beşiktaş yönetimi rezil bir yönetim olduğu gerçeği

entry2 galeri2
    1.
  1. 2012 yazıydı...
    1996 yazıydı. Telekomünikasyonun henüz bu devasa hacme ulaşmadığı, bugün okyanuslar boyutunda olan internetin ancak küçük bir havuz sayılabileceği günlerdi. Hemen hemen hiçbirimizin evinde internet yoktu, olanlar da 14,4 kb modemlerle kullandığı e-posta hesaplarına tonlarca dolar ödüyordu!
    1996 yazıydı. Southampton’ın iskoç menajeri Graeme Souness, Liberyalı futbol efsanesi George Weah’tan bir telefon aldı. Daha doğrusu, Weah’tan bir telefon aldığını sandı.
    Telefondaki kişi Souness’a, 30 yaşında Ali isminde bir kuzeni olduğunu, Paris Saint Germain’de ve Senegal milli takımında forma giydiğini söyledi. Ve Senegalli milli santrfor (!) Ali’yi Souness’a tavsiye etti.
    Souness bu tavsiyeyi geri çevirmedi, 1996-97 sezonu yaz transfer döneminde Ali Dia’yı Southampton’a transfer etti. Souness, hiç tanımadığı Dia’ya ilk kez bir rezerv lig maçında şans vermeyi planlıyordu, ama Arsenal’le oynanacak bu müsabaka, yoğun yağış nedeniyle iptal olunca Weah’ın kuzeninin (!) kaderi değişti: Dia, 23 Kasım 1996’da Leeds United’a karşı oynanan bir Premier Lig maçında 32’nci dakikada sakatlanan Le Tissier’nin yerine oyuna dahil oldu. Sahada 20 dakika kaldı, bir kez dahi topla buluşamadı ! Le Tissier’nin deyimiyle onu izlemek utanç vericiydi, Dia’nın sahadaki koşuşu bile buz üstünde dans eden bir bambi gibiydi!
    Zira gerçek bambaşkaydı: Ali Dia, Liberyalı Weah’ın kuzeni filan değildi! Souness’ı telefonla arayan kişi, Milan efsanesi George Weah değil, Dia’nın üniversiteden bir arkadaşıydı. Mükemmel planlanmış aptalca bir oyunla amatör futbolcu Dia, dünyanın en büyük spor organizasyonlarından Premier Lig’de resmi bir maçta sahaya çıkmayı başarmıştı!
    * * *
    1997 yazıydı. Southampton o sezonu 16’ncı tamamlayarak zorlukla Premier Lig’de kaldı. Souness, mayıs sonunda apar topar ingiltere’yi terk etti. Ali Dia, bir beşinci lig takımında da 8 maç oynadıktan sonra okuluna geri döndü, 2001 yazında 36 yaşında üniversiteden mezun oldu. 2007’nin 20 Temmuz’unda The Times gazetesi onu tüm zamanların en kötü 50 futbolcusu listesinde 1 numaraya yerleştirdi. Tabii Souness’ı da tüm zamanların en saçma transferinde tepeye koymuş oldu bu seçim...
    * * *
    2011 yazıydı. internet dünyanın hemen her hücresine sirayet etmiş, (1996’da yalnızca yüzde 1’ini taşıdığı) iletişimin yüzde 97’sini yüklenir duruma gelmişti. internetin hacmi milyon terabaytlarla ölçülüyor, yeryüzünün en büyük 500 şirketi içinde onlarca sanal ağ/bilgi kaynağı yer alıyordu.
    2011 yazıydı. Önceki sezon Avrupa Ligi’nde gruplardan çıkma becerisi göstermiş Türk devi Beşiktaş’ın bir yöneticisi, kulüp olarak iyi ilişkiler geliştirdikleri uluslararası bir menajerden bir telefon aldı.
    Telefondaki menajer, Beşiktaş yöneticisine Portekizli milli stoper Bruno Regufe Alves’in kardeşi Julio’yu önerdi. Beşiktaş yönetimi, profesyonel kariyeri 239 dakikadan ibaret Julio’yu (bonservisinin yalnızca yarısına) “bir Alex maaşı” ödeyerek transfer etti. Gazetelerin yazdığına göre Julio Beşiktaş’a, Atletico Madrid’den gelmişti, ama aslında genç Alves, ispanya’da bir dakika bile futbol oynamamıştı! El Pais’e göre Portekizli oyuncu Madrid’e hiç ayak basmamış; Atletico onu transfer ettiğini (ve 4 saat sonra da sattığını) duyurduğunda 20 yaşındaki esrarengiz adam zaten istanbul’daydı! Hatta yine 2 Eylül’de Sabah’ta Bülent Timurlenk’in yaptığı habere göre Atletico sportif direktörü Caminero, Julio’nun kim olduğunu bile bilmiyordu!
    Alves, vatandaşı Carvalhal’in yönetimindeki Beşiktaş’ta bir sezon forma giydi. Ya da daha doğru bir ifadeyle Beşiktaş’tan bir sezon maaş aldı ve toplam yalnızca 43 dakika forma giydi. Şu anda Bebe ve Sidnei’le birlikte kadro dışı ve Süper Final maçlarını muhtemelen genç arkadaşlarıyla birlikte televizyondan takip ediyorlar.
    * * *
    2012 yazıydı. Beşiktaş, o sezonu Avrupa Ligi’ne tekrar kalabilme mücadelesiyle bitirdi. Alves’i transfer eden Portekizli teknik adam Carvalhal, artık evinde çocuklarıyla vakit geçiriyordu. Alves’i transfer eden o günün Beşiktaş Başkanı Demirören, Türk futbolunun yeni patronuydu ve kulüpleri 5 yıl boyunca Avrupa kupalarına göndermeme seçeneği üstünde duruyordu.
    25 Nisan 2012 tarihli gazetelerde yayınlanan haberlere göre de UEFA zaten, Beşiktaş’ın 31 Aralık’ta kendisine sunduğu lisanslama belgelerinin gerçekliğini soruşturuyor ve yeni başkan Orman, Avrupa kupalarına gitmeme riskiyle karşı karşıya olduklarını açıklıyordu.
    2012 yazıydı. Ve görünen o ki uzun yıllar boyunca Türk futbolunda bir daha yaz yaşanmayacaktı.

    kaynak: http://spor.milliyet.com....97/default.htm?ref=fblike

    not: bir galatasaray lı olarak dahi böyle yöneticiler olduğu için sinirlerim bozuluyor azizim. ulan çocuk yapmaz bu salaklıkları.
    2 ...
  2. 2.
  3. Bir spor programına bağlanıp yönetici kadrosundan biri Şu sözü söylemiş.

    Vallahi yarıldı ama biz kaçmadık. Mehmet topal sargıyla devam etti. Hasan çetinkaya yı bilemiyorum.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1668691/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1668692/+
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük