ama işte hollanda' da evet propagandası felan daha önemli mevzular. bunlar konuşulmalı. biz allahın biberini alamayız mesele değil. ne desek boş. cidden ben bu toplumu anlamıyorum.
bir kere çok yönlüdür, donanımlıdır, çeşitlidir, kendini geliştirmiştir.
domates değildir. en fazla gelebildiği yer "çeri"lik olmamıştır.
dolmalığı vardır, turşuluğu vardır, acısı vardır tatlısı vardır. çarleston muydu neydi öylesine sofistikesi vardır. cini vardır kırmızısı vardır.
başlı başına "evet abi, ben bir sebzeyim. bunun hakkını vermek için gece gündüz çalışıyorum" der gibidir. benim için öyle ağbi. en sevdiğim nesne de pergel.
bu bizim bildiğimiz acısıyla ün salmış biber aslında acı değilmiş. acı tatlının tersidir. yani tatlınn tersi olan tat greyfurt, kivi gibi meyvelerin bizim dilimizde bıraktığı tattır. peki ya biberin tadı nedir? biber acı değil aslında yakıcıdır. bunun tersi bir tat olarak nane ve mentol serinleticidir.
içerisinde kapsaisin denilen bir maddeden ötürü yakıcıdır. bu madde biberin tohumlu olan kısımlarında ve etli bölümlerinde bulunur; bu nedenle yedikçe yakıcılığı daha çok artar. ayrıca bu kapsaisin maddesi sadece yakıcı tat vermesiyle kalmaz cilde temas ettiğinde tahriş eder. ve bir çok romatizma ilaçlarında kullanılmışlığı vardır. bir de bu madde yağlı bir maddedir. o nedenle biber yediğimiz vakit su içmek hiç bir işe yaramaz. çünkü su yağa karışmaz. yatıştırıcı olarak ekmek yemek yahut temizlemek için süt içmek daha faydalı olacaktır.
ayrıca yakıcı biberler koyu renkli ve sivri olurlar. hani olur da pazarda seçerseniz dip not şeysi olsun.
sümüklüböcek yuvasına kaç
akşamüstüdür
şimdi kocakarı masayla kovalar seni
kıvılcımlar sıçrar
ve ateşin üstündeki boru devrilir
sümüklüböcek yuvasına kaç
tuzluğun bir gözünde biber kokusu var
hafız hanımın sesi bu kokuya benzer
beni kurtar hafız hanım
kıvılcımlar sıçradığı zaman
kocakarı insanı kovalar
akşamları