Varlık halindeki olgu olarak "Benlik" anlaması ve bir yere konumlanması zor bir kavramdır ve bilinen o ki açık felsefi ya da psikolojik anlamlandırmaya karşı gelmeyi devam ettirir. Ben, bilgi sahibi ve tepki veren özkişiliktir, aklımızın daimi değişen halinin ve fiziki halimizin sonucunda sabit kalmayı sürdürür ve bu süreçte olanları sahiplenir. Ben, daima orada olması ve bizim her an onu fark etmemiz sebebiyle, belki sabittir, yalnız sadece kişiler, şeyler, çevre ve doğayla ilişkilerde bilinir olması sebebiyle Benin değişik uyarıcılara farklı reaksiyonlar verdiğinin de en az o kadar bilincinde oluruz. ister dini bir inanç, bilinmezcilik, tanrı tanımazlık ya da laiklikle ilintili olsun, Ben; kendinin eşşiz olduğu fikrini taşır ve sonuçta her birey "realite" ya da "zorunlu benlik"'e sahip olduğumuz fikrine varırız.
Bu, Platon un Ruh ya da düşünen töz düşüncesine oldukça benzer.
Ya da belki, Rene Descartes'in "Düşünüyorum, öyleyse varım" ya da freud'un "Ego" kavramı ile örtüşebilir.
Yalnız," Ben" kelimesinin maddesel olmayan bir şey için kullanımı, bazı filozoflar tarafından anlamsız görülmüştür.
Örneğin David Hume ; "benlik denilen şey konusunda tam olarak bilinçli" olabileceğimizi kabullenmez çünkü benliğimiz olarak düşündüğümüz şeyin farkındalığını gösteren deneyimlerimiz sürekli değişim halindedir. evet.
insanın, kendi kişiliğine ilişkin kanıları, kendini tanıma ve değerlendirme biçimidir. Kişiliğin iki yönü vardır. Birinci yönü, dışa yansıyan, daha çok başkaları tarafından değerlendirilen ve davranışlarına yansıması ile de ölçülebilen yandır. insanın bu yönü nesneldir. Kişiliğin ikinci yönü ise dışarıya pek yansımayan yani bireyin kendini tanımladığı biçimidir. işte kişiliğin, bu öznel yönü benliktir ve benlik ölçülerek değil, yorumlanarak anlaşılabilir.
benlik hafızayı kullanır; ama benliği var eden hafıza değildir. eğer hafızaya sahip olmasaydık benliğimiz yok olmazdı.
hatta; dokunma duyumuzdan başka hiçbir duyumuzun olmadığını düşünelim: göremiyoruz, duyamıyoruz, konuşamıyoruz, hatırlayamıyoruz, düşünemiyoruz; sadece bize temas eden soğuk nesneleri algılayabiliyoruz. böyle bir durumda soğuğu hisseden "şey" benlikdir.
"bireylerin doğdukları zaman, kim oldukları hakkında hiçbir fikirleri yoktur. zamanla diğer insanların kendileri hakkında ne düşündüğünü öğrenmeye ve kendileri de kendileri hakkında aynı şekilde düşünmeye başlarlar. çocuklar büyüdükçe erkeklerin kadınlardan, zenginlerin yoksullardan, hristiyanların müslümanlardan farklı algılandığını görürler; dünyanın kendilerini nasıl algıladığını öğrenir ve bu fikri benimseme eğilimi gösterirler. sonuçta birey kendi kimliği ve kişisel özellikleri hakkında büyük ölçüde başkalarının toplumda kendi yerini nasıl tanımladığına (statü) dayanan bir benlik gelişir. benlik kendimize, kimliğimize ve niteliklerimize ilişkin algı ve düşüncelerimizin bütünüdür."
iç dünyamızda yaşadığımız kargaşa da kendimizi suçlarız çoğu zaman.
Ama bu kargaşanın anafikrini algılayınca arayışına girdiğimiz hede asıl benliğimiz, hissettiğimiz suçluluk zaten temel karakterin o durumu tasvip etmediğini gösterir. korku ise içten içe o durumu benimsetir. ama tasvip etseydiniz zaten korkmazdınız.