bilim açıklayabiliyor diye allah yok demek

entry10 galeri1
    1.
  1. saçmalık daniskası.

    bilim sadece zaten olan bir mekanizmanın işleyişini anlamaya çalışıyor ve anladıkça da açıklıyor , bu kadar. açıkladı diye bunu var etmiş olmuyor. ''yer çekimi işte abi bilim açıklıyor.'' ''hücreler etkileşiyor olm bilim açıklıyor zaten.'' dalgalar yayılıyor o da titreşim yaratarak sese dönüşüyor bilim açıklıyor''.. e amkdğm bu potansiyele sahip bir evren var da açıklıyor. titreşimin sese dönüşmesi potansiyeline sahip bir evren , cisimlerin çekme kuvveti potansiyeline sahip bir evren , kendisine gelen ışığı yansıtarak görülür hale gelme potansiyeline sahip bir evren vs... ee ama bilim açıklıyor. açıklasın amk , sağolsunlar.
    3 ...
  2. 2.
  3. sen bilimi bırak da önce tanrının varlığını kendin kanıtla. tanrı kutsal kitaplarda geçen bir kavram, yani peygamberler ne diyor, bizi yaratan tanrı diye bir varlık var ve beni elçisi yaptı, bana vahiy gönderdi. doğru söylediklerini kanıtla o zaman. yoksa bilim zaten olmayan bir şeyin varlığını nasıl kanıtlayacak?
    2 ...
  4. 3.
  5. Bilim hala telekineziyi de kabul etmiyor aynı şekilde (zihin gücuyle bazi cisimleri hareket ettirebilme) oysa daha onçe bilim adamlarının laboratuvar ortamında incelediği bir kadin da var. Gözlerinin önünde yapmasına rağmen kabul etmiyorlar. Bilimin he demesi için görebilmesi lazım. Zaten kanıti bilimde aramamak lazım.
    1 ...
  6. 4.
  7. @3 benim kanıtlama gibi bir derdim yok , olamaz da. çünkü allah'ı dünyevi tecrübeler ile anlamaya çalışmak , hiç görmediğimiz bir rengi hayal etmeye çalışmak gibidir. insanın bilecekleri , anlayabilecekleri ya da en azından hayalini kurabilecekleri ; bildiği dünyada tecrübe edebileceği ya da en azından benzerlik kurabileceği şartlar ile sınırlıdır. o yüzden allah'ı dünyevi birikim ve bu birikimlerin kazandırdığı mantık yürütme yolları ile anlamaya çalışmak tabi ki mantıksız olduğu kanısına ulaştıracaktır. ki dindar birinin insan aklı bun anlamaya yetmez dediğinde ateistlerin al işte mal amk tepkisini verdiği bu görüş aslında buradan gelmektedir. kimisi bunu bilinçli olarak söyler kimisi gerçekten boş laf olarak söyler ama temelinde çok gerçekçi ve haklıdır insan aklının almayacağı. o yüzden dünyevi bir durumu tartışıyor ve kanıtlamaya çalışıyor gibi dünyevi mantık çerçevesinde allah'ı anlatmaya çalışmak yersiz ve bir sonuca götürmeyecek bir çabadır. kişinin sadece kendisinin anlayabileceği bir durumdur.

    şu kadar söyleyebilirim ki ; ben ateist iken dini savunan birinin yaptığı muhabbetin saçma gelmesinden çok daha fazla saçma geliyor dini inancımı kazandıktan sonra ateistlerin yaptığı muhabbetler.

    @5 bilimin kıymetinden şüphem yok ki. neden öyle bir algıya düştün. ben sadece bilimin açıklayabildiği şeyler ile allah'ın olup olmaması arasında kurulan bağlantının saçmalığından bahsettim.
    0 ...
  8. 5.
  9. kendini inandırdıktan sonra hayaletlere de inanırsın, canavarlara da, ama başkalarının da inanmasını bekleyemezsin. kitaplardaki her şeye inanacaksak, o zaman don kişot'a da inanalım, drakula'nın olduğuna da inanalım, alis'in harikalar diyarına da inanalım, onlar da kitapta yazıyor çünkü...
    1 ...
  10. 6.
  11. Bir grup filozof Mevlana Celaleddin Rumi’ye gelerek birkaç sual sormak istediklerini bildirdiler. Niyetleri, bir şeyler öğrenmek değil, Müslümanları dinleri hakkında şüpheye ve fitneye düşürmekti. Mevlana, adamların halini hiç beğenmedi, onları üstadı Şems-i Tebrizi’ye gönderdi. Bunun üzerine gruptakiler onun yanına gitti.

    Şems-i Tebrizi mescitte talebelere ders veriyordu. Konu teyemmüm abdestiydi; talebelere bir kerpiçle teyemmüm abdestinin nasıl alınacağını gösteriyordu. Gelen grup üç sual sormak istediğini belirtti. Şems-i Tebrizi,

    “Sorun” dedi. Adamlar içlerinden birini sözcü seçtiler. Adam ilk olarak şunu sordu:

    “Siz Müslümanlar Allah var dersiniz, ama Allah'ı göstermezsiniz; varsa gösterin, görelim ki inanalım” dedi. Şems-i Tebrizi,

    “Öbür sorunu da sor!” dedi. Filozof,

    “Sizler şeytanın ateşten yaratıldığını söylüyor, sonra da onun ahirete cehenneme atılıp ateşle azap edileceğine inanıyorsunuz. Hiç ateş ateşe azap eder, acı verir mi?” diye sordu. Şems-i Tebrizi,

    “Peki, diğer sorunu da sor!” dedi. Filozof,

    “Sizler ‘Herkes dünyada yaptıklarının cezasını ahirette çekecek, orada mahkeme kurulacak, hesap sorulacak’ diyorsunuz. Bırakın insanları, nasıl isterlerse öyle yaşasınlar, ne istiyorlarsa yapsınlar. Ayrıca mahkemeye ne gerek var?” dedi.

    Adam sorularını tamamlamıştı. Şimdi bunların cevabını istiyordu. Kendine göre cevap verilmeyecek sorular sormuştu. Herkes Şems-i Tebrizi'ye bakıyordu. O ise gayet sakindi. Yerinden kalktı, filozofun yanına geldi ve elindeki kerpici adamın başına vurdu. Filozof “Vah başım” diyerek başına sarıldı. Şems-i Tebrizi çok şiddetli vurmamış olsa da adamın canı yanmış ve başı biraz şişmişti. Adam bir sağa bir sola baktı, bu kadar insana birkaç kişi ile yapacağı bir şey yoktu. Hemen dışarı çıktı, başını tutarak o bölgedeki mahkemeye gitti. Şems-i Tebrizi’yi hâkime şikâyet etti.

    Hâkim, “Bu nasıl olur” diyerek Şems-i Tebrizi’yi mahkemeye çağırttı. Durumu sordu. Şems-i Tebrizi,

    “Ben ona kötülük etmedim, sadece sorduğu sorulara cevap verdim” dedi. Hâkim,

    “Bu nasıl cevap vermektir. Adam acı içinde kıvranıyor, senden şikâyetçidir, işin aslı nedir?" diye sordu.

    Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:

    “Efendim, bu adam bana ‘Allah varsa göster, göreyim ki inanayım’ dedi. Ben de buna, ‘Olan her şey baş gözü ile gözükmez, işte misali’ dedim; başına darbe vurup acıttım. Şimdi bu felsefeci, başındaki acıyı göstersin de görelim. Eğer başında bir acı yoksa niçin beni şikâyete geldi? Varsa göstersin!” dedi. Filozof, şaşırarak,

    “Başımda acı var ama gösteremem” dedi. Şems-i Tebrizi de, ‘işte bu acı gibi, Allah Teala da vardır, fakat kafa gözüyle görülmez, O ancak akılla bilinir, kalple tanınır, ruhla sevilir, ahirette nurla görülür” dedi.

    Şems-i Tebrizi ikinci soruya verdiği yanıtı şöyle açıkladı:

    “Bu adam, sizler ‘Şeytan ateşten yaratıldı, ahirette ateşe atılacak ve ateşle azap görecek’ diyorsunuz; ateş ateşe ne zarar verir ki?’ dedi. Ben de topraktan yaratılan bu insana topraktan yapılmış bir kerpiçle vurdum. Ona, ‘Bak toprak toprağa nasıl acı veriyor, biraz daha hızlı vursaydım öldürürdü, demek ki ateş ateşe azap eder demek istedim’ dedi.

    Şems-i Tebrizi üçüncü sorunun cevabını şöyle açıkladı:

    “Bu adam bana, ‘Bırakın insanları dünyada herkes istediğini yapsın, niçin ahirette mahkeme, hesap ve ceza var?’ dedi. Ben de onun başını vurmak istedim ve vurdum. O niçin hemen mahkemeye koştu? Ben ona şunu demek istedim:

    “Bu dünya da herkes istediğini yaparsa âlemi zulüm kaplar. Kendisine zulüm yapılan çok insan var ki zayıftır, zalimden hakkını alamaz. Herkes mahkeme bulamaz. işte Allah ahirette mahkeme kurup herkese yaptığının hesabını soracak, zalimden mazlumun hakkını alacak, gereken cezayı verecek ve adalet yerini bulacak” dedim.

    Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında hayret etti, mahcup oldu söz söyleyemez hale düştü. Hâkime dönüp,

    “Ben sorduğum soruların cevaplarını şimdi anladım” dedi.

    Hikaye gerçektir, değildir bilemem ama @3'e cevap olabilecek nitelikte.

    Bilimin açıkladığı her kavram cüzzi aklın açıkladığı şeylerdir.allah'ın varlığını maddi ispatı ise ancak ve ancak külli irade ile mümkündür.o külli irade ise yalnızca yine allaha mahsustur.

    Insan hayatının sürdürülebilmesi için mevcut olan kusursuz sistemin bir parçasını açıklama gayretinde bile eksik kalan allah'ı yok cihetinde nedense geri durmamaktadırlar.oysa ki başını kaldırıp semaya baktığında milyonlarca yıldızın nasıl asılı durduğunu sorgulasa, buna rağmen milyonlarca insanın yer üzerinde sabit kaldığını anlamaya çalışsa bu beyhude çabasından vazgeçecektir.

    Bilim onlarca gezegenin varlığını tespit etmiş ancak neden hiçbirinde yaşama dair kesin izler bulamamıştır.dünya aleminin bu denli insan yaşamına uygun yaratılması lütuf sahibi bir yaratıcını varlığına işaret değil midir?

    nefsi duygulardan arınıp salih bakışlarla dünyaya bakarsak allahın yüceliğini, varlığını ve birliğini bize anlatacak milyonlarca delil buluruz.bilim de ancak allahın varlığını ispatta delil güçlendirici bir aracı olur.
    1 ...
  12. 7.
  13. Bilim açıklayamıyor diye allah yaptı demenin zıddı. Bilim dünyasında böyle bir şey yoktur, ama durum din kısmında bambaşkadır.

    Şimşek ve yıldırıma bak, kesin tanrının işi.

    Göze bak çok karışık, kesin tanrının işi.

    Evrende çılgın bir düzen var(tamam biliyorum yok.), kesin tanrının işi.

    Bu kadar şey kendiliğinden olamaz, kesin tanrının işi.

    Tanrı hep açıklanamayan boşluklardadır. Bilim, o boşlukları doldurur.
    3 ...
  14. 7.
  15. tek bir din tek bir peygamber ve gönüllere tek din sevgisi yüklemek zor olmamalı.
    0 ...
  16. 8.
  17. "bu kadar şey kendiliğinden olamaz, kesin tanrının işi." demiş bir arkadaş. kesin kesin!!! zaten kendini inandırmadan inanç doğmaz, önce kafanda bir kavram yaratacaksın, ya da başkaları yaratacak, sen de ona inanacaksın. bilim'in işi değil yani bu alan, daha önce söylediğimiz gibi.
    1 ...
  18. 9.
  19. Tanrı ve bilimin ulaşamadigi insan beyninin kavrayamadigi konular vardır. Kimileri bu konulara tesadüf der kimilerine saçmalama bu kadar çok tesadüf olmaz adı üstünde tesadüf diye bir kavram olmaz.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük