Ahmet hamdi Tanpınar'ın muhteşem eseri
"şimdiye kadar gördüğüm şehirler içinde bursa kadar muayyen bir devrin malı olan bir başkasını hatırlamıyorum." der bursa için, ki bu konuda çok haklıdır zannımca üstad...ankara, erzurum, konya, bursa ve istanbul anlatılır bu kitapta.
bir film. 1282 kişi izlemiş.boxofice türkiye sitesine göre. içlerinde ben var mıyım bilmiyorum. 18:45 de izledim. pera sinemasında. salonda on oniki kişiydik. ben notlarımı karanlıkta çarpık çurpuk bir yazıyla aldığım dergiye yazdım. dergi dediğime bakmayın bizim gerçek hayat.
bir film. türk sinemasının en büyük ödüllerinden biri belşki birincisi olan altın portakaldan en iyi senaryo ödülünü aldı. sinemanın patladığı iddia edilen türkiyede 1282 kişi izledi.
filmi anlatmayacağım. yarın gidin izleyin. beğenmezseniz paranızı ben iade edeceğim. bu kadar iddialıyım. size sadece çarpım tablosundan üç beş soru soracağım. bir kaç genel kültür sorusu daha. geri zekalı olmadığınızı anladığımda biletinizin parasını vereceğim.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir’de “yeşil” kelimesiyle ilgili olarak şöyle bir şiirsi tespit yapmış: “Bu kelimenin Orta Asya yaylalarının baharlarından geldiği o kadar belli ki...”
--spoiler--
karakterlerden akılda kalanlar: aydın, yaşadığı aşktan öte takıntılıymış gibi gözükmüştür, kafede onunla konuşuyormuş gibi yapma olayı güzeldi, çaresizliği hissettirmiştir.
osman:küçücük kalbiyle aşkı, kıskançlık duygusunu hissettirmiş, defterdeki eli çalışı sonra karton yapıp onunla dans edişi..
şevket ve kedi: filmin en sağlam doyamayacağınız karakterleri diyologlar çok güzeldi, şevket'in kimsesi yoktur bir kıza aşıktır şiir yazar, ölümden korkmuyordur zaten ölecektir. her sabah bunun alıştırmasını yapar, belkide. tren satar aslında o da bilmiyor belkide hala öğrenci hukuk 3. sınıfta ve ölü bir annesi vardır. aşık olduğu kıza şiir yazar ama okuyamaz ve yunus emreye yapılan gönderme çok güzedi.'' sevdiğimi demez isem sevmek derdi beni boğar.'' yunus büyük şair be.. ve kediye der:'' benim yerimde olsaydın kedicik benim yerimde olmak istemezdin.'' kızla gider konuşur kız şiir okumadığı için aşık adamın sınanmayacağını bilmez ve onların hikayesi burada biter.
dilek kanserdir üzgündür, babası karısını kaybetmiş, yengesini öldürmüş, kardeşi gibi birine karısını verir ve acıyı gösterir. filmdeki 3 karakterde kanserdir ve ölürler. kanser olmayanlarda ölür.
--spoiler--
içinde ölüm olan, içinden trenler geçen, aşklar olan sonunda hiçbir şey diyemeden ahmet kaya'nın beni vur şarkısı eşliğinde insanları derin düşüncelere daldıran, şiirleri gibi güzel çok güzel onur ünlü filmi.
Kedi: Bak, Benimle kahve içer misin" sorusu, bütün kadınlarda, hepsinde aynı rahatlatıcı çağrışımı yapar; beyaz fincan, porselen, şık, mayhoş aroma kokusu, hele latin ezgileri heheeeyy neler neler... Ama çay, çay böyle başarısız erkek gibi bir şey demek çay.
Şevket: Bence artık Heidegger okuma, kafan iyice naziler gibi çalışmaya başladı.
3 dakika boyunca adeta kendi kendisiyle konuşan şevket karakterini barındıran filmdir;
+ benimle buraya geldiğin için teşekkür ederim.
+ bu sabah kedi sana doğru söylemiş ben gerçekten de. yani kısa bir süre önce fark ettim seni.
+ ben aslında ailemle.
benim annem. annemi kaybettik geçen sene. babam zaten yok. kardeşim askerdeydi öldü. şehit diyorlar ona ama o elektrikçiydi. bir paşanın havuzunun tesisatını tamir ederken çarpılmış.
şehit sayılır mı sence?
bir ikisi vardı. annemle kardeşim yani. altı aydır onlar da yoklar.
+ ben öğrenciydim. belki de hala öğrenciyimdir bilmiyorum.
hukuk okuyorum. üçüncü sınıf. şiir miir dergi filan.
+ şiir okur musun? sever misin şiir?
+ sonra bir sabah seni gördüm. sonra bir sabah daha gördüm. sonra hep gördüm.
+ kedi de seni gördü. kedi seni çok seviyor biliyor musun? onunla takip ediyorduk seni. bazen izini kaybediyorduk ama onun bir sürü arkadaşı var. onlara soruyorduk.
+ sen öğrencisin aslında. resim okuyorsun. şekercide part time çalışıyorsun.
+ ben bir gün fenalaştım. hastaneye kaldırdılar beni. ölecekmişim. kanser. ilik.
ilik nedir biliyorsun. kemiğinde içinde. kemoterapiye başlayacaksın dediler.
+ bu tabancayı kedi verdi. oyun oynuyoruz biz bunla. bak, içinde bir tane kurşun var. bu tabancayla her sabah.. hani sabah oluyor ya? güneş filan.
böyle bunu çeviriyorum. sonra ağzıma sokup sıkıyorum. yok korkma şimdi sıkmam.
aslında çok mermim var benim. ana bir tane koyuyorum içine. çünkü sen varsın.
sonrasında dilek'in çıkışı,
şevket'in kısa bir süre afallaması,
akabinde aşık adam sınanmaz diyerek silahı bir kendine bir de dilek'e doğrultup sıkışı,
ve dilek'in bu durum karşısında bile tepkisiz kalışı..
her şeyiyle başkadır bu film.
şevket: - hiç ilgilenmedi benimle çay içmeye davet ettim, oraya da gelmedi.
kedi: -e, çaydan.
şevket: -ne çayı, ne alakası var?
kedi: - çaydan, çaydan... bu durumlarda kahve her zaman daha çok işe yarar. bak, çayda kadınları rahatsız eden bir şey, böyle "yerel bir tını" var.
şevket: -yerel mi? ne alâkası var. çay yerel, kahve değil mi?
kedi: - bak,"benimle kahve içer misin? sorusu, bütün kadınlarda, hepsinde aynı rahatlatıcı çağrışımı yapar. böyle beyaz, fincan, porselen, şık, mayhoş aroma kokusu, hele latin ezgiler heheey nelerr nelerr... ama çay çay böyle "başarısız erkek" gibi bir şey demek çay
şevket : -bence artık heidegger okuma, kafan iyice naziler gibi çalışmaya başladı.