bugün

Orjinal ismi "white nights" olan bir de beyaz geceler filmi vardı. Ne filmdi ama ya. Başrollerde Mikhail Baryshnikov, gregory hines, helen mirren ve isabella rosselini. Ama ne filmdi yaa... Ününün doruğunda dünyaca ünlü balet Baryshnikov müthiş performanslarla dolu bir film yapmıştı. Hele ki Helen Mirren karşısında bir ağıtta bir dansı vardı ki; o dansı seyrederken Helen Mirren ağlıyordu. Sonra onun amerikalı versiyonu gregory hines, ingrid bergman'ın onun kadar güzel kızı isabella rosselini. Seyredilesi bir filmdir. Aşk, macera, görsellik her şey vardı filmde. Yönetmeni taylor hackford ise vakti zamanında bu tür filmlerle bayağı bir isim yapmış türünün yetenekli isimlerindendi. Yönetmenlik yaptığı filmler arasında "an officer and a gentleman" (Subay ve centilmen), "against all odds" (Herşeye rağmen), "White nights" (Beyaz geceler), Dolores claiborne, "The devils advocate" (Şeytanın avukatı) ve "Proof of life" (Yaşam Kanıtı) gibi aşk - macera türünün etkili filmlerinde imzası olan bir adamdır. Güzel filmdir neticede.
St. Petersburg'a gitme sebeplerindendir.
insanın kişisel çıkarları , mutluluğu söz konusu olduğunda herseyi bir kenara itebilceğini çok estetik bir dille anlatan dostoyesvki nin ilk eseridir. finalinde nastenka nın kendi mutluluğu adına , onu herşeyden fazla seven( hayatında karşısına bu kadar sevilebilecek birşey ilk defa çıktığı için muhtemelen) hayalcimizi bir kenara iter ve daha sonra yazdığı mektupta onu kaybetmek istemediğini , kendisini sevmeye devam etmesini ister klasik bir kız tribi olarak. insanın sevilmeye ne kadar çok ihtiyacının olduğunu , buna bir sınır koyulmayacağını , bilinçaltındaki en baskın fikrin "herkes beni sevsin" olduğunu bize çok güzel anlatır aynı zamanda.

ayrıca st petersburg da mayıs ayının son haftasından temmuz ayının ortasına kadar havanın kararmamasına verilen isimdir.
dün okumaya başlayıp hayran kaldığım fakat işlerim yüzünden ara verdiğim, nefes kesici roman. ruhsal betimlemelerine hastayım (bkz: dostoyevski).
nastenka'nın ninesi olan hatun karakterinin müthiş bir şekilde çizildiği roman.
(bkz: sevil berberi)
baş karakteriyle aşırı ölçüde estanteneler ve düşün benzerlikleri paylaştığım dostoyevski romanı. yalnızlığın buhranı ve kısır döngüsünden sıyrılıp kapıyı çalan bir aşkın pençesinde kıvranmanın ve tekrar yalnızlığın bulanık yollarına düşmenin üstadın kalemiyle anlatımı. birebir olmasa da o karakter benim resmen. farklı olan kısım ise haliyle kendimi dostoyevski kadar güzel anlatamamam olsa gerek.
okudum ve diyeceğim şudur, fyodor bu kitabı (bence ama bak) ya kumar borcu ödemek için yazdı ya da bi hatuna yaranmak için başka açıklaması olamaz. bir ihtimal de şudur "alın lan size romantizm bi daha da uğraştırmayın beni bu abukluklarla" demek istedi...
bir hilkat garibesinden notlar diye nitelendiriyorum. ama yanlış anlamayın ha! dostoyevski en sevdiğim yazarların başında gelir. sadece o ezikliğinden kendime pay biçtim, üzüldüm, içimi büyük bir hüzün kapladı. sıkıntı çektim çokça. acı çekiyor adam bildiğin. nasıl karabasanlar sarmaz etrafınızı?
bu kitabin bende etkisi buyuk. kitap okuma aliskanligim olmamasina ragmen, kuzenimin israri uzerine 2 sene once okudugum ve dostoyevski hayrani olmami saglayan muthis eser. o gunden beri dostoyevski okurum, okuturum.
çok güzel bir azeri şarkısı.

her beyaz geceler dendiğinde yaz akşamlarını hatırlarım.
bir ankaradan izmire gidis seyahatı esnasında bitirilir. okuması kolay ve cevirisi de kıvamındadır. yazanın da cevirenin de eline saglık . sonu hic boyle olmayacaktı dedirtir ve asla sonu merak edilip bakılmamalı . hayır demek istedim hayır.askın tarifi de vardır. dostoyevski hep bir solukta okutur kendini suc ve cezada da aynısı olmustu kumarbazda da . olaganustu hep bildigimiz sonlar degil. o zamanlarda bile gercekci .
Orhan Pamuk'un kitabın iletişim yayınları çevirisi için iyi bir önsöz yazdığı, dostoyevski'nin en içli ve en lirik romanı kabul edilen gençlik dönemi yapıtıdır.

--spoiler--
"Yirmili yaşlarında hangi yalnız ve mutsuz erkek yıldızlı bir bahar gecesi şehrin sokaklarında yürürken bir köprü başında gözyaşları döken bir genç kızı hayal etmez! belki kızın hikayesiyle, hayalperest gencin hikayesi arasında pek çok benzerlikler vardır. beyaz geceler'i melodramın eşiğindeki bu duygusal konuyu abartmaların ve gözyaşlarının çekimine kapılmadan bir hafiflik ve bahar mutluluğu havasıyla ele aldığı için seviyorum."

orhan pamuk
--spoiler--

Kitap ivan Turganyev'in bir cümlesini alıntılayarak başlıyor. Bunu çeviren kişi mi; yoksa dostoyevski'nin kendisi mi yaptı bilmiyorum ama tam yerine denk düşmüş. Şöyle ki: "yoksa o, bir anlık da olsa, senin gönlüne yakın olsun diye mi yaratıldı?"

bu kitabın beni en cezbeden kısmı girişi oldu. alıntılamadan edemeyeceğim.

--spoiler--
"sevgili okuyucum, o öylesine güzel bir geceydi ki, böylesini ancak gençliğimizde görebiliriz! gökyüzünün aydınlığına, yıldızların parlaklığına bakıp bakıp da, "böyle bir göğün altında insan nasıl olur da öfke duyar, hırçınlaşabilir?" diye düşünürsünüz. ama bu düşünce de gençler içindir, sevgili okuyucum, hemde çok gençler için. dilerim, sizin de gönlünüz uzun süre genç kalsın."
--spoiler--

başka bir kısım:

--spoiler--
"yanınızda, gerçek yaşamda bu denli mutlu olduktan sonra hayal kurmak neye yarar?"
--spoiler--
milyarlarca nastenka nın ve onların saf aşıklarının kitabı. bir kelebek hayatı gibi kısacık.

eğer bir gün sevdiğim kişiye evlenme teklifi edecek olursam bu teklif sevdiceğe bu romanı okutmak akabinde evlenme teklifi etmek olacak.
o adam
kalbinin yakınında
olsun diye mi yaratılmıştı?

ivan turgenyev'in bu sözleriyle başlayan, betimlemeleri ile bir çırpıda okunulası kitap. tek başınalığın, bir kadın ile tanıştığı yerde kendini bulan adamın hikayesi.

sonrası mı?

izninizle ''zalımsın nastenka'' demek istiyorum.
Dostoyevskinin akıcı, güzel kitabı.

Nastenka okuyan herkesten küfür yeme olasılığına sahip.
duygusal çöküşteyken yada kalben yaralıyken, bu boşluktan dolayı hissettiğimiz en ufak ilgiyi aşk sanmamamız ve bunu yaparken karşımızdakini düşünmemiz gerektiğini vurguluyor. insanlara birşeyler vaaderken iki kere düşünmek gerek seven kalp çabuk aldanır çok kırılır.
Beyaz geceler ve Uysal KıZ Adlı iki öyküden oluşan dostoyevski eseridir. kitaptan alıntılar için; http://benbugunbunuokudum...-geceler-dostoyevski.html
klasik roman sevenlerin kesinlikle okuması gereken dostoyevski romanıdır. kitabın konusu da kahramanımız isimsiz bir hayalperest (içimizdeki biz ). kahramanımız hayattan pek de zevk almadan yaşarken st.petersburg`un beyaz gecelerinin birinde nastenkayla tanışmasını ve aralarında geçen aşkı anlatır. kitabın en büyük özelliği zihninizi objelerle değil duygularla doldurmasıdır. kitabın sonunda kendinizden çok şey bulacağınıza emin olabilirsiniz.
dostoyevski nin ilk kitaplarından biridir. insancıklar ile aldığı övgüyü bu kitapla kaybetme derecesine gelmiştir. kitap ilk çıktığında beğenilmemiş ve eleştiri almıştır.

oysa 4 geceye sığdırılan bir akşı en güzel haliyle yazmıştır dostoyevski. edebi açıdan diğer romanlarına denk sayılamayacak olsa da, duygu açısından belki onlardan bile yoğundur. nastenka ismini; okuyanların hafızasına kazımış ve her platonik aşkta olduğu gibi nastenka çok sevilmiştir.

kitabın geçtiği coğfafyayı bilmeyen birisi kitabı okurken şaşırabilir. zira kitapta gece 3-4 te gündüz gibi aydınlık olduğu anlaşılır. bu yörenin coğrafyası ile alakalı olup gecelerin tam karanlık geçmemesinden kaynaklıdır.
norveç gecelerini aklima getiren başlik.
isminden ötürü aydınlık gibi görünebilir ama hiç de öyle değil. sayfalar mutlu bir şekilde geçilirken son kısım içine oturur insanın. kabulu zor, güç bir sona sahip. öyle ki bittiği fark edildiğinde zihinde kaçınılmaz bir soru da beliriverir hemen: niçin?
Çeviri romanlar için ne kadar "sıcacık" denebilir halbuki? fakat beyaz geceler öyledir, sıcacık.
rus romanlarındaki gereksiz masa ağaç tasvirlerinden ziyade ruhsal tasvirler yoğundur bu kitapta. en sevdiğim yanı bu. üstelik kitabın ana karakteri 8 yıldır bir şehirde sığıntı gibi yaşayan yalnız bir "hayalci"yse... sonra aşık olursa..
tavsiyedir efenim.

--spoiler--

Bitmez tükenmez sandığınız hayaller sinirlerin sürekli gerginliği sonucu yavaş yavaş ölgünleşmeye, tükenmeye yüz tutar. Çünkü başka bir yaşantınız olmadığı için, eski ülkülerinizden, eski hayal kırıntılarınızdan büyük bir çaba sonunda yapıp çattığınız hayal dünyanız kırılıp dökülmeye hazırdır. Oysa canımız bambaşka şeyler çeker. Hayalci, boşu boşuna külleri karıştırarak köz arar gibi, soğuyan yüreğini ısıtacak ateşi yakmak için eski hayalleri arasında bir kıvılcım arar. Yakacağı ateş kanını tutuşturacak; kurduğu aldatıcı renkli evrende yeniden kendini bularak, gözlerinden yaş getiren zevki tadacaktır.

-----------

baksanıza, biz neden öyle hep kardeş kardeşe olamıyoruz? neden en iyi insan bile sanki hep bir başkasından bir şeyler gizliyor ve ona karşı susuyor? doğrusu neden, eğer boş yere konuşmadığını biliyorsa,kalbinde ne varsa doğrudan söylemiyor?herkes gerçekte olduğundan daha katı görünmeye çalışır,sanki herkes açıkça dışa vurursa duygularıyla alay edileceğinden korkmaktadır…

--spoiler--
Bir çırpıda okuduğum Dostoyevski'nin güzel öyküsü.
Kitap bitiminde, "Ah, Nastenka ne olurdu sevseydin ? Binlerce sitem sana.." sözlerini sarf etmeme ve Müzeyyen Senar' ın "dalgalandımda duruldum" unun özelliklle ilk kısmının bu aşka uyduğunu düşünerek çokça söylememe neden oldu. Ağlattı. Kısacası derinden etkiledi. Okuyun, okutturun.
ygs 2013de türkçe sınavında paragrafa konu olmuş roman.
bir çırpıda okunan, akıcı, sıkmayan ve insan psikolojisini harikulade şekilde yansıtan klasik dostoyevski eseri.
konu tamamen aşk olsada bu kısa roman benim gibi aşktan, meşkten hoşlanmayan ruhsuz bi herifi bile etkiliyor.
bu aşk üçgeninde;
bi yanda ana karakter "hayalpereset"in kendi yaşamını anlatırken nobel ödülü almış sanatçı gibi konuşması ve müthiş tasvirler yapması.
bi yanda 17 yaşında nenesinin dizinden ayrılmamış ve bu hayattan kurtulmak isteyen nastenka.
bi yanda da nastenkanın komşusu ve ilk aşkı olan komşu beyefendi hazretleri.
klasiktir, dostoyevski anlatımını seven her roman okuyuycusu okumalıdır.