coğunluğu 'türk' veya 'müslüman' olmayan ve kendi değerlerini 'türk' ve 'müslümanlar'a kabul ettirmeye çalışan, başaramayınca da aşağılayan;
demokrasiden bahsedip darbeyi destekleyen;
bu vatandan kazandıkları parayı yurt dışındaki bankalara yatırıp oradan kendilerine kredi verilmiş gibi göstererek "- borcumuz var. imf den kredi almazsanız batacağız." diyen;
hazinenin kendilerine faiz ödemesi yapmasına ses çıkarmak şöyle dursun devamını sağlamak için sahip olduğu medya vasıtasıyla 'istikrarsızlığı'n devamını temin etmeye çalışırken, aynı hazineden bu milletin yoksul ve gariplerine verilen kömür ve odun paralarını " - parayla, odunla kömürle oylarını satıyorlar" diye yaygara yapan;
bütün dillerdeki aşağılama ve küçük görme sıfatlarına lâyık olan;
yukarıda saydığım (ve sayamadığım) sebeplerden dolayı hiç bir devlette 'idare'ye sahip olmaması gereken 'yüksek' olmayan, 'sıfır' bile olmayan 'sıfırın altındaki en son sayı seviyesinde' olan güruhtur.
sanılanın aksine chp ye oy veren kendilerini elitist zanneden diğer insanları kendilerinden aşşağı gören yavşak zihniyettir. örneğin fazıl say, nur serter...
bir ingiliz-amerikan tabiri olan wasptan-white anglosaxon protestan-(beyaz anglosakson protestan) türetilmiş olan, türkiye şartlarına uyarlanmaya çalışılmış sözcük.
demir demiröz ve ahmet öncünün makalesinde yer alan ifade de şöyle deniyor: " rıfat balinin dedğine göre beyaz türk deyimi euro-türk deyiminden evrildi. 1992 yılında ortaya atılan euro türk ifadesi " kültür ve gelir düzeyi yüksek, batı kültürünü özümsemiş bir kişi", maganda ise "alaturka normlara göre hareket eden görgüsüz ve kültüre önem atfetmeyen kişiler" olarak tarif ediliyordu.
aynı makalede, amerikan toplumunun sosyolojik ikilik düşüncesine ait olan bu sembol(siyah-beyaz) türk elitinin kendisini beyaz olarak göstererek, kensisi gibi olmayan çoğunluğun üzerinde bir hegemonya kurmaya çalışması olarak değerlendiriliyor. bir imtiyazlılık arayışı...
makalenin yazarları, bu deyimin çıkış sebeplerini kurcalıyorlar ve 80 sonrası piyasa ekonomisi ile piyasa toplumunun oluşumunda, toplumsal eşitsizlik ve ayrışmanın altındaki iki temel neden olarak "metanın yaygınlaşması ve emek piyasalarının esnekleşmesi" ni gösteriyorlar.
mülkiyetçi bireysellik ile, burjuva değerlerce birey pragmatist varlıklar olarak tanımlanacaktır. faydacılık, aynı zamanda tüketici olmayı öngülür. insan isteyen bir varlıktır ve istekleri ile insan sınırsız bir tüken olur çıkar. bunun yanında insan aynı zamanda yaratıcıdır da ancak bu ikinci plana atılır.
bu noktada ben devreye girerek şunu söylemek istiyorum. üretmeye, fikir geliştirmeye üşenerek, yalnızca tüketen, bir robot gibi "itirazsız" olmanın dayanılmaz hafifliğine kapılıyor insan kesinlikle. üretme kabızlığı çekiyoruz. bunun bir çok araçsal nedeni vardır. tartışılır. ancak şu bir gerçek ki tembellik tüm bu araçsal sıkıntıların önüne geçen başlıca etmendir.
bu şekilde sermayeyi eline alan belli bir kesmin diğerleri üzerinde hegemonya kurma dürtülerinden bahsediyor. ve toplumda imtiyaz sahibi olmak meselesi çıkıyor ortaya.
işte böyle.. beyaz-siyah..birilerinin statü kaygısı, aydınlık yaygarası ve karizma inşası. ayrıca ileri dönemde, "respect my authority" diyebilmenin memnuniyeti..
peki siyah türk kendisine siyah denmesine aldırıyor mu? tabiki hayır. adamın haberi bile yok. o akşama kadar çalışıp ay sonunu getirme derdinde. çocuğunun ayakkabısı tamamen yırtılmadan yenisini alacak parayı yan tarafa koyma derdinde.
balık yiyen, kebaptan uzak duran, az kıllı, çok parfümlü, spor haberlerini ntv'den izleyen, nişantaşı ya da cihagir'de ikamet eden, binbir mülakattan sonra bir plaza mevkiine kapağı atabilmiş en az bir önceki kuşağa kadar şehirli türklerdir. asla beyaz konç giymezler. genelde fuşya, mor, yeşil renk gibi kravatlar takarlar, kadınları fönlü ve bakımlıdır, derilerine yapışmış esmer tenleri, göz çevrelerinde sürdükler ultra beyazlatıcıları ve incecik alınmış kaşları vardır. hafta içi asla içmezler, cuma akşamları kopar cumartesi dinlenir, pazar günü de ev alışverişleri için alışveriş merkezlerine gider, starbucks'da dinlenirler. ekonomiyi forbes dergisinden takip ederler. liberalizmden yanadırlar, kişisel gelişim kitaplarına taparlar, kitap alışverişlerini remzi'den yaparlar, kokoreçe karşıdırlar, suşi severler, farklı kültürleri tanımaya açıktırlar, en büyük hayalleri büyük şehirden uzak pastoral bir hayatttır. plazaların ardı sıra bekleşip duran göç ve işçi mahallelerinden habersizdirler. metin münir, ismet berkan, yiğit bulut hastasıdırlar. film festivallerini kaçırmazlar, tiyatro dot'a hastadırlar, sürekli bu şehir artık yaşanmaz hale geldi derler. istanbul jazz center'dan çıkmazlar, hepsi birer kerem görsev, birer ahu antmen'dir.cumhuriyet yürüyüşlerinde bayrağı kaptıkları gibi piste fırlarlar. zira orta sınıfları tehlike altındadır.
ezik edebiyatinin disavurumu olan, kendi gibi dusunmeyeni otekilestiren yaklasimdir. aynen hicbir is yapmayip, kendini gelistirmeyip sonra da basarisiziligini siyah olmasina baglayan amerikali zenciler gibi, basarisizligina kilif arayanlarin uydurdugu kavramdir. sanki birileri beyaz amerikalilara ya da "beyaz turkler"e para, mevki, kultur, diploma, nufuz, guc dagitiyor da siyahlara vermiyor. olum dunya degisti anlayin artik. herkes kendi bacagindan asiliyor. para sizde, meclis sizde, belediyeler sizde, basinin cogu sizde, cumhurbaskanligini da aldiniz, daha ne ezik edebiyati yapiyorsunuz. siz abd'de zenci baskan, zenci agirlikli medya ve is dunyasi ve de meclis dusunebiliyor musunuz?
1492 yılında ispanya'dan osmanlı'ya göç eden sefarad musevilerinin, bu zamandaki torunları kastedilerek sarf edilen tabir. (bkz: sefarad yahudileri)
Ayrıca kültür ve sanatla ilgilenen aristokrat ve entellektüel çevrelere verilen ad. (bkz: jon turkler)
burjuvanın burjuvası topluluk. burjuva üstüdür aslında. sabetayistler, uluslararası platformda dayıları olanlar, iş bağlayıcıları vs gibisinden güruh'un oluşturduğu kesimdir.
"halk plajları doldurdu, vatandaş denize giremiyor" cümlesindeki vatandaş kısmını oluşturan(orta boy burjuvayla birlikte) topluluktur.