17 ocak 2009 disko krali zirvesi dönüşünde zirvenin 3 ayağı olan taksimde karınlarımızı doyururken kendisinin ortalarda olmadığının farkına vardığım yazar. sanırım kanal d binasının orada unuttuk kendisini. *
istanbul' a kaptırdığım asil prens. asilliği lafın gelişi değil, gerçektir, doğuştan asildir o. ciddi konuların ciddi tartışmacısıdır, çevresini etkilemek için değil, sohbete ortak olmak, dert anlatmak, dert paylaşmak için konuşur.
taraftarı başını asla eğmeyen istikrarsız ama asil beşiktaş...
kendini angelina jolie ya da monica belluci zanneden bursa kızları...
sokrates' ten sartre' ye felsefe...
daha neler neler konuşulur onunla. sohbeti özlenmiştir. kısacık yaz aşkımı özlemiyorum, biricik dostumu özlüyorum. istanbul' a gitmek için bir diğer önemli sebeptir kendisi. diğeri için; (bkz: çok kastım 29 karakter rumuza)
haydi kızlar okula kampanyasıyla sabah beni okula ugurlamıs, haberim yok. dalga geçercesine... bak seeennn! kendi dötünü yayıp uyuyor ya! benim okula gidip acı çekmem hoşuna gitmişmiş... şimdi kocaman kahkaha atmak isterdim ama inan zıçarım korkusu var içimde... cumartesi okul yolları göründü sana da yiğidim... hadi selametle! ohohohooyyy!
belki gerçekten arkadaşlığına inanılmasa onca emek verilmiş veya verilmemiş kendisi ile ilgili entryleri silmeye değer gördüğüm yazar.
aslında ilk görünebilecek olan onunla ilgili olan bu entry aslında hakkında girdiğim sayısını hatırlamadığım kaçıncı entry bilemiyorum. kendisiyle bir akşam radyo aracılığı ile tanışıp daha sonra dert ortağı olduk, ya da ben böyle sanıyordum.
uzak olsak da hiç görmesek de aslında iki iyi arkadaş gibiydi muhabbetlerimiz. hatta ilk görüşmemizde metallica konser bile verdi. zaman zaman yaşadığımız acılar paraleldi ki bence bizi birbirimizi anlamaya iten en önemli unsurda buydu. yeri geldik güldük, kendi ağlanacak halimize güldük yeri geldi birbirimize gaz verip cesaret toplayıp bazı konuşmaları yapmaya yönelttik.
uzaktık ama aslında biraz da yakındık. diyorum ya belki de ben böyle sanmıştım.
sonra bir gün bu prensin facebook resimlerinden birine yorum yazdım. birkaç saat sonra sildiğini gördüm. aslında bunu çok kafaya takmazdım tabi ilk olsaydı ama farkındayım birkaç seferdir aynı şeyleri yapıyordu. ve işte o zaman sinirlendim ve onunla ilgili yazdığım herşeyi sildim. belki facebookla hayatını devam ettiren insan grubuna sokabilir bu beni ama s.kmde bile değil. sonra da nick altı entrylerini... çok umursamaz diye düşüyordum ama anladım ki umursuyormuş.
O tepenin yamacında, o deniz kenarında
O ağacın altında, o korunun yollarında
tavuklu pilav yiyorsun şimdi sen
kıt'ini hediye etmek istediğim yazar. kit nedemektir? kita 4 dizeden olusur biz de üc dizelik bir şey yazdik. her dizeye bir harf düser. ondan a harfini alamadik. kıta kıt sana.
bir ögle arasında gördüğüm, dünya'nın gelmiş-geçmiş en mesgul adamı. Ama yürümeyi ve içten konuşmayı seviyor ya o her seye bedel. inşallah istanbul'a heptenlik yerleşir oturarak konusuruz.
msnde offline takılma ayaklarına yatar iken, sözlükte girdigi entrylerden cakozlanacagını dusunememiş bir garip prenstir efenim. bu dikkatsizligi yuzune vurulunca hic altta kalmadan su cevabı yapıstırmıstır: " napiim cok ünlü oldugumdan msndeyken entry yazamıyorum, durtuyolar boyle hep". ba ba ba ba.*
su aralar kafayı masallardan sonuc cıkarmakla bozmus, hadi hayırlısı*
ser verip sır vermeyen, kendini melankolik olarak nitelendiren ama geçirdiğimiz zaman zarfında pek melankolik tarafını göremediğim, melankolisinin yalnızlığında saklı olduğunu düşündüğüm yazar.
gel delüğanlı, en yakın zamanda gel de yeniden atalım kağıtları, bu sefer alırım ifadeni ona göre.
aynı ben gibi bir yazar. yazdığı duygusal, dokunaklı, ağlak entrylere istinaden güleç yüzlü hoş sohbet birisi. benden tek farkı daha iyi yazıyor olması. ha bir de daha karizmatik..
edit: "daha karizmatik" derken kendimin karizmatik olduğunu söylemek istemedim. şimdi bunu da yanlış anlarsınız uğraşmayım kimseyle..