bilimle ugrasan insan. "bilim adami" yerine kullanilan ya da kullanilmaya calisilan bir söz. bilimle ugrasanlarin sadece erkekler olmadigini anlatmaya calisir. bir nevi kadin-erkek esitligi yani.
saçma sapan, gereksiz bir şekilde türetilmiş anlamsız sözcük. Nitekim önceki entryde de görüleceği gibi "adam" kelimesi bilimadamı sözcüğünde "bilimle uğraşan insan" anlamında kullanılmaktadır. Bunu zaten anlayamayacak kişilerin bilimle uğraşması çok sakıncalıdır. bir diğer nokta da; bilim hayvanı yoktur.
milleti ,halkı bilimden soğutmak adına atılmış adımlardan bir tanesidir. kocamaaan bilim adamı olmuşsun ama halen böyle kadınsı tripler; "biz kadınız efendim de adam denilmez"ler. kadınsılığı geçelim bu ne rezil bir davranıştır akıl sır ermemekte. bunları ben çaki 'ye, brus lii 'ye, üstad sıplintır 'a havale ederdim de havale bedeline değmez.
feminizmin kadınların iç dünyasından taşıp toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi hayata sirayet etmesiyle insana hönk! dedirten sözcüklerden biri. bu tür atraksiyonları nedense hep bizim toplumumuz birazda tepeden indirme bir şekilde yaşar. ingilizler, man erkek demek bundan sonra businessman demeyelim kadınlarıda kapsayacak şekilde businesshuman diyelim diye bir toplumsal çelişki yaşamaz. güler sabancıyla aydın doğanın kızları memnun olsun diye işadamı işinsanı oldu bu ülkede. bilimadamıda biliminsanı oldu. bu mantıkla gidilirse kadınlar adam değildir. adam diyede erkeğe denir.
bilimadamı gibi güzel bir sözcük varken; dil açılımı mı yoksa, kadın - erkek ayrımını gizlice pekiştiren cinsiyet açılımı mı desem, bilmiyorum; zorlama bir sözcük kümesi. Bilimadamı hem kadını, hem erkeği betimler. Bilimadamını tanımlarken cinsiyet ayrımını belirtmeye; ama, adam sözcüğünden kaçınmak için de "bilim insanı" demeye gerek yoktur.
fazla sayıda büyük bilim insanı çıkaramayışımızın çok değişik sebepleri olduğu muhakkak. ortaöğretim seviyesindeki eğitimden üniversiteye ve ilerisi olan akademik hayata kadar değişik zamanlarda çok farklı etmenler bilim insanı kıtlığına yol açmakta. bu konuda çok şey söylenip yazılıyor ancak adamakıllı bir araştırma henüz ortada yok. herkes sistemi suçlu buluyor. bu kesinlikle doğru bir şey ama eksik. akademik unvanlı hiç kimsenin, değil çuvaldızı iğneyi bile kendine döndürdüğüne rastlamış değilim. bence artık hatayı biraz da kendilerinde aramanın vaktidir.
geçenlerde filozofların yaşamöykülerini okuyordum. kindi, ebubekir er-razi, farabiyi okudum. bu büyük filozofların hayatları herkese örnek olacak nitelikte. yaşam öykülerinde şunu fark ettim ki, bu üçü de okumaya, çalışmaya çok fazla önem vermekteler. ileriki yaşlarında bile ilim açlığı hiç son bulmamış bu insanlarda. aynı zamanda büyük bir hekim olan er-razinin tıp ilmine 30 veya 40lı yaşlardan sonra başladığı rivayet edilir. farabinin büyük bir üstad kabul edildiği ve mantığın ilk üstadı aristodan sonra muallim-i sani diye adlandırıldığı mantık ilmine orta yaşlarında vakıf olduğu söylenmekte. bu rivayetlerin ne derece sahih olduğu tam bilinememekle birlikte ana mevzu bu büyük insanların her zaman ve her yaşta ilim öğrenme arzusuyla dolup taşmış olmalarıdır.
yaşadıkları dönemde de çok büyük nam ve şöhrete kavuşan bu insanlar hiçbir zaman oldum diyerek araştırmaktan vazgeçmiş değillerdir. bir ilmi almak ve o konuda yetkin bir alim ile tanışmak için günlerce, aylarca seyahat etmiş ve türlü türlü meşakkatlere katlanmışlardır. sadece bu saydığım kişiler değil ilim yolunda hayatlarını sarf edenler. büyük islam medeniyetinin gazali, imam-ı şafii, fahreddin-i razi, maverdi, imam-ı buhari gibi daha nice büyük alimleri ömürlerinin sonuna kadar ilim tahsil etmiş, okumuş, araştırmış, yazmış hasılı, ilim ve hikmet arayışlarını hiç sonlandırmamışlardır.
ya bu zamanın sadece akademik unvanlı bilim insanları? her yeni unvan aldıklarında egoları daha da şişmekte ve olgunluk yolunda çok önemli bir aşama kat ettiklerini zannetmektedirler. çoğunun doktora, doçentlik veya profesörlük tezleri dahi orijinal bir eser olmaktan çok uzak sadece kaynaklarla, atıflarla doldurulmuş bir derleme mahiyetinde. her yeni akademik unvan onlar için hakikate biraz daha yaklaşma vesilesi değil, maddi anlamda yeni bir kazanç kapısı anlamına gelmekte. çoğu bilim insanı dekan, rektör olmanın hayalleri ile yaşamakta, parası bol bir danışmanlık elde etme hırsıyla ömürlerini tüketmekte.
Her akademik kariyer sahibinin “bilim insanı”, “uzman”, “bilir kişi” sayıldığı; çalışmalara değil, etiketlere göre kişilere değer biçilen ülkemizde, başlıktaki sorunun doğru cevabını duymak pek mümkün olmuyor. Asırlar öncesinden, sekizyüzlü yıllardan gelen cevap. Matematiğin Babası’ndan:
“Bir ilim adamı ya kendisinden önce kimsenin tespit edemediği bir konuda eser kaleme alır, ya kendinden önceki ilim adamlarının kapalı bıraktığı konuları açıklar, kolaylaştırır ve anlaşılır kılar veya daha önce yazılmış eserlerde bulunan eksiklikleri giderir, yanlışları düzeltir.”
Fazla söze gerek var mı?