bilal yavuz

    16.
  1. BOTAN

    Namusun namlusunda göverdiler
    Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun
    Onurlu partizanlar
    Bir ceylansı düşe beraber inandılar
    Kahpeliğe secde eden engereklerden
    Zamazingo puştlardan
    Kaşkaval kümelerin
    Pazarından, mezarından ırakta
    Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla
    Dik durmanın kitabını yazdılar
    Bilekleri Yılmaz
    Yürekleri Kaya
    Vicdanları Arif
    idrakleri Sezai
    Bir ceylansı düşe beraber aldandılar
    Canlarında azmin ve sabrın fişengi
    Kana kana içtiler sevgiliyi
    Sevdayla, düşle, umutla
    Yeşerdikçe yeşerttiler erliği
    Susmadılar susarcasına
    Tetikte şarjörün mahiri
    Alanlarda kavgasının çakırpençesi
    Mermisi mavzerinde
    Çıldırasıya tenha
    Yiğitler dökülür dağların sırtlarına
    işte Ömer, diğeri Che
    Biri Ali, Castro öteki
    Kapital imansızın çöktüler gırtlağına
    Civanmert, cengaver
    Sıkılmış yumruklarla
    Özgürlüğün marşlarını dinlettiler
    Tanklara, füzelere kurşunlarıyla
    Cesaretin cesaretiydiler
    ihtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte
    Onlarsa tarihin haysiyeti
    Haysiyetin tarihi oldular
    0 ...
  2. 10.
  3. ARASÂT DEMLERi

    1
    Ellerinle yıkanırdı sebiller
    Buyrulduğun günden beri torpağa
    Dinmez cihânın şükür salâtı
    Semavat ruhunun yolunu gözler
    Müstakim! Ayinelerin sürmenelerinden süzülen
    Mutmain! Rabbinden razı yetimler gözlerin

    Martılar kahkaha koparır mücrimlere
    Kaldırımlarda kibrin ayak izleri
    Kasvâlarda bir çöküş
    Nasıl da belli yerin
    Pahadan müşterisi bulunmayan
    Afili binaların içindeki boşluk içim
    Tarifi meslek sırrı
    Edebullahtan nazârın
    Oysa düğün derneğiydi göklerin
    Yoksa kıyamet evrenin sensizlikten
    Çıldırması mı geri dönmen için!
    2
    Ölene kadar değil, öldükten sonra da!
    14 burç, Kâbe’de putlar, bin yıllık nâr
    Kurudu Sâve gibi
    Leyli fecreyledi Nur
    Kayıplara karışan Semâve vadi
    Ve buruk necmlerin güzleştiği feza
    Bir nefeste toz duman ayyûkun muhbirleri
    Ey kamerlerden asil yarılan sadır
    Yürüyen yağmur duası çocukluğun

    Nerdesin, neredesin, nerelerdesin
    Akisi bilinen, sormadan edilmeyen
    Bir sayhalar katarı yokluğun
    Sireni sâde dâhilden duyulan
    Altından damarlar akan bilekler
    iştiyaktan pehlivan
    Gözleriyle konuşan mustazafları
    Gözleriyle dinleyen
    Edîbullâha selam!
    3
    Sonsuz parmağında sonsuz marifet
    Kudretullahın, haşmetullahın, yedullahın
    Kalbet, kavlet, hıfzet, celbet, refet!
    Yaşlandıkça evren, gençleşiyor Furkan
    Ey varlığı Zâtından
    Varlıktan/yokluktan evvel bulunan
    inayet, şehâmet, selamet lutfet!

    Yaradılmaz Yaradan
    Yaradamaz yaradılan
    Vahey! Aralıklar çık aramızdan!
    Bizdedir geçiş hakkı
    Ben/sen geçmez sırattan
    4
    Kaybolunca sis, geriye görüntüler
    Kaybolunca görünen, görünmeyenler
    Ne kalır kaybolursa görünmeyenler!
    Caizdir perçemi pençeme küffârın
    Umman yanar, volkan üşür, eser sahra
    Beyaz duvaklarıyla salınan güverteler
    Yaslanıp Hayy zikrüne yığılan dalgateynler
    Tilavetlerin bam telinde açan Firdevsler
    Karışır birbirine
    Ayasofya saatinde
    5
    Bir beytullah olarak
    Dönünce fıtratına
    Parlatınca leyâli devletlû lem’alarla
    Balkırı şeriatın mecelleyi boğunca!
    Gerekmez yeni bir Boğaz teşrifine
    Gülüşünle kandilleri dağlaman için
    Derdim yâ! Ayasofya! Tik! Tak! Tın!
    Şühedâ makberine sığmaz artıkın!

    Açıl Fâtihlerin mirası açıl!
    Geber ayna ayna söyle banalar
    Altı bucak ve dört dal ve beş zaviye
    Martılardan bir deniz içerisinde
    Ney kıvrımlarında mukaddes kavsının
    Erîs gamzesinde elbet bir gün
    Yeniden biter ol hilafet mührün!
    0 ...
  4. 9.
  5. iSTiKBÂL GAZELi

    doğrul, çığ gibi çökse de cümle gökler tepene
    cehennem olup kudursa zemîn, zinhâr düşürme
    mübârek sancağı çek, Allah için çek, göndere
    kulak ver, şühedâ kefeni dipdiri toprağı dinle
    irkil, köklerine dön, dallarını sal ğarîblere
    sal, huzûrla yatsın ecdâd, sal, en tekin sipere
    habîb için sal, vatan, bilsin ki emîn ellerde
    durma, nerde bir yara görsen merhem ol fevkine
    dikil, senden de olsa dikil, zulmün üstüne üstüne
    yurduna sâhib çıkmayana sâhib çıkacak yoktur
    işte islâm kıtası, kahrına taşlar, ne çoktur

    yürü, yol yürüyenin, kuşan, pusat giyenindir
    kısrak binenin, söz diyenin, erlik erenindir
    sen çakıldıkça makber mâzine dar gelecektir
    diril, Allah için diril, mazlûmlar mahşerindir
    toplayacak cüzleri, hilâlden bir sûra, üfle
    dönsün özüne vücûd, uzuvlar, gelsin dile
    yapının tuğlaları kaynaşsın tâ temelinden
    vaktidir, yetîm ümmet, taşmalı beytinden
    yüreklere, mâbedler îmar et ki, yürekten
    azmini hiçbir pusu çevirmesin emelinden
    ey şehîdoğlu şehîdlere hergün şâhid kesilen
    yetmez şehîdoğlu künyen, savul zincirlerinden
    sen ki, üç deryâ üzre bir seccâde, anadolum
    çınlasın zerrâtında -sâde Rahmân’a kulum-

    durumdan değil, safından sorulacaksın, etme
    boğazla güdümleri, müslimsen haykır merdâne
    nisyandır, tercih zulmeti şerîat kamerine
    eğil, ancak rükûda, cân ver, cânânı verme
    kıyâmete dek yurdun çiğnensen de çiğnetme
    ey Millet-i Muhammed, dön Hakk’ın devletine
    dön, Allah için dön, çehreni dînin hükûmetine
    silkin, silkinmeyenler seyre pek müstehaktır
    davran, değil mâtemler sana rövanşlar yaraşır.
    0 ...
  6. 8.
  7. iNCELiKLERiN EFENDiSi
    1
    kuşu vefat eden çocuğa taziyeye giderdiniz
    rengarenk ebabiller yağardı gül şerbeti kıvamında
    hıçkırınca yavrular; namazlar, dualar kısaltırdınız
    mukaddes Tur-i Sina gibi mübarek sırtınızdan
    pak torunların inmek istemeyişi gönlüm, umarsız

    gözyaşlarının tadını iyi bilen mecalsiz diller hatrına
    geceler, gökadalarca çullanırken yüreğimin boynuna
    ruhumun çocukluğu ahlarken gövdemin nağrasında
    siz ki hizmetçilerinize dahi öf bile demeyendiniz
    söküğünüzü diker, karnınızda taşlarla gezerdiniz

    ayinlerinin kibriyle -piştim- der iken nice kavuklu
    günde en az yeştmiş defa; aşkla istiğfar ederdiniz
    cümle canlılardan; ezilen emekçilerin safındaydınız
    ortaya doğru yeşertip öğütleri kimseleri kırmazdınız
    kölelerin ki, azadı için hiçbir fırsatı kaçırmazdınız
    2
    anlatmaktan anlattığını yaşamayı kaçırmalar değildi
    yaşamaktan anlatmaya vaktinin kalmayışı sahih sevi
    ürkek tavşanların mahzun ceylanlarla buluştuğu
    altından saflıklar akan ırmaklar gibi bir geceydi
    zarif nehirlerin başını taştan taşa vura vura çağlayıp
    uçurumlardan şelale olarak atlarken ki nezaketi
    gibi bir havaydı hilalin şavkı vururken alın yazgımıza
    meltemlerin korosu, resmi törendi kulak zarlarında
    ve hasretin şu dağdan yumruğu gırtlağın yatağında
    ve zulüm… suskudan tükenen dilceler kördüğüm
    3
    vurulan masumların babasından kurşun parası isteyen
    otokratları şimdi hangi tarih kabul etsin hafızasına
    ey kalbimizin diktatörü siz diktayı bile güzelleştirirsiniz
    yeter ki bir işe başlayın, kılınçlar çiçek açar buzulda
    gitmeseydiniz, bitmeseydik, tutuşsaydık yağsaydık
    Mâşûk’u için kavrulan cehennem gibi küfür tepesine

    sessizliğiniz, aniden bastıran mutlak bebek gülüşleri
    durgunluğunuz, boraları çekip dindiren kadim kasırga
    dolaşırdınız, kuşlar uçardı sanki okyanusların dibinde
    canlar sizsiz, şimdi vadilerde şaşkın gezen dilsiz şuara...
    0 ...
  8. 7.
  9. YENiLGiYE MERSiYEDiR YENGiMiZ

    şimdi kimsesizliğin anıtı Gököz irkintileri
    Şehzâde Mustafa türbesinde asırlar deviren yas
    yüzyıllardır ağlaşan Ulu Cami şadırvanında
    hüznün gözyaşlarıyla alınan mahzun abdestler
    külahtan kevsere inen cayır cayır katreler
    her taşlığı başka bir matem şölenine dönüştüren
    şimdi ne desen gecikmiş bir Murâdiye saati
    fildişi kaftanları aşkına hassasiyet müzelerinin
    sıyrıklar hatrına; börklerden kubbelerin iliklediği
    ve toylarda oylanan güneş yüzlü hükümler
    tuğrul ruhlu, akın yürekli hünkarlar hayratına
    öyle bir hû çek ki bağırdan; dem-i devranı deprem vura
    zülfikâr imanlı yeniçeri gülleri yeniden soylana boylana
    “baş üryan, sîne püryan”
    gayrı kılınç kınına ziyan!
    oysa tam burada; çınarlara, çimçeklere karışmış çiniler
    buçuk kalmış rüyanın uykusuzlarını çağırmakta ısrarla
    mükellefiyetler, muvaffakiyetler, mazhariyetler
    berhudarlar, alemdarlar, mihmandarlar mahareti

    aleyhtar çoğunluğa yeter güzelliğin azınlığı mümtazlar
    akıncı canlar bilge hakanlarını bekler fetih meydanında
    o vakit gün sizin gündüzünüzdür ey Müstahzar
    gayrı geç ey Muhafız
    bahadır ruhlar ordusunun başına
    serden geçer gibi geç kaçınılmaz kader eyerine
    yan bakmayasın; ne sağa ne sola
    işte düşman Gargat ehli karşında
    vur pençeni Kahhâr aşkına şenlensin çelik bilekler
    vur mazlumlar hatrına vur dile gelsin dilsiz gökler
    yamalı sandukalar, ihtiyar revaklar hep seni
    hevesi kursağında döşlerin burnunda tüter nezih kalbin
    dallarında kandillerle duada Emir Sultan hazîresi
    ve Geylânî hazretlerinin sevdası muska bağrında
    bir mezarı bile olmayan medreselerin buruk hayaleti
    karabasan celladı olup çökerken sılamızın boynuna
    gürbüz gürzler, mahşerî marşlar devri gelmiştir
    şahid iznik surları, şahid Bursa kalesi
    ikbalin aynasıdır Osmangazi nahiyesi
    derviş nehirleri ummanlara delta kılan esrarı vefanın
    coşsun da taşsın Oylat şelalesi gibi hararetler üstüne
    fetretin bitiş mührü Yeşil Külliye
    muştulasın müstakbel meşalemizi
    0 ...
  10. 6.
  11. GEVHER

    hakikat şarabıyla kendinden geçmek
    kendine gelmek, özüne dönmektir bize
    Hakk dostlarından cesur yiğit mi var alemde
    sırra kadem basışları izdir, ufkumuza
    mülk, şöhret, evlat, içtikçe susatan derya
    gerekmez, aşkın nehrinde arınan toklara
    ancak harabeler bilir asıl hazineyi
    yalnız zeki canlar anlar sonsuz saltanattan
    bilinmezler diyarında bilen öz bilgiye
    zirve göklerde değil köklerde, derindedir
    ey cevher, daha kaç can verecek nefsin
    ne zaman cesaret edeceksin soyunmaya
    hikmet kaftanı üryan olmadan giyilmez
    bu hiçlik ateşinde üşümeden pişilmez
    kök sağlamsa derinde, boy atarsın zirveye
    şu mânâ göğünde çınar olmadan uçulmaz
    islam ruhuyla canlanan şah soylular ki
    mesihtir birbirine, yürümeden bilinmez.
    0 ...
  12. 5.
  13. BEYAZ KARANLIK

    Gövdeyle kuşatılmış dinmeyen ruhlarımız!
    Ağlar, yırtar kendini sonsuzluk diye diye…
    Sanki evvelden tanışmış gibi canlarımız;
    Yosun gözler boğuk kellede ürkmüşçesine.
    Dalardın; sen değil, uzaklar koşardı sana.
    Bakışların, sumruların sarsılmaz töresi…
    Uyurdun; uyanışa dönerdi uyku, hırsla!
    Nakışların, varlığa gebe bir yokluk sanki…
    Çiçeğin yüreğinde çiçek açan polenler;
    Anlatsın öykümüzü ceylansı yavrulara…
    Yatağanlarla doğranmış batağandı keder;
    Mahzunlar mahzeninde kurulmuş kursaklara.
    Dikiş tutmaz ülküler çaçaron göğüslerde.
    Mevte battıkça çıkardık doğumun yüzüne!
    Tabutlar bağırıyor toprağın yüreğinde…
    Kefenler, kuduruyor okyanuslar dibinde.
    Duyamaz; yangın kuleleri bu cehennemi.
    Bulamaz deniz fenerleri şu pus gemiyi…
    Bir sıyrık ki, âlemler saklambaç pıhtısında!
    Aklın dil, vicdânın göz kesildiği boyutta...
    Sisten, çığlıktan bir kaledir beyaz karanlık!
    Çektikçe çeker göğünü göğüne, haylazca.
    Ah ne afet katliam; rahim nurda kayıplık!
    Nadide eriyiştir; katışmak, karışmaza…
    0 ...
  14. 4.
  15. MAVERA TAKViMiNDE BiR YAPRAK

    kırımlarda, beraber katledilirken
    evladına kefen olmuş valide cesetleri
    çünkü anneler, şu zamanda bile
    çabalar, vefatı nazik göstermeye
    kınalı kekliğine, kırkı çıkmamışken
    bambaşka yörelerde, apaynı sahne
    hiçbir şey olmamış gibi devam etmek hayatına
    günde milyarlar kere, çok kahkaha, az insanlık
    nafile değil, hoyrat sokak köpeklerinin
    gittikçe daha fazla imtinası, gelip geçenden

    oysa gümlememiş ketum füzelerden
    saksılar, oyuncaklar çıkaran mustazaflar
    etti mi hicret, kuşunu, kedisini unutmayan
    işte bu sessizlere, cevrederken tiranlar
    masumu terörist, teröristi kahraman
    vatanseveri hain, haini yurtsever kılan
    anırırken ıslah diye bozgun üzre bozgun çıkaran
    bir çeperi, bakışlara çekmek istiyordu

    oysa tam bu zamanlarda tam bu noktada
    hayır, değil -az sonra, yok -şimdi reklamlar
    tuzakların üstünde bir tuzak vardır gerçeği
    usanmadan asırlardır, devreye giriyordu
    cerenlerin sıcacık gülüşünü
    bölüşürken erenler, şurada
    helak olmuş bir kavim gibi gözler yeşeriyordu
    ertesi nesillere, ibret mirası, kalan talan

    ağarırken ağır, erkler, bükümler, hendeseler
    cümbüşler, tin saatleri sanrı köşklerinde
    esrardan savruk, cismiyle bir tan vakti garb
    şarka dönüşecektir, yeter ki çemren
    çünkü asla dönmeyecek faytonlar balkabağına
    sabretmek, yarısıdır dikey zaferin...
    0 ...
  16. 3.
  17. GÖLYAZI

    zeytin ormanları, gam leylekleri
    sazlıkta salınan nazlı sandallar
    Apolyont gölünde mahzun gökada
    Ağlayan Çınarını ağlaşmakta
    sevdaya pervane yel değirmeni
    Eleni’yle Mehmed’i anlatmakta
    yerinden yurdundan eden acılar
    bazı mevsimler çınarın göğsünden
    birkaç damla kan olur göğe damlar
    uğultular duyulur Rum evinden
    derler ki; aşkları ah olup tozar
    çığlıklar yükselir harabelerden

    ey devrik ulu çınar; bir bilseler
    ne sırlara şahid ihtiyar gövden
    koynunda can veren nice hasretler
    hesap günü için bir mahşer bekler
    miras hatıralar, Mübadele’den
    yüreklerce çarpar zerrelerinde
    çığırsın mayanı Zambak Tepesi
    dallarında; Taş Mektep öksüzleri
    Kazım Paşayı hayırla yad etsin
    dağlan hey Gölyazı, ağla ve çağla
    saplı durdukça tarihin bağrına
    sönmez hakkın hilali karalarda.
    0 ...
  18. 2.
  19. CENNETiN CEHENNEMi

    yorgunlukta beyaz kurdelalı kalbin
    ensarla muhacirin yoklukta paylaştığı
    eski medine evleri kokuyor şimdi
    kusacak kadar fazla bolluğun ortasında
    hayatın damarlarında tıkanırcasına
    üstü kocaman bir kışla kaplı dağlar gibi
    akıyorsun tünelden bükülmüş sırtınla
    bebeklerin henüz açılmamış gözlerinden
    sebepsiz gülüşlerinden öpüyorsun
    hoyrat yontların yelesine bir öpüş sanki
    çul kilimlerde yer sofraları kalbin
    göğertide gökekinler, harman nefesi
    helal lokmalar gibi kursağa dizilmeyen
    üryan yavruların nasırlı avuçlarında orak
    ütüsüz yüzlerinde pürüzsüz memleket
    pak soluklarında düğürcük çorbaları
    köy gibi nezihtik hep güzeli düşlerken
    güğümleri binbir çilesiyle kaynatan
    hevesi tandır egişe takılı nenelerce
    tütünü kucaklarcasına saran atalar
    kalaysız tasta bayat somunlar kalbin
    tığları tesbih çekercesine nakışlatan
    teyzelerin dillerinde dilsiz nağmeler
    hep saflığı çağırır kıdemli ısrarla
    yağmurunu bekleyen toprak misali
    çünkü anadolum tutunamaz içtensiz
    ve bakma pehlivan durduğuna
    naylonlar küresinde duramaz ruhsuz
    salıncak gözlerinde acılar sallanır
    çocuklara bakarken iki misket sanki
    usanmadan yüreğine yuvarlanan
    hafızan kaybetmek istiyor kendini
    sen hep o tel örgülerle çevrili
    çocuklukların düşlerini yıldızlayan
    dışardan cennet, içerden cehennem
    pek nazlı pek havalı çokça yangın
    ulaşılmaz lojman parkıydın.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük