gün içinde iş stresi ve sürekli devam eden kel esprilerinin yorgunluğu üzerine çökmüş, saçları dökülmüş, kafası açılmış, -ileride benim de bu tanımın içinde bulunacağım- aslında bildiğimiz sade vatandaşımızdır. "kadınlar her canları sıkıldıklarında gidiyorlar da ben niye gidemeyim" deyip eskiden ay aşırı uğradığı berberinin yolunu tutmuştur.
içeri girmesinden itibaren üzerinde olan ve ona gülen gözlerin gölgesinde, hafif bir utançla "kolay gelsin!" demiştir berber taifesine. hizmet aşkı ile olmasa da ekmek parasını kazanma şevki ile atılan kalfa hemen almıştır kelin ceketini. buyur eder kalfa, "gel abi otur şöyle, az sonra gelir hayri, böyle adamın ne işin var, dazlak olmuşsun gayri"** oturur bizimkisi koyu kahve deri koltuğa, bakmaya başlar aynada kel kafasına. birazdan berber hayri gelir; kaytan bıyıklı, hafif göbeklidir. kelim ne yapsın, anlatamaz derdini; der:"ne edelim usta, yanlardan alıver bari."
borcunu ödeyip dışarı çıktıktan sonra kendi kendine düşünür kel; dünyada birçok hıyar var saçı ayı postu kadar sık. olmayıversin bende de saç olsun onun yerine akıl.
o günden bu güne hergün aynı duayı eder olur kel, bıkmadan usanmadan. işte bu dua, onun, nihat hatipoğlu'nun programına çıkma potansiyeli olan o duasıdır:
"allah'ım!
sen benim saçımdan al, gönlüme ver.
kötülüğü al, bana iyilik ver.
ha bir de unutmadan; allah aşkına şu kel esprilerinden de bıktım usandım artık.
onlara da bir el atıver. amin."