bilge insan. bu şahsın yazdığı şiir ve öykülerden genco erkal bir de oyun uyarlamıstır ki (bkz: ben bertolt brecht) gerçek bir insanlık dersi verir, oyun bittiginde salondaki seyircilere baktıgınızda yanaklarında bir kırmızılık dikkat çeker, utanmışlardır kendilerinden.
seni kimse satın alamaz,
eve düşen yıldırım da
satın alınmaz
anladık dediğin dedik,
ama dediğin ne?
doğrusun, söylersin düşündüğünü,
ama düşündüğün ne?
yüreklisin,
kime karşı?
akıllısın,
yararı kime?
gözetmezsin kendi çıkarını,
peki gözettiğin kiminki?
dostluğuna diyecek yok ya,
dostların kimler?
şimdi bizi iyi dinle: düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa."
Yedi gülü var dalın
Altısını yel alır
Biri kalır geriye
O da bana adanır.
Yedi kez çağırırım seni
Altısında gelme kal
Ama yedincisinde söz ver
Tek bir sözcükle gel.
tiyatroyu halka taşımıştır. bu alanda yenilikçidir. nasıl ; oyunun akışı esnasında seyircilerden biri, oyundaki duruma müdahale ettiğinde, duruma tepki gösterdiğinde yani kendisini oyunun içinde gördüğünde ( bu bizde, en azından benim gittiğim oyunlarda, olmaz.) , oyuncunun seyirciye cevap vermesi gerektiğini belirtmiştir. ileri derecede komünisttir. *
brecht'in marksizm tartışmalarında çok işlevsel bir konumu var. örneğin lukacs'ın temsil ettiği ortodoks anlayışın otoriter eğilimlerinin karşıtıdır brecht. o dönemde modernizmin etkisiyle ortaya çıkan avant-garde sanat biçimlerini lukacs'ın aksine desteklemiş, hatta onlardan yararlanmıştır da. marksizmin fazla propagandist yöntemlerinden ziyade modernizme daha yakın olan "yabancılaştırma" tekniğini seçmesi de buradan gelir.
''Ben Bertolt Brecht, kara ormanlardan.
Karnında getirmiş şehre anam beni.
Ama çekip gidene dek ben bu dünyadan
Çıkmayacak ormanların soğuğu içimden.''
20.yy'ın belki de en büyük oyun yazarı diyebiliriz kendisi için. Arkasında 11 ciltlik oyunlar serisi bırakmış tiyatronun tüm mantığını ters-yüz etmiş bir insandır kendisi. O zamana kadar kullanılan Stanislavski metoduna alternatif bir yöntem geliştirmiştir. bu yöntem yabancılaştırma tekniği'dir. bu yöntemin iki vechesi vardır: 1. tarihselleştirme 2. geneli özel ve özeli genel gibi gösterme. Brecht tiyatronun bugünden hareket ile okunmasına karşıydı, insanın da tarih içinde şekillenen ve farklı konumlar alabilen, değişip dönüşebilen bir varlık olmasından hareket ile tarihselleştirmeyi yabancılaştırma açısından incelemiştir. çünkü insan sabir bir varolan değildir; sürekli değişip dönüşür ve kendini bir praxis içinde ifade eder.
Bilhass aGalilei'nin Yaşamı'nda bu tarihselleştirmeyi bulabiliriz. Brecht'in rönesans dönemi-ki ortaçağ etkisi ve aristoteles'in fizik alanındaki paradigması hala etkisini kaybetmemiştir-ni mükemmel bir biçimde yansıtmıştır. Fakat mesele de şudur ki, bu oynun içine marksist kavramları çok ince bir şekilde yerleştirir. Galilei'nin iki öğrencisi vardır: birine eğitimi para karşılığı verir; diğerine ise eğitmek istediği için. Bu minvalde para karşılığı ders verdiği ve bir baltaya sap olamaaycak zengin öğrenci "emeğin yabancılaşması"nın tipik örneğidir. Her ne akdar bilimi severek ve isteyerek yapsa da insan bir noktada para kazanmak amacıyla istemediği şeyleri de yapmak zorundadır. Ya da KAfkas Tebeşir Dairesindeki en son sahnede, çocuğun annesinin Azdak tarafından belirlendiği sahnede çocuk emek verenin, çocuğun üzerinde belli bir emeği olanın çaba gösterenin olmuştur; çocuğun mülkiyetine resmi olarak sahip olanın değildir. Bu oynun "oyun içinde "oyun" olması da kolhozda geçen tartışmanın bir sona bağlanması için gereklidir. Hali ile herkes emeği kadar alacaktır.
Bu tarihselleştirme meselesinde, farklı tarihsel koşulların "tarihsel materyalizm" gereği, farklı insan tipleri vardır. Feodalizm, kapitalist toplum ve komünist aşamada olduğu gibi. şuanki kapitalist toplumdaki insanın bütün oyunları kendi bakış açısından okuması ve karakter ile özdeşleşmesi tam Brecht'in yapmak istediği şeyin aleyhinedir. işte karakter ile belli bir mesafe ve eleştirel bakış üzerine kurulmayan herhangi bir ilişki her halükarda onu uyutacaktır[bu arad tüm yabancılaştırma tekniklerini övmediği gibi tüm özdeşleşme tekniklerini de yermez; oyuncunun bir işçi olabileceği ve toplumdaki insanların onun ile özdeşleşme onun yaşadıklarını yaşama durumunda onu daha iyi anlayabileceğini de kabul etmiştir]. Hali ile Cesaret ana ve çocukları isimli oyununda bugünün insanının özdeşleşim ile kurduğu bakış açısı oynun baş karakteri olan "ana"nın yaşadıklarından üzüntü duyma ve onun ile özdeşleşme kurma ve b özdeşleşimin eleştirel bakışın önüne geçme gibi bir tehlikesi vardır. keza tipik kemal sunal filmlerinde ilk seyredişte yaşadığımız temel problem de budur. Brecht'in oyuncusu yönelimli bir oyuncudur. Oyunun sonunu bilmesi ve buna göre belli bir karakteri oynaması gerekmektedir. ilk etapta oynadığı karakterin analizini yapabilmelidir. Bu ise marksist analiz ile olabilecek bir şeydir.
Brecht'in birkaç oyunu hariç hemen hemen hiçbir oyunu doğrudan propaganda niteliği taşımaz. Sanırım onu önemli kılan da biraz bu olsa gerek. Doğu Alman Komünist partisi ile de bu konuda problemler yaşadığı malum. hatta belli oyunlarını da bu minvalde değiştirmiştir. fakat gene de onları tatmin edememiştir. Onun oyunlarına daha derinden bakıldığında ise marksist teorisyenlerin tüm fikirlerinin onun bir çok eserinde ince elenip sık dokunduğu ortaya çıkacaktır. 3. Reich'in Korku ve Sefaleti isimli oyunlar serisinde faşizmin ortaya çıkış sürecini hem dimitrov hem de Gramsci'nin düşünceleri eşliğinde derinden derine ilmik ilmik dokumuştur. Hali ile bunu büyük kapitalist firmaların[Mercedes ya da Opel] gibi firmaların yaptığı baskıya bağlamıştır.
'' ey mutsuzlar! kardeşlerinizi boğazlıyorlar, göz yumuyorsunuz. çığlıklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz. aramızda dolaşıp kurbanını seçiyor zorbanın teki, sessiz kalırsak bize dokunmaz diyorsunuz. bok yiyorsunuz! ne tuhaf yer burası, sizler nasıl insanlarsınız! haksızlık varsa bir yerde eğer, ayaklanmalı insan. ayaklanma olmuyorsa batsın o şehir yerin dibine. yansın bitsin, kül olsun karanlıklar basmadan. '' *
Buyurunca Hitler Hazretleri
Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını
Halkın önünde, alanlarda,
Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı.
Gözden düşmüş şairlerden biri,
Hem de en iyilerinden biri,
Şöyle bir göz gezdirdi yakılacak listesine,
Gitti aklı başından
Unutulmuştu kendi adı.
Hemen seğirtti çalışma odasına,
Sanki öfkesinden kanatlanmıştı
O saat bir mektup karaladı zorbalara
"Benimkileri de yakın! " dedi. Benimkileri de!
Yapamazsınız bana bu kötülüğü,
Kenarda bırakamazsınız beni!
Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda?
Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi?
Yakın benimkileride!
o, sevdiğim bana dedi ki
sen bana lazımsın.
bu nedenle
kendimi kolluyorum.
yoluma dikkat ediyorum ve
korkuyorum her yağmur damlasından,
beni ezecek diye...
"Buyurunca Hitler Hazretleri
Zararlı fikirlerle dolu kitapların yakılmasını
Halkın önünde, alanlarda,
Öküzler odun yığınlarına araba araba kitap taşıdı.
Gözden düşmüş şairlerden biri,
Hem de en iyilerinden biri,
Şöyle bir göz gezdirdi yakılacak listesine,
Gitti aklı başından:
Unutulmuştu kendi adı.
Hemen seğirtti çalışma odasına,
Sanki öfkesinden kanatlanmıştı.
O saat bir mektup karaladı zorbalara:
Benimkileri de yakın! dedi. Benimkileri de!
Yapamazsınız bana bu kötülüğü,
Kenarda bırakamazsınız beni!
Ben de hep gerçeği söylemedim mi kitaplarımda?
Neden davranırsınız bana yalancıymışım gibi?
Yakın benimkileride!"
itiraf ediyorum: hiçbir
Umudum yok.
Körler bir çıkar yoldan söz ediyorlar. Ben
Görüyorum. Yanılgılar tükenince
Oturur son arkadaş olarak
Bir hiç karşımızda.
Bertolt Brecht - Sonra Doğan
Parti biziz.
Sen, ben, hepimiz.
Parti senin içinde, kardeş,
Parti kafandaki düşünce.
Sen nerde oturursan orası onun evi.
Nerde sana saldırırlarsa odur karşı koyan orda.
*Bertolt Brecht
Önce kumun üzerine kurdum, sonra kayanın.
Hiçbir şeyin üzerine kurmadım artık
çökünce kaya.
Sonra yeniden kurdum sık sık
kum ve kayanın üzerine.
Öğrenmiştim ama.
Kendilerine güvenip de mektubu verdiklerim
çöpe attılar onu.
Ama hiç önemsemediklerim
bulup geri getirdiler bana.
Öğrendim böylece.
Yapılmadı buyurduklarım.
Gelince gördüm ki
yanlışmış.
Yapılmıştı doğru olan.
Bir şey öğrendim bundan da.
Eski yaralar acır
soğuklarda.
Ben sık sık şöyle derim ama:
Yalnız mezarın hiçbir şeyi olmayacak
bana öğretecek.