Bildiğiniz gibi Öğretmen Ayşe Çelik’in (bizce mesleğinin bir yere kadar önemi var, önemli olan söyledikleridir), Beyaz Show programında söyledikleri sosyal medyada aldı başını gidiyor.
Bir yandan Ayşe Çelik’e “duygularımıza tercüman oldun” diye destek çıkanlar, öte yandan “Vatan haini Beyaz” açıklamaları ile terör propagandası yaptığı iddiasıyla Beyaz’ı Taksim Meydanı’nda sallandıranlar…
Bütün bu yaşananlar, ülke olarak duygusal kopuşun ne kadar hızlı yayıldığının bir göstergesi olarak da incelenebilir; ancak burada Ayşe Çelik (Gerçekte bir öğretmen olsun ya da olmasın, Diyarbakır’da yaşasın ya da yaşamasın) zaten bu duygusal kopuşun önüne geçmek için dikkatleri çekmeye çalışıyordu.
Ayşe Çelik’in söylediklerini anlayamayan yada anlamak istemeyen insanlar ise polisin, askerin yaptığını haklı göstermekte, çeşitli capsler ile cinsiyetçi, ırkçı, nefret söylemleri ile adeta bir linç kampanyası oluşturmakta… Hatta ölen asker ve polis çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada paylaşarak “Türk Polisinden, askerinden özür dile Beyaz” diyerek konuyu bambaşka bir zemine çekmeye çalışıyorlar. Nitekim Kanal D yönetimi de yaşananlar ile ilgili hemen tarafını belli etme çabasına girdi. Kanal D Yönetimi tarafından yapılan açıklamada son bölüm şu şekilde:
“Doğan TV ve Kanal D ilk günden bugüne devletin yanında yer almıştır. Altını çizerek bir kez daha belirtmek isteriz ki hiçbir suistimal ve iftira çizgimizi ve duruşumuzu değiştirmeyecektir. iyi niyetle bakan gözlerin hemen farkedebileceği bu provokasyona karşı Kanal D Yönetimi söz konusu kişiye dair tüm hukuki süreçleri işletecektir.”
Kanal D yani diyor ki, programa katılan kişi bizi kandırdı, magazin sorusu soracakken, ülkenin Doğusu ile ilgili sorular sordu vs.. Yani olası bir cezai yaptırım, linç kampanyasına dur demek için “ben zaten Devletimin yanındayım” dedi. Bu korkunun nedenlerini anlamak için çok şey bilmeye gerek yok. Aslında bu samimi bir itiraftır. Herkesin bildiği şeyi, yeniden söyleme ihtiyacı hissettiler. Biraz korkarak, biraz acele ederek; ancak itiraf ederek…
Programı izlemeyenler için videoyu da paylaşıyoruz.
Şimdi Beyaz- Ayşe Çelik dialogunu “Bilal’e anlatır gibi” anlatalım:
A.Ç: iyi geceler
B: Nasılsınız?
A.Ç: Teşekkür ederim sağolun. Yalnız müsadenizle ben çok kısa konuşmak istiyorum. (Öncelikle çok kibar, naïf bir ses tonu ile söz aldı, belirtmiş olalım.)
B: Tabii.
A.Ç: Türkiye’nin Doğusunda, Güneydoğusunda neler olup bittiğinin farkında mısınız? (Ne kadar da doğru bir soru değil mi? Ülkenin bir bölgesinde sadece birlkaç ay içinde yüzlerce sivil yurttaş öldürülmüş, ana akım medya üç maymunu oynamış, bunun sonucunda da Ayşe Çelik, “neden Doğudaki olayları görmüyorsunuz?” diye soruyor. Bu soru bir PKK propandası mı? Habercilik sadece Ankara’nın batısını mı görmekten geçiyor? O bölgede gerçekleri bize ulaştırmak isteyen gazeteciler de ya içeride ya da işkence edilerek cezaevine konuldu… )
A.Ç: Burada doğmamış çocuklar, anneler, insanlar öldürülüyor. (O esnada salondaki izleyicilerin bir kısmı alkışlıyor. Yani “terör propagandası” sadece telefonla bağlanan kişinin yaptığı bir şey değil , “araya sızan” konukları da kapsıyordu). Sanatçı olarak, insan olarak bir şekilde siz de yaşananlara sessiz kalmamalısınız ve bir şekilde dur demelisiniz. (Sanatçılara, insan olduğunu sananlara bir hatırlatma yaptığı için mi terör propagandası yapıyor? Yuh!) Ayrıca birşey daha söylemek istiyorum. Ölen çocuklara sevinen zavallı insanlar var. (Çocukların ölmesinden dolayı değil, öldüğünü söylediği için bile rahatsız olunmuş) Ben bu insanlara, daha doğrusu biz o insanlara hiçbirşey söyleyemiyoruz “yazıklar olsun” demekten başka. (O esnada salondaki izleyicilerin bir kısmı alkışlıyor, yani “terör propagandası” devam ediyor. Şimdi burada Ayşe Çelik ne demiş? Çocuklar ölüyor, buna sevinen zavallılar var diyor. Ki, kimin öldürdüğünü telafuz dahi etmiyor. Siz anlayın diye bu şekilde açık açık yazalım. Ço-cuk-lar ö-lü-yor! Eğer bir çocuğun ölümü sizi rahatsız etmiyor da, bunu söyleyen kişi sizi rahatsız ediyorsa, o zaman siz bu katliamın ortağı olduğunu bilmenizden rahatsız oluyorsunuz. Yani katil aslında sizsiniz.)
B: Doğru.
A.Ç: Birşey daha söylemek istiyorum kusura bakmayın. (Ne kadar naif, ne kadar rica eden biri bunca yaşananlara rağmen…) Ben öğretmenim. Öğrencileri terk eden öğretmenlere seslenmek istiyorum. Bir daha oralara nasıl dönecekler? O güzel, masum, tertemiz yürekli çocukların yüzüne, gözlerinin içine nasıl bakacaklar? (Kimse o bölgeden ayrılan öğretmenlere “neden gittin, ölümle yaşam arasında kalmadın” deme hakkına sahip değil tabii. Zaten Ayşe Çelik bunu söylemiyor. Yine o duygusal kopuşun sonuçlarına vurgu yapıyor. Yani bu savaş bitse bile “nasıl bir araya geleceğiz, geleceksiniz” diye soruyor. Bu çok haklı bir soru. Bugün bu savaşı durdurmak için birşey yapmayanlar, yarın nasıl yüzümüze bakacak? Bunu biz de soruyoruz. Nasıl yüzleceşeğiz?)
Ben konuşamıyorum gerçekten… Burada yaşananları ekranlarda, medyada herşey çok farklı aktarılıyor. Yani gerçekten konuşamıyorum. Sessiz kalmayın. insan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun artık bize el verin. Yazık insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın. Söyleyeceklerim bu kadar çok teşekkür ederim. (Çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın diyen biri nasıl vatan haini olabilir? Eğer bu bir PKK propagandası ise, PKK gerçekten çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın diyen taraf ise o zaman barışın kim tarafından istendiği de çok net bir itiraf değil mi? Yoksa katilleri savunduğunuz için mi rahatsız oldunuz? Oysa Ayşe Çelik; din, dil, ırk, mezhep ayırmadan “anne ve çocuk” diyor. Neden rahatsız oldunuz?)
B: Ayşe Hanım, bir alkış alalım önce Ayşe Hanım’a.. (Buraya kadar Beyaz tek kelime konuşmamış neredeyse. Adam vatan haini oldu iyi mi…)
(o esnada salondaki izleyiciler alkışlıyor).
A.Ç: Aslında çok şey söylemek istiyorum. Duygu yoğunluğumdan dolayı hiçbir şey söyleyemiyorum.
B: Pardon duyamıyorum, pardon (alkışlardan ötürü)
A.Ç: Siz de fark ediyorsunuz sesim titriyor.
B: Farkındayız evet. (Farkında mı olmasaymış, telefonu mu suratına kapatsaymış?)
A.Ç: Bomba seslerinden, kurşun seslerinden insanlar sussuzlukla, açlıkla mücadele ediyor. Özellikle… yani.. (sesi titriyor) bebekler, çocuklar… Lütfen siz de duyarlı olun, sessiz kalmayın, rica ediyorum lütfen. (Bu kadar rica… Bu kadar iyi niyetli açıklamalar… PKK propagandası nerede? Bomba sesi, kurşun sesi ve açlık sefalet durumunu açıklaması neden rahatsız etti? Gerçekten neden rahatsız oldunuz? Yoksa bunlarla yüzleşmek mi canınızı acıttı? Katliamın ortağı olduğunuzu mu duymak istemediniz de saldırdınız?)
B: Çok çok teşekkür ediyoruz Ayşe Hanım. Öncelikle hassa..(cümle yarıda kalıyor)
A.Ç: Ben çok teşekkür ederim. Beni bağladığınız için.
B: Rica ederiz, rica ederiz ne demek. Hee..
A.Ç: Bir nebze de olsa sesimizi buradan duyurabildiysek ne mutlu bize.. (işte işin sırrı bu. Bir nebze duyurmak istemiş sesini, siz savaş çağrıları yapanlar ise bir nebze duymak istememişsiniz. Durumunuz tam da bu…)
B: Çok iyi yaptınız, çok teşekkür ediyoruz. Hassasiyetiniz için de ayrıca size çok teşekkür ediyoruz gerçekten de ..Elimizden geldiğince de, duyurabileceğimiz yerlerden biz de elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz, emin olun. Ama bu söyledikleriniz bir kere daha bize ders oldu. Daha da fazla yapmaya gayret edeceğiz. Buradan oradaki herkese selam olsun. inşallah en kısa zamanda bütün o söylediğiniz barış dilekleri bizim için de geçerli, biz de diliyoruz. (Beyaz’ın linç edilmesi büyük olasılıkla burada başlıyor. Çünkü buraya kadar cümle dahi kurmuş sayılmaz. Ne diyor Beyaz? Hassasiyetiniz için teşekkür ederiz. Herkes çocuklar ölmesin, savaş olmasın diye birşeyler yapmalı. Ne demeliydi? Hayır çocuklar ölmeli, köklerini mi kazıyacağız demeliydi? “O bölgede polisimize, askerimize (ki ne kadar masum değil mi söylerken) kim ne yapıyorsa çocuk da olsa, bebek de olsa, kadın da olsa, hamile de olsa, bilmem yaşlı da olsa gereken yapılacaktır” mı deseydi? Bunu zaten ülkenin başındaki adam söylüyor. Sen de onu alkışlıyorsun zaten.)
En kısa zamanda (o esnada salondaki izleyiciler alkışlıyor ve “bravo” sesleri geliyor. Demek ki terör yandaşları stüdyoyu ele geçirmiş) bütün bunlar çözülsün istiyoruz. Çok teşekkür ederiz Ayşe hanım, (Bunun neyine tepki gösterdiniz yine… Bütün sorunlar çözülsün istiyoruz diyor adam.. Yok çözülmesin hepiniz ölsün mü demeliydi? Yazık!)
B: Evet devam edelim. Peki. Kaldığımız yerden. Ama gerçekten Ayşe Hanıma çok çok teşekkr ediyoruz. Sağolsun. Yani bütün bunların birşekilde konuşuluyor olması da lazım. (Konuşmaktan neden korkuyorsunuz da Beyaz’ı linç ettiniz? Gerçekten merak ediyoruz: Nedir sizi korkutan şey konuşalım dediğinde?) Yeri, zamanı, neresi olursa olsun bazı şeylerin dile getiriliyor olması lazım. Hee Bugün Ayşe hanım yarın bir başka birisi, başka bir yerlerde, başka programlarda… Sesinin titremesi bile bence (o esnada Beyaz konuşmakta zorlanıyor, kesin kurgu(!)) bence bir alkışı daha hakediyor gerçekten. (Sizin de dediğiniz gibi bir polis çocuğu olan Beyaz, bu ses titremesinden bir huzursuzluk duyuyor ve ne diyeceğini bilemediği için alkışlatıyor. Ancak siz o ses titremesini bile duymak istemiyorsunuz. Sanırım katil sizsiniz, bu kez kendinizi ele verdiniz)