o kadar cok sevdim ve heycanlandım ki bu kitabı okurken.
en son thomas more-utopia yı okurken bu kadar kendimden gecmistim.
bir toplumun emek emek kalkındırılmasının hikayesi.
Yıllar sonra nihayet dün itibariyle okumaya başlayabildiğim ünlü kitap. Girişteki uzun ama faydalı ön bilgi ve giriş kısımlarını okuyup esas metne de 1-2 sayfa girizgah yaptım.
Zamanında lise öğretmenimin ödev için okumamızı istediği kitaptır.
Bir ülkenin kendi içinde nasıl geliştirilip, ileriye taşınabileceğini anlatır. Okuyun, okutturun.
An itibariyle bitiridiğim kitap. Geç kalınmış bir hareket.. keşke daha evvel okusaydım dediğim kitapdır kendisi. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk’ün önerdiği kitaplar arasında gelir..
kitap kayıt defterimdeki tarih olan 20.12.2020 tarihinde bitirmiş olduğum güzel bir kitap, gerçekten de hem kendimize öz eleştiri yapmak hem de toplumsal anlamda durumumuzu değerlendirmek gibi fikirleri de özümsemeyi sağlayan; öğretici ve insanın kişiliğini, bakış açısını yükseltici olma niteliğini taşıyan müessir eserlerden biri olduğunu düşünüyorum. Atatürk' ün de o yıllarda okunmasını telkin ettiği önemli bir yazındır. Not ettiğim 15-20 civarı cümleden birkaçını paylaşmak istiyorum;
' Çocuklara, "yalan söyleme!", Hile yapma!", " Böyle davranmak iyi değildir, nefret doğurur, günahtır!" derler. Fakat bu sözleri söyleyen aynı kimseler birbirlerini aldatırlar, başkalarını aldatırlar, çocukları aldatırlar ve yine çocuklara, "hiç kimseyi incitmeyin, kibar ve terbiyeli olun!" derler. Fakat kendileri bu kurala uymazlar. ' (sayfa 77)
'Küfür etmek uygarsızlık işaretidir.' (sayfa 57)
'milyonlarca insanın bedeni, fikri ve ahlakı çürüyor da, hiçbir kimse bu kötü kokuyu duymuyor. Herkesin koku duyma yeteneği bozulmuş veya herkes artık bu kötü kokuya alışmış bunu doğal bir durum zannediyor. Fakat bu böyle mi olmalıdır? Milyonlarca insan doğuyor, büyük bir yoksulluk içinde yaşıyor ve ölüyor. Bu böyle mi olmalıdır?' (sayfa 144)
'eğer gençliğin ruhunu işlenmeyen bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız, orada ısırganlar ve dikenler yetişir. Anne ve babaların, çocuklarının beynini ve kalbini böyle işlemeden bırakmaları akla ve vicdana uygun değildir.' (sayfa 79)
tam şuan bitirdiğim kitap. bir ödevim için başladım bu kitaba ve ilk başladığımda sıkılırım sanmıştım ama gerçekten okudukça okuyası geliyormuş insanın. finlandiya ve tarihi hakkında genel olarak. herkes 1 kere bile olsa okumalı bence. aynı zamanda da atatürk'ün askeri okul müfredatına alınmasını istediği bir kitapmış kendileri.
Nerede olursa olsun -sokakta, dükkanda, hatta lokantada bile- bir subaya veya askere rastladığımda, onları hürmetle selamlayıp; "aziz kardeşlerim! benim yüzümden, bizim yüzümüzden sizler kendinizi ağır bir görev olan vatanın korunmasına adadınız. tanrı sizi korusun" diyeceğim gelir.
beyaz zambaklar ulkesinde, rus yazar grigory petrov tarafından kaleme alınmış 1923 tarihli kitaptır. çok değerli büyük bir insan da bu güzel kitabı okumuş ve çok begenmistir.kim olduğuna aşağıdaki linkten bakılabilir.
bu zamanlar bu kitabı tekrar okumak önemli,
ülke olarak geldiğimiz yeri hayal edin,
bizimde aynı finlandiya gibi toparlanmamız gerekli,
1920 lerde başladığımız noktaya neredeyse geri geldik el birliği ile ...
okudukça ben bu filmi görmüştüm diyor insan...
1920'li yıllarda yazılmış olan, bir bataklık ülkesi olan finlandiya'nın nasıl beyaz zambaklar ülkesine dönüştüğünü anlatan ve atatürk'ün okul müfredatına konulmasını istediği kitap.
kitap aslında gelişmekte olan ülkelere bir örnek teşkil eder ve kurgu kısımları da buna dahildir. bir nevi, bir aydının öncülüğünde toplumsal dayanışmanın nasıl güzel sonuçlar verdiğini bize anlatır.
okurken aklıma istemsizce köy enstitüleri geldi. sanırım bu duyguyu sadece ben yaşamamışımdır. ve bugünlerde hep dile getirilen "milliyetçilik" kavramının nasıl sözde değil özde olması gerektiğini gösterir bize.
kitapta devleti aile gibi görür yazar. ama aile içerisinde "devlet baba" anlayışı yoktur. sözde aydınları, halkının yoksulluğuna, çaresizliğine yüz çevirip pahalı kıyafetlerle meyhanelerde bira içen sözde atdınları sert dille eleştirir. tam bir "entel maganda" der onlara.
her siyasetçinin, her eğitimcinin, her bürokratın, vatandaş olan herkesin okuması gereken bir kitap bence.
en güzel cümlelerden biri ise:
"ülkede çalışan ve üreten her bir insan, bir değerdir. bunun yediği-içtiği her şeyi, tüketimini hesaplayınız. mantıklı bir şekilde yetiştirilen her insanın ülkeye neler kazandırabileceğini bir düşünün! bir de üretmeden tüketenlerin, sarhoşların, asalakların maliyetini karşılaştırın. eğer halkımız eğitim görmüş olsaydı, bunların her biri ülke için millet için çalışan, üreten birer güç kaynağı olurdu."
birkaç yıl önce üniversitedeyken işittiği övgüler ve Atatürk'ün referansı dolayısıyla büyük umutlarla okuduğum fakat beklentimi karşılamamış bir kitaptı.
daha sonra birkaç tanıdığın okuyup yine övgüyle bahsetmesi sonucu "yav ben acaba bir şeyler mi kaçırdım" diyerek benim hatunu bunu okumaya zorladım ve o da çok çok beğendi, bir sürü de notlar almış.
işte bu aldığı notları bana da okuttu ve ben de önemli bir kitabın hakkını vermeyi ihmal ettiğimi fark ettim. demek ki o ara kitabı okumayı becerememişim. neyse, manitonun notlarını sınıflandırarak paylaşıyorum, kopi pest değil alın teri:
3- halkın eğitimli kesimleri alt tabakayı küçümser ve şöyle derler:
"halk cahil, kaba, ayyaş ve tembeldir. ayrıca açgözlü, pis, yalancı ve kıskançtır. halk dediğin milyon tane başı olan bir hayvandır, özgür bırakılmaması gereken vahşi bir yaratıktır."
doğrusunu bilmek isterseniz bu söylenenlerin yüzde doksan beşi gerçektir, peki bunun suçlusu kimdir? bakımsız, terk edilmiş boş arazilerde ne gül, ne elma ne de patates yetişebilir. oralarda en fazla ısırgan otu, devedikeni ve pıtrak biter. halk kitlelerinin beyni ve kalbi de böyledir.
4- bu anlamda halk kitlelerine ne sunuluyor peki? en iyi halde halk okulunda iki üç yıllık, en fazla 5 yıllık bir eğitim, başka bir şey yok. bu eğitim sırasında yeteneksiz okul memurları tarafından yazılmış sıkıcı ve işe yaramaz ders kitapları okutuluyor. çocuklarda bilgiye ulaşma arzusu uyanmadan yok oluyor, duygu ve düşünceleri gelişmiyor.
hayatın anlamı & kimseye kul-köle olmama & emek
5- zavallı korkaklar, kendi ihtiyaçlarının köleleri, patronun kızarak ileride kendilerine borç vermeyeceğinden korkuyorlardı.
6- insan hiçbir şey için ve hiçbir zaman eğilmemeli ve yere kapanmamalıdır, insan hayatı sürekli bir kültürel gelişim ve yaratıcılık; kendi içinde ve dış dünyada karşılaştığı kaba güçlere karşı verilen daimi mücadeledir.
7- her bir toprak parçasını kullanılabilir hale getirmek birkaç kuşağın emeği sayesinde mümkün olmuştur. doğa, insanı bataklıklar ve güller arasında uzayıp giden çıplak kayaların üzerine atarak, sanki onunla dalga geçmektedir. fakat insan doğanın kendisine meydan okuyan ve savaşa davet eden çağrısını kabul etti ve mücadeleyi kazanarak doğayla alay etmeye başladı.
5- baskı altında, isteksizce, tıpkı bir köle gibi ve birileri tarafından zorla yaptırılan işler ve bunun için harcanan emek ağır ve ezici bir emektir. bir de bunun aksi olan, insanı canlandırarak tıpkı bir kartal gibi kanatlandıran özgür ve yaratıcı bir emek var. rusya'ya bağlı oldukları ilk dönemlerden günümüze dek finlandiyalıların emeği ile bizimki arasındaki fark işte bu noktada ortaya çıkmaktadır.
eğitim & fikir
6- ülkede eğitim sisteminin bu kadar gelişmiş ve yaygın olması halkı okumaya teşvik etmekte, gazete ve kitap okuma alışkanlığı artmaktadır.
8- finlandiya'da halk meclisi seçimlerine katılma hakkı erkeklerle sınırlı kalmayıp kadınlar da halkın temsilcisi olarak parlamentoya seçilebilmektedir.
9- aile, nikah ve kadının toplumsal hayattaki rolüne ilişkin konular tekrar gözden geçirilmektedir. finlandiya diğer avrupa ülkelerinin henüz yapmadığını yapmış ve kadın ticaretini yasadışı ilan etmiştir.
10- anne babalar küçük çocukların bile kendilerine kulak asmadıklarını, inatçı ve terbiyesiz olduklarını söyleyerek, sürekli şikayet ederler. ama çocuklarımızın ahlakını ilk kim
bozuyor, sözlerimizi ciddiye almamayı, onlara aldırmamayı kim öğretiyor? bizler, anne ve babalar.
çocuklardan sevgi, saygı ve itaat beklemeyin; bunları kendilerini korkutarak, azarlayarak veya cezalandırarak elde edebileceğinizi düşünmeyin. çocukların önünde onların size saygı duyacakları ve sizi sahip olduğunuz erdemler sayesinde sevebilecekleri gibi davranın.
futbol
10- arkadaşlarımızla birlikte hayalini kurduğumuz ülkemizin-suomi'nin istikbalinin cüceler ülkesi gibi olmasını istemiyorum. Bizim cücelere ihtiyacımız yok. finlandiyalıların ayakları kuvvetli fakat beyinleri gelişmemiş bir halka dönüşmesini istemiyorum, buna da karşıyız.
aşağısı manda ayağı, yukarısı koyun kafası, kutuya benzer baş ve hafif kafatasından ibaret vücutlara sahip olmaktan memnuniyet duymamız mümkün değil. bu manzara sayıca küçük halkımızın maneviyat olarak büyüklüğüne dair düşünce ve arzularımıza ters düşmektedir.
11- topa kafayla vurabilmek için alnın sağlam olması lazım, en sağlam alınlı canlı ise koyundur. koyun kafasının finlandiya gençliği için gurur kaynağı olabileceğini sanmıyorum.
üniversiteler & yüksekokullar
14- yüksekokul diploması olan binlerce insan için de benzer değerlendirme geçerlidir. bunlar aydın olmayıp aydın taklidi yapanlardır. öğrencilerinize, yüksekokulların diploma atölyesi değil etrafa ışık saçan canlı mumların üretildiği fabrikalar, ülkenin zihinsel ve manevi açıdan aydınlanmasını sağlayan merkez istasyonlar olduğunu anlatın.
15- robinson ıssız adada ilkel bir insanı, bir yamyamı yetiştirerek onun şahsında kültürlü bir arkadaş ve yardımcı edindi. sizlerse yaşadığınız büyük kentlerde yüksekokulların, gazete binalarının, tiyatro ve müzelerin duvarları arasında oturarak kendi halkınızın temsilcisi olan milyonlarca insanın cahil, ayyaş ve kaba; neredeyse ilkel ve vahşi olduğunu söyleyip sızlanıyorsunuz.
robinson'un hayalini önünüze alın ve yaşadığınız dünyaya karşı yaklaşımınızı tekrar gözden geçirin.
din
16- bizim halkımızı oluşturan yüz binler de günlük hayatlarında benzer şekilde ateisttirler. tanrıyı ve dini temelde inkar ettiklerini söylemek doğru olmayacaktır. işin aslı şu ki, insanlar tanrı hakkında düşünmüyor ve ondan bahsetmiyorlar, tanrının ve dinin günlük yaşamlarında herhangi bir rolü yoktur. herkes onları hristiyan olarak kabul ediyor, kendileri de böyle düşünüyorlar.
17- insanlar din adamlarının hangi yoldan gitmeleri gerektiğini unutmuş gibiler.
18- ben sendeyim, sen de bendesin; biz dünyada, dünya da bizdedir, hepimiz bir bütünüz. dünyaya zarar verirsen, insanlara veya hayvanlara kötülük yaparsan, kendine zarar vermiş, kendini sakatlamış ve hayatını karartmış olursun.
dindarlık işte budur. her şeye ve herkese karşı hissedilen temiz, ışıklı ve yaratıcı sevgi duygusudur. dosta ve düşmana, tanrıya ve bir kurbağaya, rafael'e ve bir taş ustasına olan sevgidir.
19- "dünyanın her tarafında insanlara ve halka dindarlık kültürü yerine yüzlerce dinin çeşitli ayin ve dogmalarına körü körüne riayet etme ve tapınma düşüncesi empoze edilmektedir." ı. mcdonald haykırıyordu.
***
diğer & çeşitli konular
20- zavallı şarlatanları ve kültürel açıdan geri kalmış halkları kendinize örnek almayın, çünkü onlar uygar halkların yaşamını anlamak için ilk olarak arka avluya bakar ve çöp kutularını araştırırlar. örneğin, paris'te kafeşantanları inceleyen bu kişiler almanya'da işe birahanelerle başlar, ingiltere'de futbol maçıyla devam ederler. gözünüz yüksekte olsun!
21- eski kitapları alıp aralarından en iyilerini seçerek yürüyen kütüphaneler aracılığıyla köylere ulaştırıyorlardı. daha sonra farklı köylerdeki kitapların değiş tokuş edilmesini ve bir yerden başka yere gönderilmesini sağlıyorlardı.
22- vicdan ve maneviyat üzerine tartışmalar yapılıyor, kendi alanında en iyi olan yetenekli hocalar ve öğretmenler seçilerek, ülkenin çeşitli bölgelerine gönderiliyordu.
böylece hareket halinde olan ve zaman zaman görev yerini değiştiren yüzlerce hocadan oluşan bir halk üniversitesi kurulmuştu.
24- paratoneri bulan insanlar bir gün doluyu, karı, yağmuru ve fırtınayı kontrol etmeye olanak sağlayan aletler de yapacaklar. sıcak ve kuraktan kavrulan çöllere yağmur yağdırmanın yolunu bulacaklar.
bugün makinaların kazanlarında buhar basıncını veya elektrik devrelerinde akımın gücünü kontrol ettikleri gibi, farklı ülkelerde hava sıcaklığını istedikleri gibi değiştirme olanağı elde edecekler. insanlar zelzelenin sebebini ortaya çıkararak, bunları önlemenin yolunu bulacaklardır.
***
gördüğünüz gibi muhteşem bir kitap. 100 temel eserden biri olarak kabul edilmesi gerekir. her türk vatandaşı okumalıdır.