Her zaman dinamik olan bir süreçtir.
Asla yerinde saymaz.
Bir araştırma yapıyorsunuz ve hangi yöntemi kullanırsanız kullanın sonucu elde edemiyorsunuz diyelim o zaman bekleyeceksiniz.
Bilim kendini doğrular.*
Birileri sizin araştırmanızı tekrar tekrar artırarak yapar.
Böyle olayları içinde barındırır.*
“bilim, bilgi ve cehalet arasındaki sınırlarda faliyet gösterir. bilmediklerimizi itiraf etmekten çekinmeyiz. bunun utanılıcak bir yanı yoktur. utanılıcak tek şey tüm cevapları bilir gibi davranmaktır.”
-neil degrasse tyson
Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim.
Üçüncü ders başlamak üzereydi. Hoca son birkaç dakikayı bekliyordu amfide. Birinci sınıf tıp amfisinde o gün yüzden fazla öğrenci vardı. Pencereleri olmayan, içindeki genç insanlar olmadan havasız bir mezardan farksız amfide ders zamanı gelmişti. O günkü antropoloji dersinde insanın evrimi anlatılacaktı. Homo erectus ve diğerleri, primatlar ve Darwin tabii ki. Ve ders başladı. Fakat profesör derse başlayalı henüz birkaç dakika geçmişti ki hemen itirazlar duyuldu. Bunların saçmalık olduğunu söyleyen öğrenciler evrimi reddediyordu. Tek yaratıcının Tanrı olduğunu bağırarak hocayı susturmaya uğraşıyorlardı. Tartışma ilerledikçe hocanın sabrı taştı. "Sessizlik!" diye bağırdı ve cebinden bir çakmak çıkardı. Herkes susmuş çakmağa bakıyordu. "Burada bilim öğrenmek için bulunuyorsunuz. Size önce bilimin ne olduğunu öğretmek lazım ki ne için burada olduğunuzu idrak edesiniz." Ve ışıkları kapattı. Tık, tık, tık... Koca amfide onlarca öğrenci şimdi sonsuz bir karanlıktaydı. Kimse konuşmuyordu, sadece bekliyorlardı. Ve birden zifiri karanlığın içinde bir kıvılcım parladı. "işte bu ateş elimizdeki yegâne aydınlanma aracı yani bilim ve akıldır. Bu ateşin ışığında aydınlanansa bilebileceğimiz yegâne gerçek bilgidir. Yani bu koca, karanlık ve bilinmezlerle dolu evrende bize bir şeyleri gerçekten gösterebilecek tek araç olan bu ateş güvenebileceğimiz tek bilgi kaynağıdır. O halde bilim ve aklı tek rehber kabul eden üniversitede size öğretilecek tek bilgi ve disiplin de işte bu ateşin ışığında hazırlanandır. Bu ateşin ulaşamadığı karanlıkta ise ancak gölgeler ve kara bir bilinmez vardır. Karanlıkta kalanın ne olduğu ise ancak sezgi ve tahminle yorumlanabilir. Bu tahmin doğru da olabilir yanlış da. işte sizin ödeviniz bu ateşi tek rehber ve onun aydınlattığını ise bilinen tek gerçek bilgi kabul etmek, göreviniz ise bu rehberi ve bilgiyi kullanarak karanlıktakileri de aydınlatmak, tahminlerin gerçekliğini açığa çıkarmak ve bu rehberi ve bilgiyi daha iyi hale getirmektir. O zamana kadar ise karanlık sizin için her zaman ancak bir şüphe kaynağı, o karanlıktakilere inanmak ise sizin için bir kişisel inanç meselesi olarak kalmalı ve ateşin aydınlığından daima ayrı tutulmalıdır, kıyaslanmamalıdır. işte gerçek bilimsel yaklaşımın özü budur ve bunu kabul etmek kişisel bir tercihtir. Ancak bunu reddedenlerin burada işi yoktur. Çünkü bilimin geldiği bu nihai anlayış nice emek ile cana mal olmuştur ve insanlık bunun için yüzlerce hatta binlerce yıl beklemiştir. Gücü yadsınamaz ve geçerliliği gösterilebilen tek yaklaşım olan bu anlayışı nice zorlukların sonucu olarak işte burada, bu amfide gururla temsil eden ben de bizi aydınlatan bu yegâne ateşi ne pahasına olursa olsun savunmak amacındayım. Çünkü bu dünyada bizi insan gibi yaşatacak gücün tek kaynağını işte bu ateşte buluyorum. Elimizden alındığında soğuktan donacağımız, yem olacağımız veya karanlıklarda kör kuyuların dibini boylayacağımız bu ateşi ne pahasına olursa olsun savunmak ve büyütmek, yani sahiplenip kullanmak, yani sonuna kadar akılcı olup en gayretli çalışkanlıkla bir şeyler üretmek sizin de tek kurtuluşunuzdur. Şimdi bu anlayışı kabul edenlerle konuşacaklarım var. Bu anlayışı, yani aslında kendi akıllarını da reddedenler, onu eleştirmeyip karalayanlar, onu daha iyi hale getirmeyip yıkmaya uğraşanlar ise dışarı çıksınlar ve yeniden düşünsünler. Dünyada aklını satıp umut ve hayal çöplüğünün köle pazarlarında sürünen çoğunluğun yanında onlara da mutlaka yer bulunur."
Ve ateş söndü. Geriye kalan ise sessiz bir karanlıktı.
bilmek, bilimin ilerlemesi bunlar gerçekten insanı mutluluğa götürüyor mu?? rousseau çok sert laflar eder bu konuda, entellektüel küfreder desek yeridir. benzer konuya erasmus desiderius da değinir. toplum okumadığı için öncelikleri okuyan insandan farklı olur. oturup 2 saat araba motoru yada telefona gelen bi güncelleme ile ilgili konuşabiliyorlar. şaşıyorum kitaplar herkes için varken nasıl bu kadar cahil kalan insan var. neden önemli konuları es geçerken önemsiz şeyler hakkında birbirlerinin sözünü kesecek kadar heyecanla ve hevesle konuşuyorlar. platon kafası önemli işlere basmayan önemsiz şeylerle ömür geçirir diyor??! haklı olabilir mi, ne dersin?? bu yani toplumdan kopmak her entellektüelin kaderi, düşünürlerin hayatını okuyunca bunu seziyorsun çoğu sürgün hayatında, kaçarak geçen bi ömür.
peki diğer soru??acaba bilmek, bilim bunlar ahlaki açıdan bizi doğru yerlere mi götürüyor?? acaba rahat etmesini sağlamak bi insanı mutlu etme yolu mudur yoksa rahatlık fıtratımıza aykırı mı??? marksizm bu konuda yanılır kanaatimce. evet bilim teknolojiyi geliştirdi evet doğru uzaklarda ki abini arıyorsun ne hoş ama çoğu kişi göremiyor teknoloji gelişmese zaten o kadar uzağa gitmeyecekti abin. teknoloji kendi açığını kapatıyor. dostoyevski medeniyet insanın duygusal dünyasını karıştırmaktan ötesine yaramadı der. ne haklı. neyse dediğim gibi teknoloji gelişti üretim arttı ama sonra hırs açığa çıktı. herkes diğerinin üstünde olmayı istediği için toplum birbirinden huylanan insanlarla doldu. beni ilk gördüğünde 40 senelik dostu gibi davranıp 40 sene sonra işim düştüğünde arkasını dönen insanlar var etrafta. ayrıca tatmin sınırımız çok arttı. çoğu şeye sahip olunca insan elinde olan 9 tanesi ile mutlu olmaktansa olmayan 1 ine üzülüyor. bi çok kullandığımız madde varlığı ile mutluluk getirmezken yokluğunda mutsuzluk getiriyor bize.
kısacası hırstan dolayı insanlar karşı tarafa zarar vermek isteyen, onun zararında kar edecekse bunun doğru olup olmadığı ile ilgilenmeyen, bunu hiç umursamayan kişilere döndü. budizmin tam tersi istikamete hareket edip her şeyi elde etmeye uğraş verdi ve bu uzun vadede bize mutsuzluk getirdi. insan ahlaki açıdan yanlış bi alana depar atıyor. dinler nefsine sahip çık derken kapitalizm her şeyi iste diyor. tükettiğin kadar varsın. insanların çoğu bunu göremiyor.
şüpheliyim, ilmin atılım yaptığı 20. yy'a 2 dünya savaşı sığdırdık?!? bi gariplik yok mu burada??? savunamıyorum bilimi. uçaklar-tanklar-uçak savarlar-savunma sistemleri geliştirmekten daha mutlu bi hayat kurabilirdik.
bu konuda daha çok edecek laf var ilaç sektörünü kitapları eleştirsem yeridir. hayatı basitleştirmenin depresyona gittiğinden bahsetsem de olur. schopenhauer desem erich fromm desem olur yada ibni haldun...