katilliktir.bir yanda organları bağışlamayacak olan bir aile ve diğer taraftan organların derdinde olan profesör toplulukları.arkadaş insanlar bir mucize bekliyor başbakan bile bu mucizenin hayalini haketmiş bir aile için özel olarak doktor gönderiyorsa size ne organlarının kullanılamayacak olmasından?
20 yılm sonra uyananlar var. o nedenle uyuyan bir insanı öldürmek gibidir. tıp dediğiniz şey 2. dünya savaşından sonra asıl atılımını yaptı. şu anda tıp öyle süper bir seviyede değil, daha yolun başında bile sayılabilir. belki yakın bir gelecekte sinir harabiyetleri kolaylıklaonarılabilecek ve bu insanlar uyandırılabilecek.
öyle kafaya göre çekilmemektedir. beyin ölümü ve etik komitesi anestezi hekimi, kardiyoloji hekimi, nöroşirurji hekimi, nöroloji hekiminden oluşur. hastanın durumu defalarca tetkik ve belli bir zaman aşımı geçmesine rağmen değişmemekte ise aile ile durum paylaşılır karar aileye bırakılır. aile kabul ederse organ bağışı koordinatörleri aile ile konuşarak hastanın organlarını başkalarına hayat vermesi için bağışlaması önerisinde bulunur. aile de kabul ederse bir kişi en az 5 kişi olarak hayatına geri döner.
Hastanın fişinin çekilmesi ile tarayıcının fişinin çekilmesi birbirine karıştırılmamalıdır. Hasta yakınları için zor bir karar.
Durakta dolmuş beklemek ile organ nakli beklemekte birbirine karıştırılmamalıdır. Hasta ve hasta yakınları için zor bekleyiş.
beyin ölümü tam olarak ölüm değildir, yani diğer organlar henüz yaşamaktadır. tıbben ölmüş de demezler zaten ona "beyni öldü" derler. bu yüzde kaç adam öldü demektir, orası çok tartışma götürür.
mesela organ nakli dedikleri şey, sadece ve sadece beyin ölümü gerçekleşmiş adamda yapılabiliyormuş. yani gerçekten ölen adamın organ nakli , yani işte bütün vücutsal fonksiyonları durmuş bir adamın organlarının nakli yapılmıyormuş. yani bu ne demek ? beyin ölümü "ölüm" değil demek.
bu da şu demek, beyni ölmüş adamı organlarına göz dikmiş olduğumuz için organlarını başkalarını yaşatabilmek için öldürüyoruz.
şu öneriyi hep getirirler, madem beyni ölünce adamın organları bağışlanabiliyor, o halde hitler in "ötenazi programında" öngörüldüğü gibi, gerizekalı doğmuş insanları, besleyeceğimize, öldürelim, organlarını da başkalarına , zekası iyi olanlara takalım....argumanını hep getirirler. hitler´de organ bağışı konusu yoktu, ama eğer organlar, gerçekten ölmüş bir adamdan nakil edilemiyorlarsa, bu resmen beyni ölmüş bir adamın "yaşadığına" delildir. sen o adamı fişini çekerek öldürmüş olursun.
hukuken ben gerizekalı bir çocuğu öldürürsem, cinayet işlemiş, oluyor muyum?...oluyorum. hani akrabalarım bana deseler ki- hani beyni ölmüş adamın akrabalarına soruyolar ya, "bak bu çocuk gerizekalı, götür ormana, iki tane sık kafasına, ölsün" , deseler, savcı buna "haaa ailesinin izni varmış madem, o zaman olur öyle, o cinayet sayılmaz"...diyor mu?...valla o üstelik bi de "taammüden, yani planlı cinayet" e girer, adamı hapse kapının anahtarını da atlantik okyanusuna atarlar. sadece seni değil, seni azmettiren bütün o akrabanı tarumar ederler valla...
peki arada ne fark var?...ben bir fark göremiyorum.
o yüzden dinen, etik olarak organ nakli konusu, halen tartışımaktadır. ben tv´de bir profesör doktor´un "hayat fonksiyonları tamamen durmuş bir adamın organları nakledilemez" dediğini ahanda bu gözlerle gördüm, bu kulaklarla da duydum. "hayat fonksiyonları durmamış" bir adam, bence "yaşayan" bir adamdır. sen sırf beyni öldü diye, adamı ölü ilan edip, başkalarını yaşatmak için öldürüyosun, gibi geliyo bana.
Beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişi hasta değil yarı ölüdür; fişin çekilmesi tıbben gerekli olsa da doktorlar hasta yakınlarının korkusundan bu eyleme yapamıyorlar. Ne var ki bu eylem vicdan işidir çekilmesi için bir vicdansız yeterlidir.
