dur açıklıyorum bir tanesini..ah o cool ofis sandalyeleri var ya o sandalyeler saatlerce beline öyle işkence eder sonra yılmaz pc ekranı gözlerine falan bitersin... ilişkiye girsen o kadar çekmezsin.
değersiziz, dayatmalarla ve insan sayılabilmek için fazla ucuza yaşıyoruz.
kendi hayatı için doğruları belirlemesine bile izin verilmeyecek kadar önemsiz bir noktasın dünyada, nitekim bundan rahatsız olduğun da yok.
bulunduğun ülkenin öngördüğü yaşta okula başladın, hayatının en güzel yıllarında bunu sürdürdün, sadece bunu. yeteneklerini körelttin. toplumun yargılarına saygı duydun. "yaşamak için çalışmak gerek." dediler yaşamak için çalışıyorsak neden çalışarak ölüyoruz diye düşünmeye gerek bile duymadın, mutlak doğru buydu. toplumun takdir edeceği bir meslek sahibi oldun yeteneklerine göre bir piyanist ya da heykeltraş olmayarak parmaklarına hakaret ettiğinin farkında değildin henüz, bu zihniyetle olman mümkün gibi de durmuyordu. hayatın boyunca çok satanlardan okudun, millet bu kadar okuyorsa bir bildiği vardır dedin. alkolü toplumun çoğunluğunun kabul ettiği şekilde kullandın ne az, ne çok; az yahut hiç kullanmasan muhafazakar olacaktın, çok kullansan dinsiz ve alkolik. o kadar korkuyordun ki toplum dışı bir sıfatla yaftalanmaktan zevklerini bile değerlere kurban etmiştin. bir kadın olarak evlenmeden sevişmedin, bir erkek olarak anasını belledin. çünkü erkek adamdın yapardın, yani öyle diyordu birileri. sahiden kimdi bu birileri?
herkesin bildiği ve gittiği yerlere gittin. tatillerini bodrum ya da kaş'ta geçirdin. ınsanlar arasında prim yapan buydu çünkü. her şeyinle ilgi çekmek istiyordun. bu zekayla bile "geçen yaz bodrumdaydım, barlara aktık." cümlesinin "tatilimi arhavi'nin güneşli köyünde kafa dinleyerek geçirdim." cümlesinden daha çok prim yapacağını biliyordun.
gitar çalmak istiyordun çünkü kızlar buna ilgi duyuyordu, çağın dayatmalarından biriydi belki de. halk müziği dinleyeni eleştirip bağlama çalmak isteyene burun kıvırdın. çünkü 'moda' olan gitardı ve buna aykırı hareket eden herkes geri kafalıydı.
tıpkı senin gibi toplumun şekillendirdiği bir kadın/erkekle evlendin. toplumun öngördüğü bir ritüelle tabii ki. kabarık beyaz elbise, insanların sizin evlendiğinizi, birbirinizi sevdiğinizi bilmesi önemli detaylardı. senin sevdiğin bir insanla hayatını birleştirmek istemenden bahsederken gözlerindeki ışıltı sevdiğin insandan çok devletin bir kurumunu ilgilendiriyordu belki de. onu ilgilendirmese ahlaksızdın çünkü. ihtişamlı bir düğünün ardından çevreden gelen "bebiş yok mu hâlâ?" soruları üzerine çocuk sahibi oldun. eşinle herkesin yaptığı şeyleri yaptın lüks otellerde tatil planları, yıldönümü kutlamaları, havadan sudan tartışmalar. yine herkesin yaptığı gibi birbirinize 'aşkım' dediniz. eşine aldığın her çiçek orkideydi, çünkü pahalı ve havalıydı. bir anlamı, bir kokusu bile olmayışı öylesine umurunuzda değildi ki.
çocuğunuza da kendi yaşadıklarınızı yaşatmaya başladınız. üç yaşında kreşe, dört yaşında baleye, beş yaşında piyano çalmaya başlattınız. ona bunlara ilgi duyup duymadığını fark edecek kadar zaman bile tanımadınız.
başkalarının rutinleri içinde kayboldunuz, başkalarının oluşturduğu selde yuvarlanan bir demir parçasıydınız ve aslına bakarsan hiç ışıldamadınız.
1. patrondan çok patroncu olup birbirlerini ezmeye çalışmaları.
2. bu dandik sistemi ayakta tutan kesim olmalarına rağmen sistemden şikayet etmeleri.
3. boktan bir hayat yaşamaları.
işten kaçacak her anı iyi değerlendirirler.
birbirlerinin kuyusunu kazmak hobileridir.
profesyonel olmadıkları bir konuda profesyonel görünmeye çalışmaları bir de bu konuda diretiyor olmaları gariptir.