kitabın önsözünde.)
cezanne gibi picasso da, dáhi ressam frenhoferin öyküsünü kara kalemle resimleyerek ölümsüzleştirdi. sanat kitapları yayımcısı ambroise vollardın yayınladığı "gizli başyapıt" baskısını picasso resimledi. çok az sayıda basılan bu eser bugün koleksiyonerler için önemli bir parçadır.
frenhofer sadece ressamları etkilemedi.
michel leiris, hubert damisch, michel serres, georges didi-huberman gibi yazarlar da ressam frenhofer ile ilgilendiler; denemeler kaleme aldılar.
bizim yazarlarımız da ilgisiz kalmadı balzacın edebi kahramanı frenhofere. 1997 yılında enis batur, "frenhofer olmak" adlı kitabını çıkardı.
amerikalı sanat tarihçisi dore ashton, bu ilgiyi "gizli başyapıt" mitosu üzerine kapsamlı bir incelemeyle kaleme aldı.
"gizli başyapıt"a sinema da ilgisiz kalamadı. fransız yönetmen jacques rivette, balzacın eserini günümüze uyarlayarak çekti. film 1991 yılında cannesda ödül aldı.
siyaset bilimciler, ressamlar, yazarlar, yönetmenler frenhoferi ne kadar kendileriyle özdeşleştirseler de, frenhofer aslında balzacın ta kendisi değil miydi?
yaşadığı dönemde anlaşılamayan ressam frenhofer karakterini yaratan balzac, bugün pariste pere lachaise mezarlığında yatıyor; biraz ilerisinde bizden iki "frenhofer" uyumaktadır: ahmet kaya ve yılmaz güney!.."
şuan tekrar iletişim yayınlarından çıkmış olan, birçok sanatçıya,ünlüye (karl marx, picasso) esin kaynağı olmuş, bir sanatçının mükemmeli aramasını anlatan, inanılmaz balzac öyküsü..
işin ilginç tarafı önsöz, sonsöz, puntoyu büyüt, resim koy felan 25 sayfalık öykü olmuş sana 100 sayfalık kitap, 10tl.
şimdi hakkını yemeyelim önsöz, sonsöz güzel faydalı ama 25 sayfalık öykü için 10 tl biraz bana ticari gibi geldi.
daha önce can yayınlarında gizli başyapıt ismiyle yayınlanmıştı ve basımı durdurulmuştu, o baskıyı bulmak zor.