big fish

entry177 galeri6
    127.
  1. ağlatan, kahkaha attıran, gülümseten, sorgulatan, efkarlandıran ve mutlu eden film...

    10 üzerinden 9.9!
    0 ...
  2. 126.
  3. Tim Burton'un en güzel filmi. En sevdiği filmi bile iki kere izlemeyen ben, bu filmi kac kere izlediğimi unuttum.
    Oyunculuklar enfes, senaryo muazzam, e yönetmen de Tim Burton olunca farklı bir şey beklenmesi hata olurdu.
    izlemeyenlere gelsin: Simdi elinizdekileri yavaşça yere bırakın ve filmi izleyecek/indirecek bir site bulun...
    1 ...
  4. 125.
  5. zamanın durup mısırların havada kaldığı sahne ve sonrası ile bahçede ilanı aşk edip dayak yemesi ile biten sahne mükemmeldir.
    1 ...
  6. 124.
  7. izlerken aklıma yüz yıllık yalnızlık kitabını getirmiş film.
    0 ...
  8. 123.
  9. filmin tamamı gerçeğin güzel kısımlarının yansıması olarak adlandırılabilir. bizlere fantastik gelen daha doğrusu fantazi olarak adlandırdığımız bölümler ise sadece perdenin arkasında kalanlar. yani görmek istemediklerimiz. aslında hayat o kadar güzel o kadar eğlenceli ve gizemli ki, sınavdı gelecek kaygısı iş güç çoluk çocuk derken o güzellikleri kocaman ve gerçek görünen aptal bi siyahlığa hapsediyoruz. oysa dünya oyle yeşil öyle güzel ki görkemine gözlerimiz dayanmaz.
    3 ...
  10. 122.
  11. belki de bir insanın hayatında izleyebileceği en güzel filmdir.

    bu filmi izlerken geçirdiğim zamanı diğer zamanlardan ayrı tutarım hep. gerçekten çok özel bir film. sadece izleyin işte!
    1 ...
  12. 121.
  13. Tım burton a tapılmasının gereklılıgını dusunduren harıkulade fılm. ızledıkten sonra bır hıkayenın ıcınde olamadıgıma lanetler okuyorum. Bır masalın ıcınde kaybolamadıgıma olumumu bıle boylesıne masalsı yasayamadıgıma kahroluyorum.
    'Eger bırı bır hıkayeyı defalarca anlatırsa sonunda hıkayenın kendısıne donusur sonra onu cocuklarına anlatır, o cocuklarda kendı cocuklarına, boylece hıkayenız olumsuz olur' fılmın son cumlesıdır.
    0 ...
  14. 120.
  15. biraz önce cnbc de başladı. izlemeyenlere duyurulur.
    0 ...
  16. 119.
  17. neden bu zamana kadar bu filmi izlememiştim dedirten film.
    1 ...
  18. 118.
  19. bu filmle ilgili tanımım çok.. şöyle ki:

    *öncelikle bir kez, bir kez daha "i wish my life was a Tim Burton movie." dedirten, zeka ürünü yapıttır.

    *ölmeden önce, mümkünse ölüm döşeğinde, izlenmesi gereken bir film. modern yaşamın perdesinden dolayı yanlış anladığınız onlarca güzelliği farketmeniz için.

    *babasıyla küs olmak için haklı sebepleri olan insanların izlememesi gereken film. 24 saat içinde barıştırma garantisi var.

    *yazılmış her repliğinden sayfalarca mesaj-anlam çıkarılabilecek film.

    daha yazarım da bir selpak alıp geleyim ben..
    2 ...
  20. 117.
  21. sürekli izleyeceğim dediğim ve üşengeçlikten bir türlü izleyemediğim filmdir.
    0 ...
  22. 116.
  23. Filmin başlaması ile bitmesi bir oluyor sizin için, rüya gibi akıp giden bir film adeta.
    2 ...
  24. 115.
  25. içindeki çocuk ruhunun büyümesini engelleyerek, hayallerini gerçekliğinde yaşatmayı başarabilmiş, anılarını masallara, ömrünü efsaneye dönüştürebilmiş iyi niyetli bir insan, aşık bir koca ve sevgi dolu bir baba olan ed bloom'un bize anlattığı kendi hayat hikayesi...

    babanın anlattığı gerçeklik, oğlu tarafından gerçek üstü, aşırı, abartılı, absürt ve hatta yalan olarak yorumlanıyor. o evlat, hayalleriyle süslediği anılarının oluşturduğu hafızasının, babasının hayatı için önemini ve hatta babasının benliğini oluşturan en önemli yapı taşlarından biri olduğu gerçeğini uzun bir süre yadsıyor. oysa ki hafıza, olanı olduğu gibi hatırlamak değildir ve hiçbir zaman da böyle olmamıştır. insanın sahip olduğu anılar, zamanla eksilir, fazlalaşır, değişir ve en önemlisi de insanın ta kendisi, o anıları şekillendirir. aslında, yaşananlarla değil de, yaşananları zihnimizde hatırladığımız ve anlamlandırdığımız şekilde büyütürüz bugünümüzü ve biriktiririz geçmişimizi. bir adamın hayat hikayesini, kendi hafızasının içinden dinliyoruz, onun ne yaşadığını değil de, onun nasıl yaşadığını izliyoruz: "ne kadar büyük bir dünyan varsa, o kadar büyük bir balık olursun."

    izlediğimiz her görsel, anlatılan her anı, her insanın başına gelebilecek sıradan olaylar aslında; ama o olaylara ed bloom'un ruhu ve gözüyle baktığınızda, her özellik, her güzellik, her aykırılık daha fazla, daha abartılı, daha masalsı hale bürünüyor. i̇şte o ruh, sıradanlığı sıradışılığa dönüştürüyor. ed bloom, anlarını ve anılarını süsleyen, keyiflendiren, masallaştıranlardan sadece...

    ve tim burton... herkes bir masal anlatabilir ve o masal, dinleyenin hayalinde kendiliğinden canlanıverir. ama bu nasıl bir yetenektir ki, bir insan bir hayali bu denli güzel görsele dökebilir, özellikle de bir gerçeğin masal halini, nasıl bu denli etkileyici ve inandırıcı anlatabilir, seyirciye aktarabilir... fantastik filmlerin adamı ve bana göre en iyisi..

    mükemmel film..

    - filmi ilk olarak steven spielberg çekmek istemiş ve başrole de jack nicholson'ı düşünmüş. ama takviminin doluluğundan dolayı bu iş yatmış, sonra da tim burton olaya el atmış. (iyiki de atmış.)
    - yaşlı edward bloom rolündeki albert finney ile ewan mcgregor arasındaki şaşırtıcı benzerliği yapımcılar farkettiği gibi ewan mcgregor'a rolü vermiş.
    - spectre kurgusal bir kasaba olmasına rağmen, jenny'nin ev tabusunda gözüken posta kodu gerçekmiş. 36104; montgomery, alabama'nın posta koduymuş.
    - ed bloom'a kasabanın anahtarı verildiği sırada çalan parça the victors imiş. aynı zamanda the victors, the university of michigan ve bloomington high school north(indiana)'nın dövüş müziği imiş.
    - auburn'de geçen sahneler auburn university'nin kampüsünde çekilecekmiş, fakat okul yetkilileri izin belgesi istemiş, prodüksiyonun da bununla uğraşacak zamanı olmadığından o sahneler montgomery, alabama'daki huntingdon college'de çekilmiş.
    - edward bloom, kore savaşından döndüğünde üzerindeki üniformanın omuz bölgesinde 187. hava alayı muharebe timi yazıyormuş ve rakkasans olarak da biliniyorlarmış.
    - josephine, edward bloom'a "fotoğrafını çekebilir miyim?" diye sorduğunda, elindeki klasik telemetre kamera, leica m6 imiş.
    - filmde ashton kasabası olarak gösterilen yerler aslında wetumpka ve prattville'in karışımıymış.
    - edward'ın hayalinde gördüğü filin bokunu temizlediği sahne aslında senaryoda yokmuş. film ekibi o anda bunu çok komik bulmuş ve hızlıca kameraya almışlar her şeyi.
    - fransız aktris marion cotillard'ın amerika'daki ilk filmiymiş.
    - spalding gray'in 2004 yılında intihar etmeden önce izlediği son filmm
    2 ...
  26. 114.
  27. Ormanın içinde, misafirperver dost canlısı insanların olduğu ve kimsenin ayakkabı giymediği Spectre adında küçük bir kasaba da geçen filmdir.
    0 ...
  28. 113.
  29. bu film öyle bir film ki bir arkadaşınız filmin konusu ne dese anlatmanız mümkün değil. yani ne diyebilirsiniz ki bu filmin özeti için. izlerken varsayım çıkarıp imgesel düşünmeye çalışarak beyninizi yormak yerine bomboş sakin bir kafayla sadece filme odaklanmak film bittiğinde kendinizi boşlukta hissetmenize neden olmakta. verilmek istenen bir mesaj yok. sizi ağlatır,güldürür,kızdırır,ruhunuzu okşar vs. bir çok duyguyu yaşatır. ama bu duyguları öyle bir oranda verir ki film bittiğinde hissettiklerinizin farkına varırsınız.

    bu film hakkında daha fazla bir şey demek istemiyorum *.

    --spoiler--
    mantıklı insan, an gelir tükürdüğünü yalayıp korkunç bir hata yaptığını kabullenir. gerçek şu ki ben asla mantıklı olmadım. okulda da bir şey ne kadar zorsa kazanılan ödülün o kadar büyük olacağını öğrenmiştim.
    --spoiler--
    0 ...
  30. 112.
  31. masal gibi bir filmdi, edward bloom sinema tarihinde ki en romantik karakterlerden.

    hayallerinin aşkıyla karşılaştığında zamanın durduğunu söylerler. bu doğru; ama söylemedikleri bir şey var. zaman tekrar akmaya başladığında aradaki farkı kapatmak için çok daha hızlı ilerler.
    0 ...
  32. 111.
  33. 110.
  34. 109.
  35. helena bonham carter'in de cadımsı bir varlık şeklinde rol aldığı felsefi bir filmdir. güzel filmdir lakin.
    1 ...
  36. 108.
  37. --spoiler--

    -...Kongo'daki Afrika papağanları
    sadece Fransızca konuşur.
    -Gerçekten mi?
    -Onlara ingilizce öğretmek olanaksızdır.
    -Ama ormanda dolaşanlar onların...
    -...çok güzel Fransızca
    konuştuklarını duyar.
    -O papağanlar her konuda konuşurlar.
    Politika, sinema, moda.
    -Din hariç her konuda.
    -Neden din hariç?
    -Din hakkında konuşmak kabalıktır.
    Kimi inciteceğin belli olmaz.

    --spoiler--
    3 ...
  38. 107.
  39. bir arkadaş tavsiyesi üzerine izlediğim film. off köpek gibi ağladım lan. hastayım diye mi bu kadar kötü oldum bilmiyorum ama, hayatımda ilk defa hıçkırarak ağladım bir filme.

    biraz hava almam lazım.
    1 ...
  40. 106.
  41. bu zamana kadar izlemediğim için kendimden utandığım film. adını hep duyardım ancak adı bana itici geldiği için pek yanaşmazdım. kafamda açıkçası bu tarz bir şey hiç canlanmazdı. 2 saatin nasıl geçtiğini anlamadım. gerçekten olağanüstü kurgulanmış fantastik bir film. gözyaşlarına pekte hakim olamıyorsunuz ancak bu gözyaşları gülümsemeyle karışık olduğu için insanda gerçekten çok doyurucu bir haz bırakıyor sonunda. mutlaka izlenesi film. siz benim gibi sırf adından dolayı uzak kalmayın.
    1 ...
  42. 105.
  43. tim burton'a ilah gözüyle bakmamı sağlayan filmdir. hayatımın filmidir. görselliğiyle olsun anlattıklarıyla olsun insana ihtiyaç duyduğu huzuru hissettirir. aptal gibi ağlamanızı sağlar. ağlarken sebepsiz mutlu eder, can acıtmaz. izleyin, izlettirin.
    2 ...
  44. 104.
  45. tim burton'un masal dünyasına eğlenceli bir yolculuk vaat eden film.
    0 ...
  46. 103.
  47. başlarda sıkıcı gelen film, zamanla sevdiriyor kendisini.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük