sevginin ne oldugunu bilmeyen zavallilarinin anlamayacagi sevgidir. bir insan sevgi nin ne demek oldugunu gercekten biliyorsa, bu kutsal seyi asla kücük düsürmez. git kendi takimina sevgini ifade et bi once, sonra gel.
(bkz: git kendini cok sevdirmeden)
herşeye kadir diyerek tamamlamak istediğim sözdür.varsın 4 yılda 3 hafta lider olsun, varsın 5 yıldır bize şampiyonluk sevinci yaşatmasın.sevginiz gerçekten hemde harbiden ise karşılık beklemezsiniz.
(bkz: o kadar mesudum ki)
Kelimelerle anlatılmaz, hiçbir sevgiye , aşka benzemez..kalbin en büyük bölümünü o kaplar..
Sevdim seni bir kere
Başkasını sevemem
Deli diyorlar bana
Desinler değişemem ' dir...siyahımız zindan, beyazımız aydınlık!
sirf bastaki odunlardan kurtulmak icin sampiyon olmamaya uzulmemektir. elbet ki her iste bi hayir vardir diyip, insallah sampiyon olamayiz da en azindan adam gibi bir yonetimle ileride daha saglikli adimlar atariz seklinde dusunmektir.
cocuklukta tanisilan, o gunden beri cok sey degisse de cok seye kusulup, cok seyden vazgecilse de hep baki kalan ve bunyeyle beraber gitgide buyuyendir.
fanatik bir fenerbahçeli olmama rağmen gördüğüm en yüce sevgilerden birinin örneği için. yönetmen zeki demirkubuz tarafından radikal gazetesinde yazılmış eşsiz yazı..
Yıllar önceydi. Bir akşam uzun zamandır görmediğim annemleri ziyarete gittim. Gece, o zamanlar 12 yaşlarında filan olan kardeşimin odasını paylaştık. Yerimi yadırgadığım için sabah ezanında uyanmışım. Evdekileri uyandırmamak için kalkamadım tabii ve yatağımda, sessizlik içinde beklemeye başladım...
Sıkıntıdan yıllar önce benim, artık kardeşimin olan odamızı incelemeye, burada geçmiş yıllarımı, gençliğimi, anılarımı düşünmeye başladım. Benden sonra pek bir şey değişmemişti. Köşede eski bir büfe, üstünde yattığımız karşılıklı iki çekyat, yerde çocukluğumdan beri kullandığımız Isparta halısı ve boyaları dökülmüş duvarda bir benim, bir de Che'nin gençlik fotoğrafları...
Tek değişiklik ikisinin ortasına özenle asılmış büyükçe bir posterden yarısı ayakta, yarısı oturarak bana bakan, üstlerinde siyah beyaz çubuklu formalarıyla Beşiktaşlı futbolculardı...
Ben de Beşiktaşlı sayılırdım ama o zamanlar futbolla da, futbolcularla da pek aram yoktu. içlerinden bir tek arada bir üniversitede gördüğüm Metin Tekin'i tanıdım. Tam posteri incelemeye başlamış, futbolculara, formalarına filan dalmıştım ki, bir anda içim ürpererek tam karşımda yatan kardeşimi fark ettim. Bana doğru yan yatmış ve gözleri açıktı. ne bir kıpırtı, ne de bir hayat belirtisi olmadan öylece bana, aslında beni de aşıp ötelere bakıyordu. Nasıl korktuğumu anlatamam...
Uzun süre hareket edemeden, bir tek kelime söyleyemeden, aklıma gelen bin bir kötü düşünceyle bekledim. Ve sonunda kendimi toparlayıp usulca "Cemil" diyebildim. Cemil bir ölünün canlanışı gibi yavaşça kıpırdadı ve daldığı yerden sıyrılıp sessizlikte fısıldadı.
"Efendim abi " Rahatladım. "Napıyorsun sen, uyumuyor musun?"
"Yok abi..."
"Oğlum n''oldu, korkutma beni, sabahın bu vaktinde ne düşünüyorsun?" Cemil biraz bekledi ve seslendi "abi, Feyyaz na'pıyordur şimdi?"
Che kıskanırdı.
Cemil''in ne kadar kendine dönük, ne kadar saf bir çocuk olduğunu biliyordum, ama duyduğuma yine de inanamadım uzun süre cevap veremeden öylece yüzüne baktım sonra başımı kaldırıp duvardaki postere... Önce bu Feyyaz'ın, bu siyah beyaz çubuklu formalının içlerinde hangisi olduğunu bulmaya, sonra da bir futbolcu parçasının beni, belki Che'yi bile kıskandıracak bir biçimde bir çocuğun kalbine, düşlerine, hayallerine böylesine nasıl girebildiğini anlamaya çalıştım... Ama bunu anlamak zordu. Hele benim gibi kendini beğenmiş bir solcunun anlaması daha da zordu. Çünkü bunu anlamak için maç sabahları erkenden ve kalbin ağrıyaark uyanmak gerekiyordu. Sıkıntı içinde, sinirle maç saatini beklemek, çubuklu olmasa bile siyah ya da beyaz bir forma giyip kar demeden, çamur demeden yollara düşmek gerekiyordu. Bunu anlamak için Dolmabahçe'ye yakınlaşıp tezahüratları duyduğunda panik olmak, geç kaldım endişesi ile adımları sıklaştırmak gerekiyordu. Bunu anlamak için yağmurda bilet kuyruğu beklemek, en acısı yemeden içmeden bütün hafta biriktirdiğin harçlıklarınla açlıktan da olsa bir bilet alıp inönü'de mümkünse Kadıköy''de ya da başka bir yer, mesela izmir'de, bir FB maçında Beşiktaş'lı bir taraftar olmak gerekiyordu...
Neyse Cemil şimdi 30'un üstünde. işsiz. Onun bu Feyyaz sevgisi yetmezmiş gibi üstüne bir de Sergen Yalçın, Tümer Metin, ilhan Mansız ve Pascal Nouma sevgisi de eklenince kaldıramadı çocuk kendisi de çok çekti, bize de çok çektirdi. Beşiktaş'ta oynayabilmek için çok ter döktü, çok çalıştı, stad kapılarında ömrünü yedi. Ama bu a...na koyduğumun hayatı fenere''e bir gol atma fırsatı vermedi çocuğa. Olsun hiç önemli değil. iyi, dürüst ve namuslu bir adam oldu cemil. Hiç yoldan çıkmadı. Bendeniz abisi, arkadaşları ve ailesi onu seviyor. Ama bu aralar sabahları pek erken kalkmıyormuş. Duyduğuma göre 4 Mayıs sabahını bekliyormuş...
Madem bu hikâyeyi anlattım şunu da eklemeden geçemeyeceğim. Biz, Cemil büyüdükten sonra birbirimize ilk kez inönü'de, kapalıda, bir FB maçında Carew gol attığında uzun uzun sarıldık ve ikimizde neredeyse ağlayacaktık.
Büyük Beşiktaşımızın sevgili futbolcularına...
--spoiler--
edit: cemil ile kaderimiz benzeşiyor zeki abi. bu hayatın amına koyim banada beşiktaş'a da ben gol atma fırsatı vermedi.
bambaşka bir sevgidir, maç öncesi ve sonrası dışarıda, maç esnasında ses tellerini seve seve kurban etmektir, hiç durmadan bağırmak haykırmaktır sahadaki bir oyuncu kadar destek olabilmektir tribünlerden, ses desibel rekorlarını kırmaktır, gerekirse karakola düşeceğini bile bile kadıköyden gelen gemiyi beklemektir, her şeye karşı olmaktır, sert olmaktır ama bir gole sevinçten de ağlamaktır, nişan gecesi statda hazır bulunmaktır, pascal noumadır, siyahtır beyazdır, çocuklarımıza vasiyettir, çarşıdır.
gelişigüzel dizilmiş bir kaç kelimeyle özetlenemeyecek kadar büyük ve büyülü bir duygudur. güneşe uçabilen tek canlı olan kartalın kanatlarında büyür ve ışığa yürür. hep, sonsuza kadar hep!
--spoiler--
Beni benden alır siyah beyaz renklerin
Sen benim kalp atışımsın
Sen bana babamdan kalan miras değil
Oğluma olan borcumsun.
Her maçına gittiğimde, o formayı gördüğümde
Hayallerim, umudumsun.
Cebimdeki son bilet param, belki de son sigaram
Sen en büyük tutkumsun.
Sen benim her gece efkarım, gözümdeki yaşım
Sigara dumanım, sen benim damardaki kanım
Alnımdaki yazım, şanlı Beşiktaşım
Kalbimin en orta yerinde büyük bir yangın var alevler içinde
Beşiktaş sana yemin olsun
Bitmeyecek sevdan mezarımda bile
--spoiler--
diğer takım taraflarları tarafından anlaşılamayacak ve anlatılamayacak sevgi.
bu sevgi, sevgiliyi yatakta bırakıp maça gitmeni de sağlar, cebindeki son para ile maç bileti almanı da. maç bittikten bir hafta sonra kısılan sesin açılması, tribünde tezahürat yaparken yüksek sesten tüylerin diken diken olması bu sevgidendir. beşiktaşk başkadır.
beşiktaşlının yaşamının içine girmeden anlayacağınız bir şey değildir. dışarıdan sizlere "manyak mı lan bunlar?" dedirtir bizlerin davranışları belki de.artması için kupalar gerekmez. bitmesi için yenilgilerin yetmediği gibi.
aşağıdaki linkte 2007-2008 sezonundaki sivas maçından bir video var.
hani şu 90+3te higuain'in verilmeyen golü, paf takımla çıkarız mevzusu ve 8-0 lık liverpool hezimetinin sonrasındaki sivas maçı. binlerce insan o acılarla oraya koşmuş, aldırma kartal aldırma diyor. ve videonun 2. dakika 24. saniyesinde o tezahüratı ağlayarak haykıran bir kartal yürek beliriyor.
o kardeşimizi görüp hala taraftarlığımızı maddiyatla ölçen varsa söyleyecek sözüm yoktur.