her seferinde hayat hikayemi anlatmak zorunda kaldigim,o ensemle mesgul olurken benim lavabo deligi ile transa gectigim ve cevap vermek icin surekli kil yuttugum guzide mekan
her gidişimde ufak veletleri aradan çıkarıvereyim *die bekleten, uzunca bir süre sonra koltuğuna oturabildiğimde ne hikmetse evinden, kardeşinden, bilmemkiminden minimum 2 telefon gelen, çayını tamda ben varken kendi demleyen, sigarasını traşın ortasında ateşleyen, varsa ortamdakilerle muhabbetin dibine vuran ve bunların hepsini yaparken benim saçları da aradan çıkarıveren bi garip insan. sonunda da sormaz mı nasıl oldu die. *
bir berber için asla saçın kısalığı tatminkar değildir, siz sadece saçınızın uçlarından kesmesini istersiniz ama bilmezsiniz ki "uç" kelimesi berberler için neyi ifade ediyor, onların "uç" kavramı ile bizim "uç" kavramımızla tamamiyle farklıdır ve uzaktan yakından alakası da yoktur. bir de sorarlar bu kısalık iyi mi diye. *. işin tuhafı genelde gösterdikleri uzunluk size makul gelir ama iş başındaki uzunluk ile iş sonundaki uzunluk birbiriyle uyuşmaz. peki bunun sorumlusu kimdir? eğer saçınız kıvırcık veya dalgalı ise saçınız. eğer sacınız düz ise kafanız yamuktur. görüldüğü üzere işin sorumluluğunu da almazlar.
bu da yetmezmiş gibi bir de saçınızın uçlardaki kırıkları almalarını isterseniz, işte bu saçınız için sonun başlangıcıdır. sanki "saçımı kazıtmak istiyorum veya kafana göre takıl" demiş muamelesine maruz kalırsınız. ama kesinlikle saçınızda tek bir kırık bile kalmaz.
bir çok berber maduru da bu olayları bilir, peki bilmek madurları kurtardı mı? hayır!
nerden mi biliyorum, dün sevgili berberimin* saçlarım üzerindeki çalışmasından*
berberlerin ağır işitenlerini Allah düşmana vermesin.
Uzun saçlı ve top sakallı olarak,sadece kırıkları aldırmak için girdiğiniz bir berber önce top sakaldan başlayarak sonra kafayı kazıyarak,gülmekten hoop noluyo diyemeden, afedersiniz ".ük kafalı japon askerine" benzetebiliyor sizi.James hetfield gibi girip,kuş gibi çıkarsınız.
kendine has çeşitli mizansenler yaşatır sizlere. berber ensenizle meşgul iken salonda açık olan televizyona bakmak istersiniz, kafanızı kaldırdığınız vakit anında pres uygular, gerekli açıya kavuşur. tam da kafamız önümüzdeyken o televizyonlarda bir tuhaflık meydana gelir zaten. traş işlemi bittikten sonra bir hevesle fırçayı kapar eline, bastıra bastıra taramaya gayret eder. lan ben dükkana gelirken böyle miydi saçlarımın modeli? niye ille de bir eser koymak istiyorsun ortaya, anlamadım. ayrıca enseye ayna tuttuktan sonra içten içe kahkaha attığını düşünürüm ben o vefasızın, "nasıl olmuş?" diye sorar, "tepsi gibi olmuş! görmüyor musun?" diyemeyiz, "iyi usta eline sağlık" deriz, bir kez daha traş olduğumuza pişman oluruz. nesi vardı sanki saçlarımın?
sac sakal kesen, kafaya masaj yapan, sacları yıkayan kıl tüy adamları ve bu dükkanlara verilen ad
hosturlar, severiz hepsini hele az uyunmus bir gecenin ertesi günü gidilip saclar yıkandıktan sonra masaj yapılırsa koltukta mayısılır mest olunur