o kadar cok sevdim ve heycanlandım ki bu kitabı okurken.
en son thomas more-utopia yı okurken bu kadar kendimden gecmistim.
bir toplumun emek emek kalkındırılmasının hikayesi.
Bir Rus yazar (bkz: grigory petrov) tarafından kaleme alınmıştır. Benim için ilginç bir detay açıkçası.
Söylenene göre seyahat notlarından oluşmaktadır.
Finlandiya ülkesinin bağımsızlık mücadelesini konu alır.
Kitap hem gelişmekte ve hem de tutsak olan ülkeler için bir rehber niteliği taşır.
Yıllar sonra nihayet dün itibariyle okumaya başlayabildiğim ünlü kitap. Girişteki uzun ama faydalı ön bilgi ve giriş kısımlarını okuyup esas metne de 1-2 sayfa girizgah yaptım.
Zamanında lise öğretmenimin ödev için okumamızı istediği kitaptır.
Bir ülkenin kendi içinde nasıl geliştirilip, ileriye taşınabileceğini anlatır. Okuyun, okutturun.
An itibariyle bitiridiğim kitap. Geç kalınmış bir hareket.. keşke daha evvel okusaydım dediğim kitapdır kendisi. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk’ün önerdiği kitaplar arasında gelir..
kitap kayıt defterimdeki tarih olan 20.12.2020 tarihinde bitirmiş olduğum güzel bir kitap, gerçekten de hem kendimize öz eleştiri yapmak hem de toplumsal anlamda durumumuzu değerlendirmek gibi fikirleri de özümsemeyi sağlayan; öğretici ve insanın kişiliğini, bakış açısını yükseltici olma niteliğini taşıyan müessir eserlerden biri olduğunu düşünüyorum. Atatürk' ün de o yıllarda okunmasını telkin ettiği önemli bir yazındır. Not ettiğim 15-20 civarı cümleden birkaçını paylaşmak istiyorum;
' Çocuklara, "yalan söyleme!", Hile yapma!", " Böyle davranmak iyi değildir, nefret doğurur, günahtır!" derler. Fakat bu sözleri söyleyen aynı kimseler birbirlerini aldatırlar, başkalarını aldatırlar, çocukları aldatırlar ve yine çocuklara, "hiç kimseyi incitmeyin, kibar ve terbiyeli olun!" derler. Fakat kendileri bu kurala uymazlar. ' (sayfa 77)
'Küfür etmek uygarsızlık işaretidir.' (sayfa 57)
'milyonlarca insanın bedeni, fikri ve ahlakı çürüyor da, hiçbir kimse bu kötü kokuyu duymuyor. Herkesin koku duyma yeteneği bozulmuş veya herkes artık bu kötü kokuya alışmış bunu doğal bir durum zannediyor. Fakat bu böyle mi olmalıdır? Milyonlarca insan doğuyor, büyük bir yoksulluk içinde yaşıyor ve ölüyor. Bu böyle mi olmalıdır?' (sayfa 144)
'eğer gençliğin ruhunu işlenmeyen bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız, orada ısırganlar ve dikenler yetişir. Anne ve babaların, çocuklarının beynini ve kalbini böyle işlemeden bırakmaları akla ve vicdana uygun değildir.' (sayfa 79)
tam şuan bitirdiğim kitap. bir ödevim için başladım bu kitaba ve ilk başladığımda sıkılırım sanmıştım ama gerçekten okudukça okuyası geliyormuş insanın. finlandiya ve tarihi hakkında genel olarak. herkes 1 kere bile olsa okumalı bence. aynı zamanda da atatürk'ün askeri okul müfredatına alınmasını istediği bir kitapmış kendileri.
Nerede olursa olsun -sokakta, dükkanda, hatta lokantada bile- bir subaya veya askere rastladığımda, onları hürmetle selamlayıp; "aziz kardeşlerim! benim yüzümden, bizim yüzümüzden sizler kendinizi ağır bir görev olan vatanın korunmasına adadınız. tanrı sizi korusun" diyeceğim gelir.
beyaz zambaklar ulkesinde, rus yazar grigory petrov tarafından kaleme alınmış 1923 tarihli kitaptır. çok değerli büyük bir insan da bu güzel kitabı okumuş ve çok begenmistir.kim olduğuna aşağıdaki linkten bakılabilir.
bu zamanlar bu kitabı tekrar okumak önemli,
ülke olarak geldiğimiz yeri hayal edin,
bizimde aynı finlandiya gibi toparlanmamız gerekli,
1920 lerde başladığımız noktaya neredeyse geri geldik el birliği ile ...
okudukça ben bu filmi görmüştüm diyor insan...
1920'li yıllarda yazılmış olan, bir bataklık ülkesi olan finlandiya'nın nasıl beyaz zambaklar ülkesine dönüştüğünü anlatan ve atatürk'ün okul müfredatına konulmasını istediği kitap.
kitap aslında gelişmekte olan ülkelere bir örnek teşkil eder ve kurgu kısımları da buna dahildir. bir nevi, bir aydının öncülüğünde toplumsal dayanışmanın nasıl güzel sonuçlar verdiğini bize anlatır.
okurken aklıma istemsizce köy enstitüleri geldi. sanırım bu duyguyu sadece ben yaşamamışımdır. ve bugünlerde hep dile getirilen "milliyetçilik" kavramının nasıl sözde değil özde olması gerektiğini gösterir bize.
kitapta devleti aile gibi görür yazar. ama aile içerisinde "devlet baba" anlayışı yoktur. sözde aydınları, halkının yoksulluğuna, çaresizliğine yüz çevirip pahalı kıyafetlerle meyhanelerde bira içen sözde atdınları sert dille eleştirir. tam bir "entel maganda" der onlara.
her siyasetçinin, her eğitimcinin, her bürokratın, vatandaş olan herkesin okuması gereken bir kitap bence.
en güzel cümlelerden biri ise:
"ülkede çalışan ve üreten her bir insan, bir değerdir. bunun yediği-içtiği her şeyi, tüketimini hesaplayınız. mantıklı bir şekilde yetiştirilen her insanın ülkeye neler kazandırabileceğini bir düşünün! bir de üretmeden tüketenlerin, sarhoşların, asalakların maliyetini karşılaştırın. eğer halkımız eğitim görmüş olsaydı, bunların her biri ülke için millet için çalışan, üreten birer güç kaynağı olurdu."