ahmet ümit' in kötü kitabı. net bir şekilde kötü hem de. sığ cümleler, sıradan betimlemeler.. kendini "polisiye roman yazarı" olarak gören birinin çıkaramayacağı kadar basit bir iş çıkmış ortaya. yanı sıra iyi polis-kötü polis konusu üzerinden gidersek de klişe bir "rıza baba" olmaktan öteye gidememiş. daha önce ahmet ümit okumadım, polisiye türünü de sevmedim sevemedim bugüne dek ama önyargılı bakmadığım kanaatindeyim çünkü edebi olarak da hoş bir şeyler bulamadım kitapta. genel olarak ahmet ümit sevenler de aynı şeyi düşünmekte. arada bir tane de vasat bir şey ekleyeyim demiş sanıyorum ki ahmet ümit. yahur paraya sıkışmış da olabilir.
Ahmet Ümit'in,'' istanbul Hatırası '' nı okumuştum, başka romanını okuma ihtiyacı da hissetmemiştim. Bazı romanlar vardır, daha doğrusu bazı yazarların bazı romanları vardır, bunları okuduğunuzda bilirsiniz ki o yazarın başka hiçbir romanı bu tadı vermez. istanbul Hatırası'da öyle bir romandı benim için. Sonra Beyoğlu'nun En Güzel Abisi bu denli sükse yapınca, aynı tadı vermeyeceğini bilerek okumaya karar verdim.
Yorumlamak gerekirse ;
Her yönüyle vasat bulduğum romandır.Ahmet Ümit'in üslubunu samimi bulsam da,bu samimiyetin romana gerçeklik kattığını düşünsem de belki de romanın tek olumlu yönünün bu samimiyet olduğunu düşünüyorum.Romanı kabaca eleştirmek gerekirse,vasat bir cinayet,basit önermeler... '' Yere tükürmek kötü bir şeydir '' tadında basit önermeleri, beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı.Tüm bunlara ek olarak, yazarın siyasi görüşünü gözümüze gözümüze sokması, bir yazarın tarafsız olması gerektiğini düşünürsek rahatsız ediciydi.istanbul Hatırası'ndan sonra,hayal kırıklığına uğratmıştır, üzgünüm Ahmet Ümit...
En son çıkan ahmet ümit kitabıdır. Polisiye denince akla gelen soğukluk yok kitapta, diğerleri gibi. Bu iyi mi? Kötü mü? Okuyana göre değişir sanırım. Şahsi fikrim; bu tür kitaplar biraz daha duygusallıktan uzak olmalı.
Ayrıca çıkış yılı içerisinde yaşanmış olan toplumsal olaylara yer vermesi de iyi olmuş.
zorlanarak okuduğum, içine yaşanmış toplumsal olaylar sıkıştırılma gayesi ile bazen kasmalara neden olan olay örgüsü ile, zaman zaman derinliğin kaybolduğu kitaptır. dili ve anlatım temizdir. yanlış anlamasın kitap fena değil ve ahmet ümit'in okuyucusuyum. Ama beklentim yüksek olunca, biraz hayal kırıklığına uğradım.
Tarlabaşı'ndaki rant kavgasını anlatırken Gezi direnişi sırasında kaleme alındığı için içine hiç konuyla ilgili olmadığı halde Gezi Parkı ile ilgili ayrıntıların konulduğu kitap. Kitap güzel, Gezi direnişi güzel, ama ikisi alakasız.
Sultanı Öldürmek'ten sonra sarmadı. Ama Ahmet Ümit seviyorsanız okursunuz. Jean Christophe Grange okurunun yaptığı gibi bir vefa borcudur neticede, bir de alışkanlık.
şayet sizler de zat-ı alim gibi ahmet ümit'i ve kitaplarını taa ergenlik öncesinden beri tanıyor iseniz mutlaka ki bu kitabı da alır okursunuz. merak bu. tanıdıktır çünkü o üslup size. okursunuz okumasına, zaten su gibi akar gider de tat alabilir misiniz, bilmem. zira ben, ahmet ümit'i sırf polisiye tutkumdan ve türk polisiye yazarları kıtlığına kıran girdiğinden okuduğumu farkettim. bir damla polisiye aşkına yani, başka bir şeyden değil...
bana kalırsa, polisiye yazarı edebiyat parçalamak zorunda değildir, edebiyat parçalamak zorunda hissetmesi kadar da saçma bir şey yoktur. polisiye yazarı iyi betimlese kafidir kişileri, mekanları... ki bizler o entrikanın içine azıcık girip heyecanlanabilelim. maksat polisiye olsun yani. hani heyecanlanamayacaksak neden polisiye okuyalım değil mi güzel abim?
misal jeff abbott, maxime chattam belki birer polisiye devi değillerdir. ancak kurguları, polisiye ruhu hissettirebilme yetileri ahmet ümit'ten çok daha fazladır. ki ahmet ümit'in de kendilerinden daha az polisiye tecrübesi yoktur. bu "bestseller olayım da ne olursam olayım" tavırları ile grange olmaktan bir ışık yılı uzaktadır belki sevgili ümit ama en azından bir türk maxime chattam olabilirdi.
her bir yerinden bayağılık fışkıran kitap. her bir yerinden ama. polisiye bu ise eğer, benim allah belamı versin.