1920'li yıllarda yazılmış olan, bir bataklık ülkesi olan finlandiya'nın nasıl beyaz zambaklar ülkesine dönüştüğünü anlatan ve atatürk'ün okul müfredatına konulmasını istediği kitap.
kitap aslında gelişmekte olan ülkelere bir örnek teşkil eder ve kurgu kısımları da buna dahildir. bir nevi, bir aydının öncülüğünde toplumsal dayanışmanın nasıl güzel sonuçlar verdiğini bize anlatır.
okurken aklıma istemsizce köy enstitüleri geldi. sanırım bu duyguyu sadece ben yaşamamışımdır. ve bugünlerde hep dile getirilen "milliyetçilik" kavramının nasıl sözde değil özde olması gerektiğini gösterir bize.
kitapta devleti aile gibi görür yazar. ama aile içerisinde "devlet baba" anlayışı yoktur. sözde aydınları, halkının yoksulluğuna, çaresizliğine yüz çevirip pahalı kıyafetlerle meyhanelerde bira içen sözde atdınları sert dille eleştirir. tam bir "entel maganda" der onlara.
her siyasetçinin, her eğitimcinin, her bürokratın, vatandaş olan herkesin okuması gereken bir kitap bence.
en güzel cümlelerden biri ise:
"ülkede çalışan ve üreten her bir insan, bir değerdir. bunun yediği-içtiği her şeyi, tüketimini hesaplayınız. mantıklı bir şekilde yetiştirilen her insanın ülkeye neler kazandırabileceğini bir düşünün! bir de üretmeden tüketenlerin, sarhoşların, asalakların maliyetini karşılaştırın. eğer halkımız eğitim görmüş olsaydı, bunların her biri ülke için millet için çalışan, üreten birer güç kaynağı olurdu."
birkaç yıl önce üniversitedeyken işittiği övgüler ve Atatürk'ün referansı dolayısıyla büyük umutlarla okuduğum fakat beklentimi karşılamamış bir kitaptı.
daha sonra birkaç tanıdığın okuyup yine övgüyle bahsetmesi sonucu "yav ben acaba bir şeyler mi kaçırdım" diyerek benim hatunu bunu okumaya zorladım ve o da çok çok beğendi, bir sürü de notlar almış.
işte bu aldığı notları bana da okuttu ve ben de önemli bir kitabın hakkını vermeyi ihmal ettiğimi fark ettim. demek ki o ara kitabı okumayı becerememişim. neyse, manitonun notlarını sınıflandırarak paylaşıyorum, kopi pest değil alın teri:
3- halkın eğitimli kesimleri alt tabakayı küçümser ve şöyle derler:
"halk cahil, kaba, ayyaş ve tembeldir. ayrıca açgözlü, pis, yalancı ve kıskançtır. halk dediğin milyon tane başı olan bir hayvandır, özgür bırakılmaması gereken vahşi bir yaratıktır."
doğrusunu bilmek isterseniz bu söylenenlerin yüzde doksan beşi gerçektir, peki bunun suçlusu kimdir? bakımsız, terk edilmiş boş arazilerde ne gül, ne elma ne de patates yetişebilir. oralarda en fazla ısırgan otu, devedikeni ve pıtrak biter. halk kitlelerinin beyni ve kalbi de böyledir.
4- bu anlamda halk kitlelerine ne sunuluyor peki? en iyi halde halk okulunda iki üç yıllık, en fazla 5 yıllık bir eğitim, başka bir şey yok. bu eğitim sırasında yeteneksiz okul memurları tarafından yazılmış sıkıcı ve işe yaramaz ders kitapları okutuluyor. çocuklarda bilgiye ulaşma arzusu uyanmadan yok oluyor, duygu ve düşünceleri gelişmiyor.
hayatın anlamı & kimseye kul-köle olmama & emek
5- zavallı korkaklar, kendi ihtiyaçlarının köleleri, patronun kızarak ileride kendilerine borç vermeyeceğinden korkuyorlardı.
6- insan hiçbir şey için ve hiçbir zaman eğilmemeli ve yere kapanmamalıdır, insan hayatı sürekli bir kültürel gelişim ve yaratıcılık; kendi içinde ve dış dünyada karşılaştığı kaba güçlere karşı verilen daimi mücadeledir.
7- her bir toprak parçasını kullanılabilir hale getirmek birkaç kuşağın emeği sayesinde mümkün olmuştur. doğa, insanı bataklıklar ve güller arasında uzayıp giden çıplak kayaların üzerine atarak, sanki onunla dalga geçmektedir. fakat insan doğanın kendisine meydan okuyan ve savaşa davet eden çağrısını kabul etti ve mücadeleyi kazanarak doğayla alay etmeye başladı.
5- baskı altında, isteksizce, tıpkı bir köle gibi ve birileri tarafından zorla yaptırılan işler ve bunun için harcanan emek ağır ve ezici bir emektir. bir de bunun aksi olan, insanı canlandırarak tıpkı bir kartal gibi kanatlandıran özgür ve yaratıcı bir emek var. rusya'ya bağlı oldukları ilk dönemlerden günümüze dek finlandiyalıların emeği ile bizimki arasındaki fark işte bu noktada ortaya çıkmaktadır.
eğitim & fikir
6- ülkede eğitim sisteminin bu kadar gelişmiş ve yaygın olması halkı okumaya teşvik etmekte, gazete ve kitap okuma alışkanlığı artmaktadır.
8- finlandiya'da halk meclisi seçimlerine katılma hakkı erkeklerle sınırlı kalmayıp kadınlar da halkın temsilcisi olarak parlamentoya seçilebilmektedir.
9- aile, nikah ve kadının toplumsal hayattaki rolüne ilişkin konular tekrar gözden geçirilmektedir. finlandiya diğer avrupa ülkelerinin henüz yapmadığını yapmış ve kadın ticaretini yasadışı ilan etmiştir.
10- anne babalar küçük çocukların bile kendilerine kulak asmadıklarını, inatçı ve terbiyesiz olduklarını söyleyerek, sürekli şikayet ederler. ama çocuklarımızın ahlakını ilk kim
bozuyor, sözlerimizi ciddiye almamayı, onlara aldırmamayı kim öğretiyor? bizler, anne ve babalar.
çocuklardan sevgi, saygı ve itaat beklemeyin; bunları kendilerini korkutarak, azarlayarak veya cezalandırarak elde edebileceğinizi düşünmeyin. çocukların önünde onların size saygı duyacakları ve sizi sahip olduğunuz erdemler sayesinde sevebilecekleri gibi davranın.
futbol
10- arkadaşlarımızla birlikte hayalini kurduğumuz ülkemizin-suomi'nin istikbalinin cüceler ülkesi gibi olmasını istemiyorum. Bizim cücelere ihtiyacımız yok. finlandiyalıların ayakları kuvvetli fakat beyinleri gelişmemiş bir halka dönüşmesini istemiyorum, buna da karşıyız.
aşağısı manda ayağı, yukarısı koyun kafası, kutuya benzer baş ve hafif kafatasından ibaret vücutlara sahip olmaktan memnuniyet duymamız mümkün değil. bu manzara sayıca küçük halkımızın maneviyat olarak büyüklüğüne dair düşünce ve arzularımıza ters düşmektedir.
11- topa kafayla vurabilmek için alnın sağlam olması lazım, en sağlam alınlı canlı ise koyundur. koyun kafasının finlandiya gençliği için gurur kaynağı olabileceğini sanmıyorum.
üniversiteler & yüksekokullar
14- yüksekokul diploması olan binlerce insan için de benzer değerlendirme geçerlidir. bunlar aydın olmayıp aydın taklidi yapanlardır. öğrencilerinize, yüksekokulların diploma atölyesi değil etrafa ışık saçan canlı mumların üretildiği fabrikalar, ülkenin zihinsel ve manevi açıdan aydınlanmasını sağlayan merkez istasyonlar olduğunu anlatın.
15- robinson ıssız adada ilkel bir insanı, bir yamyamı yetiştirerek onun şahsında kültürlü bir arkadaş ve yardımcı edindi. sizlerse yaşadığınız büyük kentlerde yüksekokulların, gazete binalarının, tiyatro ve müzelerin duvarları arasında oturarak kendi halkınızın temsilcisi olan milyonlarca insanın cahil, ayyaş ve kaba; neredeyse ilkel ve vahşi olduğunu söyleyip sızlanıyorsunuz.
robinson'un hayalini önünüze alın ve yaşadığınız dünyaya karşı yaklaşımınızı tekrar gözden geçirin.
din
16- bizim halkımızı oluşturan yüz binler de günlük hayatlarında benzer şekilde ateisttirler. tanrıyı ve dini temelde inkar ettiklerini söylemek doğru olmayacaktır. işin aslı şu ki, insanlar tanrı hakkında düşünmüyor ve ondan bahsetmiyorlar, tanrının ve dinin günlük yaşamlarında herhangi bir rolü yoktur. herkes onları hristiyan olarak kabul ediyor, kendileri de böyle düşünüyorlar.
17- insanlar din adamlarının hangi yoldan gitmeleri gerektiğini unutmuş gibiler.
18- ben sendeyim, sen de bendesin; biz dünyada, dünya da bizdedir, hepimiz bir bütünüz. dünyaya zarar verirsen, insanlara veya hayvanlara kötülük yaparsan, kendine zarar vermiş, kendini sakatlamış ve hayatını karartmış olursun.
dindarlık işte budur. her şeye ve herkese karşı hissedilen temiz, ışıklı ve yaratıcı sevgi duygusudur. dosta ve düşmana, tanrıya ve bir kurbağaya, rafael'e ve bir taş ustasına olan sevgidir.
19- "dünyanın her tarafında insanlara ve halka dindarlık kültürü yerine yüzlerce dinin çeşitli ayin ve dogmalarına körü körüne riayet etme ve tapınma düşüncesi empoze edilmektedir." ı. mcdonald haykırıyordu.
***
diğer & çeşitli konular
20- zavallı şarlatanları ve kültürel açıdan geri kalmış halkları kendinize örnek almayın, çünkü onlar uygar halkların yaşamını anlamak için ilk olarak arka avluya bakar ve çöp kutularını araştırırlar. örneğin, paris'te kafeşantanları inceleyen bu kişiler almanya'da işe birahanelerle başlar, ingiltere'de futbol maçıyla devam ederler. gözünüz yüksekte olsun!
21- eski kitapları alıp aralarından en iyilerini seçerek yürüyen kütüphaneler aracılığıyla köylere ulaştırıyorlardı. daha sonra farklı köylerdeki kitapların değiş tokuş edilmesini ve bir yerden başka yere gönderilmesini sağlıyorlardı.
22- vicdan ve maneviyat üzerine tartışmalar yapılıyor, kendi alanında en iyi olan yetenekli hocalar ve öğretmenler seçilerek, ülkenin çeşitli bölgelerine gönderiliyordu.
böylece hareket halinde olan ve zaman zaman görev yerini değiştiren yüzlerce hocadan oluşan bir halk üniversitesi kurulmuştu.
24- paratoneri bulan insanlar bir gün doluyu, karı, yağmuru ve fırtınayı kontrol etmeye olanak sağlayan aletler de yapacaklar. sıcak ve kuraktan kavrulan çöllere yağmur yağdırmanın yolunu bulacaklar.
bugün makinaların kazanlarında buhar basıncını veya elektrik devrelerinde akımın gücünü kontrol ettikleri gibi, farklı ülkelerde hava sıcaklığını istedikleri gibi değiştirme olanağı elde edecekler. insanlar zelzelenin sebebini ortaya çıkararak, bunları önlemenin yolunu bulacaklardır.
***
gördüğünüz gibi muhteşem bir kitap. 100 temel eserden biri olarak kabul edilmesi gerekir. her türk vatandaşı okumalıdır.
birbirimizi kazıklamayı bırakıp artık dürüst davranalım ve ülkemiz için bir şeyler yapalım. hor gördüğümüz tüm çağ dışılık, yobazlıkta hepimizin suçu var onlara hiç samimi yaklaşıp iletişim kuramadık. iki cümle ile böyle özetlenebilir etkileyici bir kitap.
Yıllar önce Atatürk'ün talimatıyla Türkçe'ye çevrilmiş, öğretmen okulları ile askeri okullara ücretsiz dağıtılıp ,müfredata da eklenmişti.
Günümüzde aynı kitabı Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Sağlık Bakanlığı koltuğundan ayrılırken 23 bin aile hekimine gönderdi.
Recep Akdağ kitaba Finli ressam Akseli Gallen Kallela'nın "Fakir Balıkçı" tablosunun fotoğrafını da ekleyerek
"Beyaz Zambaklar Ülkesi, geçen yüzyılın başında Avrupa'da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde, idarecilere ve halka enkaz altından kurtulma ümidi aşıladı, yıkıntılardan ayağa kalkmanın modeli oldu. Bataklıktan ve kayalıktan ibaret bir ülkenin, sadece insanlara ümit vermekle nasıl bir bahar ülkesine dönüştüğünü hatırlamaya her zaman ihtiyacımız var. Yüreklerin çiçeklenmesiyle ülkenin de çiçeklendiğini, yüzyıllardır çaresizliği öğrenmiş bir milletin nasıl tepeden tırnağa ümide dönüştüğünü, yeni bir miladın eşiğinde olan milletimizin sırdaşı olarak yeniden okumanızı arzu ediyorum" mesajını yolladı.
Ülkemizde bir bakanın kendisiyle ilgili kurumlara "kitap" hediye etmesini çok hoş bir davranış olarak yorumluyorum. Keşke tüm siyasiler yapsa.
Beyaz Zambaklar Ülkesi bataklıklar ve kayalıklar ülkesi olarak adlandırılan 2 milyon nüfuslu Finlandiya’nın tüm halkın aydınından, köylüsüne, subayından, memuruna, din adamlarından, öğretmenlerine kadar herkesin birleşerek ülkeyi kalkındırmalarını anlatıyor. Beyaz Zambaklar Ülkesi kitabının yazarı Grigory Petrov kitabı baş karakter Snelman’ın ağzından anlatmış ve kitap bölümlerden oluşarak anlatılıyor.
kitap okuma ve kendini geliştirmek, okuyup öğrenmek adını kılını kıpırdatmayanlar için tavsiye edilebilecek bir kitaptır. zira bir toplumun nasıl bir iştahla kendini var ettiğini görmek insanın kendi içindeki ışığı görmesini sağlayabiliyor.
--spoiler--
Ülke halkının çoğunluğunun böyle ilkel, görgüsüz ve eğitimsiz kalmasına seyirci kalmak ayıptır, suçtur. Uygarlık meşalesiyle aydınlanan bir insanın buna duyarsız kalması cinayettir.
--spoiler--
Mustafa Kemal Atatürk'ün okullarda okutulmasını istediği kitaptır. Kitap Türkiye'yi birebir yansıtır ve gelişmenin açık bir kılavuzu niteliğindedir. Şimdi ise sağolsunlar bilinçli öğretmenler tarafından okutulan kitaptır.
Finlandiya'nın yükselişini anlatan bir kitap. Bence 1 kere değil birkaç kere okunması gereken kitaplardan. Bütün yazar dostlarımın da okumasını tavsiye ediyorum.
Grigoriy petrov tarafından kaleme alınan; Finlandiya'nın doğuşunu, kendi olanaklarını nasıl kendinin yaratıp her şeye rağmen geliştiğini anlatan; Mustafa kemal Atatürk'ün bir dönem kesinlikle okulların müfredatına konulmasını istediği ve hatta bir ara kur'an-ı kerim'den sonra en fazla okunan kitap olduğu iddiaları dolaşan, benim de iki gün önce alıp sayfa 35'e kadar geldiğim kitap.
bu da okunması gereken bir kitaptır.
bir ülkenin nasıl ülke olacağını anlatan bu kitap toplumun ayrı ayrı tüm kesimlerine ne yapması nasıl davranması gerektiğini göstermektedir.