filmin sonunu izlemeden anlamak neredeyse imkansız. sonunu izlemezseniz boş bir film gibi gelebilir ancak olayı çözdüğünüz zaman zevk alacaksınız. filmin değeri sinemadan eve dönünce anlaşılıyor. zaten sinemadan zombi gibi çıkıyorsunuz.
kapağını birkaç kez görüp, görmezden geldiğim ancak nil karaibrahimgil'in şarkısıyla tanıdığım film. şarkıyı sevmem bir yerde dursun, fragmanı dahi merak ettirip insanı sinema salonuna doğru sürüklüyor. konuyu sinemaya girmeden defalarca okudum. ki işin ucunda hafıza kaybı varsa, idrak etmenin zor olacağını bildiğimdendi. öyle de oldu. birçok kez yanımda oturan ablama defalarca soru sordum film içinde. gel gelelim filmi ilk izleyenlerden aldığım yorumları da göz önünde bulundurarak izledim. aradan önceki bölümün hayli sıkıcı olduğu, filmin sonundaki ters köşenin asla unutulamayacağı yazılmıştı. hep bekledim. bekledim. bekledim. ters köşe olmayı beklerken ters köşe oldum diyebilirim. lanet olsun öyle senaryoya, öyle hikayeye. aklıma geldikçe ağlıyorum. resmen dağıttı denilebilecek bir sona sahip. üstelik gidişat onu andırmıyor bile. gerek çekimdeki profesyonellik, gerekse gerçekçilik açısından harikulade bir iş çıkarılmış. bozcaada'nın güzelliğinden tutun da tek'in çizdiği tabela karikatürleri insanın yüzünü güldürmeye yetiyor. filmdeki tek gereksiz karakter eylül'ün sevgilisi olan elemandı. henüz filmin başında olduğu için bunu söylüyorum çünkü yazmadan önce spoiler vermemeye yemin ettim. her neyse dostlar. bu kardeşinizden en büyük tavsiyedir size bi küçük eylül meselesi. düşünmeden gidin. verdiğiniz parayı sonuna kadar hak edecek bir senaryo, yapım ve film. son olarak: "bir küçük mesele vardı, halledemedim."
şimdi filmin eleştirisi bitti. sıra filmi kötü eleştirenleri eleştirmekte. neymiş efendim, ayfon telefonlarla çok daha iyi fotoğraflar çekilebilirmiş film içerisinde. engin akyürek çirkinleştirilememiş. abi yapmayın. her insan çirkin olamaz ama zavallı olabilir. senaryonun engin akyürek'e yıktığı özellik, zavallı ve sosyofobik olması. zaten bu herif, sosyofobik olduğu için çirkin olduğunu da inandırmış kendine. o kendini inandırdıktan sonra sen çirkin bulsan ne, bulmasan ne? sözüm ona bir arkadaş eylül'ün tek'ten neden korktuğunu bile anlatamamışlar demiş. aynadaki eylül'ü görünce kızın neredeyse bir dakikalık şoku ve ağlama sahnesi var filmde. hatta arkadaşını çağırıyor. bu nasıl bir körlüktür? nasıl bir komplekstir? şartlandınız mı filmi gömmek için? ya sabır. çocuk gibi yaklaşmayın şu işlere. karakter saçmaymış. çok depresifmiş, gereksiz acındırmaları varmış bilmem ne. ulan adam sosyofobik. recep ivedik için gişeleri işgal eden gerizekalılardan bir farkın kalmadı gözümde bu eleştirilerden sonra. türk sineması, iyi yapımlara bu kadar açken, senin bir türk yapımını iyi yanlarını göz önünde bulundurmadan aşağılaman ne denli doğru bir hareket? usta konuşmayın ya. vallahi diyorum bak. eğer bir türk filmi beğenmediyseniz konuşmayın. ki özellikle sözlüklerde konuşmayın. herkes biz bir şey biliyormuşuz gibi davranıp yorumlarımıza bakıyor ve öyle karar veriyor. benim film adına yaptığım nacizane yorumumdur üstteki. dikkate alan gider. kötü eleştiri de yapılır ancak ayarında yapılır. adam resmen balta vurmuş o kadar emeğe. her neyse...
konusu, oyunculuk, senaryo şu bu hepsini geçtim film resmen buram buram yazı özletmiştir. hele o engin akyürek'in masallardaki gibi sallanan yatağı, evine astığı sallanan süsler, dışarıdaki küveti falan ' ayy ben burda yaşarım ' dedirtiyo.
he bir de aşk filmi olsun yeterki bütün eleştiriyi hakkediyor gibi bi bakış acısı var bu memlekette. bu adamlar recep ivedik'i komik buluyorken hemde.
ben genel olarak filmi beğendim eylül'ü de bir noktaya kadar anladım. çok aşık da olsan bir insan tümden hayatını değiştiremez ki ortada tek yönlü bir aşkın olduğu çok açıkken. hee sonu... sonunda accıık gözlerim doldu falan orayı o kadar şeeapmayalım *
12 eylül filmi diye gittik aşk filmi çıktı. bereket "bi" kız arkadaşla gittik. *
film genel anlamda vasat olsa da herkesin aşağı yukarı her erkeğin başına gelen." sosyal ortamı geniş, arkadaş topluluğunun gözdesi" bir hatuna vurulma muhabbetini işlemişler. ve aslında çoğumuzun yaşadığı imkansız fakat çok güzel aşkların bir kesitiydi. yaz aşklarında sık görülen bir durum aslında. hatun çok alakasız bir tiptir, sizinle uzaktan yakından ilgisi yoktur ama o kısa dönemde her iki cinsteki farklı tip arayışı nedeniyle bir duygu patlaması yaşanır. ve her ikinizde bilirsiniz ki o insanla bir ömür geçmez ama niyeyse tatlı gelir ve sizin aşk arayışınız da eklenince işin içine kendinizi aşık olmuş zannedersiniz.
film de bir kere güldüm sadece o da şu sahneydi;
küçük yaştaki garsona sesleniyor kadın oyuncu:
- garsoonn garsoon. pek de küçük bu , garson da olmaz bundan. heyyy çocuk işçiii.
türk yapımcıların klişe dışına çıkabildiğinin yegane kanıtı olan film. bakın klasik değil diyorum farklı diyorum. çok hoş diyorum sözlük. bayılası.
(bkz: filme aşık olmak)
Çok güzel replikleri olan film.
-bi bana bak bi kendine, benim senin gibi biriyle ne işim olur?!*
+ama oldu!sen benim elimi tuttun.biz yemek yaptik, hic konuşmadan birbirimize baktik, tüm dunyayi kapi disari ettik sırf ikimiz kaldık!
eşimle sıkıntılı olduğumuz bir gün gittiğimiz film. gittik. kafamız değişti biraz. yazı özledik. ben şort giyincem diye tutturdum. kıza bak amma zayıflamış dedim. sonra çıktık evimize geldik.
ama güzel filmdi. sıradan türk romantik filmlerinden değildi.
Ufak bir hüzün bekleyerek gidersiniz filme. Sonra kendi hikayeniz gelir aklınıza sonra kendi hikayenize çok benzer film sonra sanki kendi hikayenizi çektiklerini fark ederseniz.
Yaklaşık 15 dakika oturursunuz ağlarsınız. Çakılıp kalmışsınızdır koltukta.
Ay Yapım'ın genellikle iyi işlere imza atmasından dolayı filme olan beklentim büyüktü ama maalesef vasat bir film olmuş. Oyunculuklar olmasa, özellikle Engin abimizin oyunculuğu, çekilmezse daha iyi olacak olan filmdir gözümde. Su altı sahneleri en güzel sahnelerdi, özen göstermişler belli.
--spoiler--
Filmin sonunda bir ters köşe var ki aman allah'ım. o ters köşe sayesinde gittiğime, yediğim zamanıma üzülmedim, hiç değilse. buna da şükür.
--spoiler--
çok kötü bir film. kaza, aşk, zengiz kız, dünya'nın çirkefliğini kendini kapamış bir adam, şizofreni hikaesi ve dram. ama hiçbiri olmamış. bir nevi karikatürist, adada yaşıyor, herşeyden kopuk ama sakal bile yok adamda. kıza içki ikram ettiği sahne gibi saçma sapan sahneler vardı. niye eleştiriyorum onu da bilmiyorum da kötüydü işte.