Birbiriyle arasi pek iyi gitmeyen ikilidir. Bilgi inançı öldürür. Bilginin artisi inancin anlamini yitirmesiyle beraber gelir. Bu konunun insan hayatina degen su yonu çok kritiktir.
Insan dogasi geregi her seye bir anlam yükleme egilimindedir ve bilgisizce dünyaya baktiginda kendince her seyi anlamlandirir. Fakat ilerde bilgi seviyesi arttikça hiçbir seyin aslinda düsündügü gibi olmadigini fark eder.
Bu andan sonra her sey anlamsizlasir.
Ve canavrlar ruzgarla uguldayan agaclara donusur, periler yok olur. Bu noktadan sonra ulasacagimiz eşigi Freud söyle anlatmis:
insanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. insanların “tecrübe” dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana “tecrübeli” denir. //Freud out//
Fakat kalp ile baglanti kesilince yasamin bir anlami kalmaz. Bu andan sonra varilmasi gereken yer kanimca takilmaktir. Evet takilin kardesim. Gercegin ne oldugunun, eger umutsuz ve mutsuz olacaksaniz bir onemi yoktur. Eger reel hayatinizda onemli seyler degismeyecekse bence herkes istedigine inanmali.
Zaten sanat dedigimiz seyler de sadece takilmaktan ibaret degil mi?