beyaz adam

entry21 galeri3
    1.
  1. ırkçılık yapan zencinin, beyaz tenli kişiler için söylediği söz.
    0 ...
  2. 2.
  3. eski adı, kitapçı amca olan kitabevi. işleri büyüttü, büyük binaya taşındı.
    1 ...
  4. 3.
  5. Beyaz adam
    küçücüktü ilk geldiğinde
    ve oturmaktan
    bütün kemikleri sızlıyordu
    büyük teknesinde

    Beyaz adam
    kızılderililerin sunduğu yiyeceklerle beslenip
    topraklarına uzandığında büyüdü
    bulutlar arasında
    barış içinde yaşayan
    manitu yerine
    tapmamızı istediği de
    işkence görüp
    çarmıha gerilen
    bir ölüydü

    Beyaz adam
    özgürlük adına
    dev bir kadın heykeli dikti
    doğu denizinin kıyısına
    ve her gece
    altında dans ettiğimiz yıldızları
    bayrak diye tutsak etti
    bir bez parçasına

    Beyaz adam
    özgürlük gibi adaleti de
    bir kadın heykeliyle simgeledi
    ama elinde terazi tutan
    zavallı kadın
    gözleri bağlı olduğu için
    kendisine tecavüz edenin
    kim olduğunu göremedi.

    *
    7 ...
  6. 4.
  7. 5.
  8. hrant dink ve kardeşlerinin sahip olduğu, bakırköy ve şişli de şubeleri bulunan kitap evi.

    2-3 sene önce kitapların pahalılığıyla ilgili bakırköy şubesinde bir adamla tanışmış ve tartışmıştım. çok hafif beyaz saçlı diksiyonu düzgün, beyefendi güler yüzlü bir insandı. "kitaplar ucuz olsa herkes okur mu sence" dedi. aslında doğru söylüyordu. okumak isteyen adam her türlü okurdu.

    birgün eve doğru giderken arçelik bayinin içindeki televizyonda ünlü bir gazetecinin öldürüldüğünden bahsediyordu. biraz durdum baktım. sağ tarafta bir fotoğraf gösterdi. kaldırımın ortasında dondum kaldım. ben bu adamı tan.... derken beynimdeki yönetmen çekilmesi gereken sahneyi ivedi bir şekilde çekti. işte o zaman anladım okumanın, araştırmanında en ağırından bir bedeli olduğunu ve o kitaplara "ucuz" diyen adamın hrant dink olduğunu.

    "pahalı" kitaplarla "ucuz" birşekilde öldürülen bir adamın kitap evi.
    3 ...
  9. 6.
  10. Pasa dedeler, konaklar, hizmetçiler, halayiklar, dadilar, hususî Fransizca ve keman dersleri, Yalova'da yazliklar, balolar, madalyalar, asalet ünvanlari, antika mobilyalar...

    Osmanli hâk ile yeksan olup da Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, o günün aristokrat sinifi "vapor"lara doldurulup Vahidüddin Han ile birlikte Evropa'ya sürgüne mi gönderildi saniyorsunuz?

    No monser. Onlar ekseriyetle burada kaldilar.

    Kimileri uzak görüslüydü, iktidarin el degistirmekte oldugunu sezmistiler, kimileri ise sirf helecandan, romantizmden, üçer beser Milli mücadele saflarina katildilar.

    Hatta Cumhuriyet'i de onlar kurdular. Her ne kadar ders kitaplari baska türlü söylese de, Osmanli'nin projesidir Cumhuriyet ve Batililasma.

    Türk Memed ve Kürt Memo Çanakkale'de siram siram biçildi emperyalizmin mitralyözleriyle; ama pasa hazretlerinin raki sofrasinda onlar degil, Osmanli sosyetesinden Yunus Nadi Bey'ler, Kiliç Ali Bey'ler, Celal ve ismet Bey'ler yer aldi. Kim sallandirilacak urganin ucunda, kimler banka ve fabrika kuracak, kimler Ermeni matbaacidan gaspedilen (pardon, müsadere edilen) beles matbaa ile "davayi" destekleyen ceride çikaracak, bütün bunlara Haymana ovasinda degil, Ankara'da, istanbul'da, belki Termal'de karar verildi.

    Aslina bakilirsa, bizathî Vahidüddin Han efendi hazretlerinin kendileri koyu bir Mustafa Kemal hayrani ve Millî Mücadele muhibbi idi, ama mevkî itibariyle Kuvvaci olma sansi yoktu; resmî tarih ona hain rolü biçmisti bir kere, anca giderdi, biz de ense tirasini görürdük.

    Cumhuriyet rejiminin degerlerini Cönk bayirinda sehit olan yoksul Memed degil, omuzunda mermi tasiyan Anadolu kadini da degil, amele hamal çakal kunduraci tulumbaci hiç degil, Osmanli'dan artakalan Evropa asigi "seçkin" azinlik belirledi.

    Onlar Evropa'ya "medeniyyet" ögrensin diye yollanmis bir irkin ahvadiydilar. Paris kafelerinde, Viyana üniversitelerinde, Berlin kislalarinda yontulup vatana geri döndüler. Ve buyurdular ki:

    Batililasmaliyiz!

    Niye?

    Çünkü Bati demek, "medeniyet" demektir.

    Kim ögretti?

    Bati.

    * * *

    Hmmm...

    Peki öyle mi sahiden?

    Her köyde bir piyano mu "medeniyet" dedigimiz tek disi kalmis canavarin kistasi?

    Bir beyfendi tahayyül et. 1960'li yillarda cebinde yesil dolarlar, takiliyor belgeselcilerin pesine, yoksulluktan geberen Afganistan'a gidiyor ve orada simarik pasa torunu tavriyla "ho ho ho, koskoca ülkede bir sise kokakola yok, çocuklar daltasak dolaniyor" diye alay ediyor. Akabinde isçi partisi milletvekili olarak meclise giriyor. Masonluk da cabasi.

    Oradan hapise. Oradan Turgut'un sofrasina. Oradan plaza ermisligine. Güney Fransa'da tatile. Ama asla halkin arasina degil.

    * * *

    Bir baska efendi hazretleri daha tahayyül et. Çöreklendigi gazete kösesinden seytana çarigini ters giydiriyor. Örnegin, kuvvaci bir subayin sergüzestini yaziyor cilt cilt. Merak ediyorsun "her sey var da neden Ermeni tehciri yok?" diye. Arastirinca görüyorsun ki, bizzat kendisi Ermeni asilli ve bunu gizleme derdinde.

    Neden?

    Cumhurbasbakani olacak, hesabi o. Aslini inkâr etmesi gerek bunun için. Simon dayiyi, Roz teyzeyi yok saymasi gerek.

    Yillar sonra ögreniyorsun ki, "aslanim Deniz! Aslanim Mahir!" diye yazilar döktürüp, bir kusagi Nurhak daginda, Kizildere'de, daragaçlarinda telef olmasina çanak tutan seceresi karanlik herif, gün geliyor, MHP genel baskanina "dincilere karsi ittifak içinde olalim" diye yalakalik ediyor.

    Nereden nereye? Trafik lâmbasi gibi renkten renge giriyor Beyaz Türk. Degismeyen tek özelligi, fitne ve fesat...

    ...
    1 ...
  11. 7.
  12. ...
    Osmanli'yi batiran ittihat ve Terakki kafasi, kilktan kiliga girerek, kâh solcu, kâh milliyetçi, kâh liberal, kâh Kemalist, kâh yanardöner, oldum olasi bir sürü olarak gördügü kara kafali Türk'e her dönem yenilenen dahili ve harici bedhahlar yaratiyor.

    Bir avuç ittihatçi kalintisi ve onlarin birkaç on bin kisiyle sinirli bagnaz takipçisi, bir ülkenin gündemini ve istikbalini ablukaya aliyor.

    Ayak'lar ve Bas'lar

    Bu ülkenin bir Beyaz Türk gerçegi vardir efendiler. Beyaz Türk bu ülkenin kamburu, bas belâsidir.

    Onlar kendi halkini ve o halkin degerlerini sevmezler. Çünkü onlar, tipki kendi kimliginden utanip, adini Henry diye degistiren ve kafasinda rölöve sapka, sirtinda blazerle çarliston dansi yaparak kendini sahici Batili zannetmeye çabalayan son Çin imparatoru Pu-Yi'ye benzerler.

    Anadolu halklari yakici günesin, kavurucu sogugun, açligin, hastaligin pençesinde kivranirken, payitahtta çöreklenmis olan ve kendilerine bahsedilmis imtiyazlar sanki damarlarindaki "asil" kanin tanri tarafindan gönderilmis ödülüymüs gibi, tüm Anadolu'ya ve onun bin yillik degerlerine magrur nazarlar firlatarak, balolarda, plajlarda, kokteyllerde ve dahi sikiyönetim mahkemelerinde narsizmlerini kabarttilar onlar.

    Papaganlar gibi besteci, yazar, film, rejisör, terminoloji ezberlediler ve sandilar ki, ne kadar malumat ezberlersen o kadar bilinçlisin.

    islâmiyet'i, hatta Budizm'i, Hinduizm'i, Tasavvuf'u, Asya'yi, Afrika'yi, tüm mazlum ülkeleri ve onlarin halklarini ve de o halklarin degerlerini yok saydilar. Emperyalistin degerlerine simsiki sarilarak anti-emperyalist takilmayi becerebilen görülmemis bir insan türü olusturdular bu iki yüzlülükleriyle.

    Bu ülkenin en dogmatik, en ezberci, en dar kafali, en tahammülsüz kesimi olduklari halde kendilerinde nedense hep demokratlik ve bilimsellik vehmettiler.

    Onlara göre biz sirf ahmakliktan tahilla beslenen ve kol kalinliginda bok siçan bir barbarlar sürüsüydük. Sanki Viyana senin, Paris benim gezme tozma, fink atma sansimiz vardi da, ilkelligimizden Diyarbakir'da, Gümüshane'de yasamayi seçmistik.

    Bize "sinif bilinci"ni ögretirken bile asagilayarak ve "alt tabaka" oldugumuzu her firsatta hatirlatarak yaptilar bunu.

    Düzen degidecekti, ama onlarin ayricalikli konumu degismeyecekti. Padisah sofrasindan kalkip Mustafa Kemal sofrasina, oradan kalkip Cemal Gürsel sofrasina, oradan kalkip Turgut Özal sofrasina, oradan kalkip...

    Tek bir sartlari vardi, kim gelirse gelsin, onlar hep orada olacaklardi.

    Kimileri Çerkez bilmemne pasanin torunuydu, kimileri Arnavutluk hanedaninin ipten kaziktan kurtulmus son ferdi, kimileri padisahin taharetçibasisinin evlâtligi. Ortak yönleri, bu topraga ve bu halka yabanci oluslariydi. Besleme bir azinliktilar. Onlar hiç yoksullugu ve ezikligi tanimamidlardi, ipleri kusaklarina denk yasamislardi hep ve daima öyle kalmaliydilar.

    Gazeteler onlarin tekelindeydi, matbaalar, radyo istasyonlari, subay gazinolari, lojmanlar, bogaz kiyilari, Moda burnu, Prens adalari, Nisantasi, Beyoglu, Suadiye ve tüm mutena semtleri ve meyhaneleri istanbul'un, onlarin dedelerine bahsedilmisti. Biz (ve ceddimiz) ancak kapici, boyaci, müsdahdem olarak girebilirdik bu kösklerin, konaklarin, kültür saraylarinin kapilarindan.

    Demokrasiyi bile onlar lutfetmisti bize, yüzümüz tutup isteyememistik.

    Nasil demokrasi isteyecektik ki, kiçimizda don yokken?

    Allah için, sövalye ruhluydu bazilari; lûtfettiler sosyalist oldular bizi "kurtarmak" için. Hapislerde yattilar, iskence gördü çogu, çileler çektiler, yoksullastslar zamanla, çok bedel ödediler. Ama yine de degismedi huylari, açliktan nefesleri kokarken bile bizim "avam" kendilerinin "asil" olduklarini unutmadilar.

    "Aaah! Ayaklar bas oldu, baslar ayak!" dediklerini duymaya basladik sik sik. "Ayak kim, bas kim?" sormaya utandik, sanki ayak olmayi biz seçmisiz gibi.

    Dostlarimiz, Mozart, Haydin, Çaykovski

    Türkü sevmezler onlar, opera ve bale severler.

    Halki sevmezler onlar, "halki kurtarma" fikrini severler.

    Kendileri opera ve bale sevmekle kalmaz, asagalaya asagalaya bize de ezberletmeye çalisirlar bu tercihlerini.

    Biliyor muydunuz bir vakitler istanbul'da sehir hatlari vapurlarinin Kadiköy ile Köprü arasinda devasa hoparlörlerden Ravel'in Bolero'sunu çala çala gidip geldiklerini?

    Bir zamanlar saz sairlerinin sazlarinin jandarma marifetiyle kirildigini biliyor muydunuz? Türkülerin yasaklandigini? Eski Tas plaklarin radyoevinin iç avlusunda çagdaslik adina yakildigini.

    Efendilerimiz, çekilesi kulagimizi "çagdas" müzige alistiracaklardi.

    Fikrimizi soran kimdi ki? Tanrilar bizi yontmaya karar vermislerdi bir kez.

    Ve onlar inaniyorlardi ki, hepimiz çok sesli müzik dinler, vals yapar, bilek kalinliginda degil de serçe parmak kalinliginda siçarsak, "uygar" olacagiz.

    Bu konuda bizim ne düsündügümüzün hiç önemi yoktur.

    Tanrimizla alay ederler (çünkü onlar "çagdas"tir); ama biz kendimiz gibi bir fanî olan Mustafa Kemal'i degil elestirmek, onlarin emrettigi siddette benimsemez ve övmezsek, ensemizde boza pisirirler.

    Dedim ya, onlar "çagdas"tir; biz kara kafali kalabalik.

    Çocuklarinin adlari genellikle Devrim, Evrim, Ülkü falandir onlarin.

    Bazi kelimeler var ki onlarin dillerine persenk ettikleri ve kolumuzu büke büke ezberletmeye çalistiklari, iste o kelimeleri ne zaman isitsem Kinova gibi kafa derim kasiniyor.

    Laik, çagdas, Cumhuriyet, irtica, aydinlanma, köy enstitüsü...

    Bu kavramlarin kendisine degil, bunlarin üstünden yapilan demagojiye sinir oluyorum. Ne zaman sohbeti dönüp dolastirip, kendi icadi olan "irtica" evhamina getirse Beyaz Türk ve tezini kabul ettirmek için abansa, kan beynime siçriyor, inan olsun ki pataklayasim geliyor.

    Çünkü kendi halkini zenci gibi gören, onun, yeme içme aliskanligindan, aksanina, türkülerine, örfüne, töresine, hatta yoksullugundan mütevellit hirpaniligine "ilkellik" damgasini vuran, Anadolu konusundaki ufku Pendik'ten öteye gidemeyen, kapicisinin oy verdigi partinin birinci parti olusunu "irtica" diye adlandiran, kararname zoruyla mektepli kizlara sort giydirip, sonra da Bati efendi hazretlerine dönüp, "bakiniz, çagdaslastik" diyebilen, hem emperyalistten aferin bekleyip hem de solcu-milliyetçi geçinen, inananlarin basörtüsünü bile "çagdaslik" adina yasaklama hakkini kendinde bulabilen, zorba, saygisiz, çig, tepeden inmeci ve sizofren bir insan türüdür Beyaz Türk.

    "Harran'da Oksford vardi da biz mi okumadik?" diye soran ibo'yu çok daha sahici, çok daha inandirici buluyorum.

    Kendi yabancilasmasini topluma dipçik ya da demagoji zoruyla benimsetmeye çalisan ve bunu "gelisme" diye adlandiran bu yoz oligarsik katmana ve onun dayattigi kaliplara bas kaldiriyorum.

    Gel Ciguli, benim güzel kardesim, gel Müslüm, gel Kibariye, gel agziyla kus tutsa kendini Beyaz Türk'e begendiremeyen rahmetli Ahmet Kaya, gelin hepiniz, kara kafali sefil halkin bagrina bastigi ayak takimi taifesi... Sizin kargacik burgacik türkülerinizde, egitimsiz, detone sesinizde, rasgele notalarinizda kendi yalin hakikatimi buluyorum.

    Yoksulluktan okuyamamis türkücüye "Mozart konser verse gider misin?" diye tuzakli sorular soran kara yürekli despotlara ezdirmem sizi.

    Tamam, evimde hiç birinizin kaseti yok, ben Jethro Tull ve Deep Purple dinlemeyi yegliyorum; ama bu köklerimden kopmuslugumu sizin sahicilicinizden üstün saymiyorum hiç degilse. Haddimi biliyorum.

    Aslina bakarsaniz, ben de bir Beyaz Türk'üm. Ve umarim dogru yolu bulurum.

    Belki de bulamam. Böyle parçalanmis kalirim. Ama yine de o despotlara ezdirmem sizi.

    O despotlar ki, dedelerine bahsedilmis imtiyazlari kendi erdemleri sanirlar.

    Ve o despotlar ki, her daim muktedir kalabilmek adina kardedi kardese kirdirirlar.

    Bir avuç simarik, saygisiz, kendini begenmis zipirdan ibarettirler, kaç yasina gelirlerse gelsinler, hep öyle kalirlar, koskoca toplumu kendilerine benzetmeye çalisir, bunu da devrimcilik sanirlar.

    Beyaz Türk denir bunlara; hiç bir halta yaramazlar patirti çikarmaktan baska.

    Necdet Sen - şubat 2002
    1 ...
  13. 8.
  14. kendini diğer renklerden üstün görenlerinin çok olduğu adam kısmısı.
    0 ...
  15. 9.
  16. tek sorunu kafasi kicindan büyük olan adam.
    1 ...
  17. 10.
  18. SEVGiLiBEYAZ ADAM ,
    DOĞARIM , SiYAHIM
    BÜYÜRÜM , SiYAHIM
    GÜNEŞLENiRiM , SiYAHIM
    ÜŞÜRÜM , SiYAHIM
    KORKARIM , SiYAHIM
    HASTALANIRIM , SiYAHIM
    VE ÖLÜRÜM HALA SiYAHIM ...

    VE SEN BEYAZ ADAM
    DOĞARSIN , PEMBESiN .
    BÜYÜRSÜN , BEYAZSIN
    GÜNEŞLENiRSiN , KIZARIRSIN
    ÜŞÜRSÜN , MORARIRSIN
    KORKARSIN , SARARIRSIN
    VE ÖLÜRSÜN GRiSiN
    VE HALA UTANMADAN BANA RENKLi DERSiN .
    1 ...
  19. 11.
  20. 12.
  21. nerd, geek gibi aşağılamaların hedefi olan ve her daim ezilen adam.
    0 ...
  22. 13.
  23. istanbul bakırköy deki lise öğrencilerinin; hazırlamaya üşenerek, parayla dönem ödevlerini yaptırmaya gittikleri kitapçı.
    0 ...
  24. 14.
  25. bakırköy'ün -biraz pahalı olsada- en iyi kırtasiyesi. her bok var efenim.

    (bkz: her bok gelmiştir)
    0 ...
  26. 15.
  27. kizilderililerin soluk benizli diye tabir ettikleri kisilerdir..
    "beyaz adam ates suyu getirmek, baris cubugunu beyaz adama tutturtmek.." gibi bir cumlede viskiye karsi tutun alan kisidir de.
    0 ...
  28. 16.
  29. Yarın kitap okumaya gidecegim güzide mekan.
    1 ...
  30. 17.
  31. Anasını siktiler dünyanın anasını.
    Arabı ispanyolu almanı ingilizi hepsi amk hepsi.

    … Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Ay’a ayak basmadan önceki aylarda ABD’nin batısında ıssız bir çölde eğitim gördüler. Bu alan pek çok kızılderili topluluğuna ev sahipliği yapıyordu; bir yerliyle astronotlar arasında geçen diyaloğa dair şöyle bir hikaye mevcut:

    Bir gün eğitim sırasında astronotlar yaşlı bir kızılderiliyle karşılaşır. Adam orada ne yaptıklarını sorar. astronotlar kısa süre içinde Ay’a Yapılacak bir araştırma seyahatinin parçası olduklarını söylerler. Yaşlı adam bunu duyunca bir an sessiz kalır, sonra astronotlardan kendisine bir iyilik yapmalarını ister.

    Astronotlar “ne istiyorsunuz?” diye sorarlar.

    Yaşlı adam, “kabilemdeki insanlar Ay’da kutsal ruhların yaşadığına inanır. Onlara halkımdan önemli bir mesaj iletmenizi isteyecektim.”

    Astronotlar “mesaj nedir?” diye sorar.

    Adam kendi dilinde bir şeyler mırıldanır, sonra da astronotlara bunu ezberleyene kadar tekrar etmelerini söyler.

    Astronotlar “bu ne demek?” diye sorar.

    “Bunu size söyleyemem. sadece bizim kabilemizle ay ruhlarının bilebileceği bir sır,” der.

    Üsse geri döndüklerinde astronotlar uzun uğraşlardan sonra yerel dili konuşabilen birini bulurlar ve ondan mesajı tercüme etmelerini isterler. Ezberledikleri şeyi söyleyince çevirmen kahkahalarla gülmeye başlar. Nihayet sakinleşince, astronotların o kadar dikkatle ezberlediği sözlerin, “Bu adamların size söylediği hiçbir şeye inanmayın. Topraklarınızı çalmaya geldiler,” olduğunu söyler.

    Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Yuval Noah Harari
    0 ...
  32. 18.
  33. kızılderili şefi seattle'ın yazmış olduğu vurucu şiir.

    --spoiler--

    beyaz adam annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
    onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.
    beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
    bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.
    beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak...
    kızılderili şef seattle - 1853

    --spoiler--
    3 ...
  34. 19.
  35. Esmer, bronz batılılar ne sayılıyor merak ettiğim.
    2 ...
  36. 20.
  37. 21.
  38. Kızılderilinin gözünden avrupalı.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük