benimle bir bütün oliver twist

entry1 galeri0
    1.
  1. beyaz bir ışık hüzmesinden bana doğru bikinili bir kız geliyordu. hem de caps'li. buğulu, kısık ve etkileyici bir bakış (checked), nar çiçeği renginde parlak göz alıcı bir ruj (checked), uzun bacaklar, ince el ve ayak bilekleri (checked), dolgun kalça (checked), tombul tombul memeler (checked)... allah'ım rüyada olmalıydım *. at gibi hatundu, adriana lima görse şu mankenlik dalgasını bırakır, sütçü beygiri olarak lojistik sektöründe işe başlardı. o derece diyorum aga.

    iyice yaklaşmış, aramızdaki mesafe neredeyse bir boya düşmüştü. heyecandan neredeyse yarış kazanmış ingiliz atı gibi kişneyecektim. bu işin sonunu foto-finiş belirler amuniyyim diye düşünürken elindeki caps'i göstererek lafa girdi:

    - sana bir mesaj getirdim.
    + boş ver şimdi mesajı bebeğim, toplantıda dersin. gel sana etrafı gezdireyim eke eke.

    "bırak sululuğu kko bu çok önemli bir konu" dedi ve açtı caps'i:

    "kaç hafta önceden uludağ sözlük öykü dergisi söykü için seni bilgilendirmeme rağmen göt büyütüp modern'e ss eklemeyi, geyik yapmayı seçtin. o gün geldi çattı ve sadece bir kaç saatin kaldı. öykünü göndereceksin, yılmaz'ı da silecesin meseneden. skerün! imza: experimental."

    hayııııııııııııııııııııır!

    kan ter içinde uyanmışım. radyoyu açtım: isyeaaaaan! hay sikeyim halil sezai çalıyordu, hemen kapattım. belli ki sıkıntılı bir gün olacaktı. bir edebiyat kabızı olarak ciddi anlamda konu sıkıntısı çektiğimi fark ettim. hiçbir şey gelmiyordu aklıma, ne yapmalıydım?

    gecenin karanlığını bekleyip muhitimizin korku dolu sokaklarında gulhü, felak, nas okuyarak korkusuzca atatürk heykeline doğru yürüsem acaba başıma ilginç bir şeyler gelir mi, bana da yazacak malzeme çıkar mı diye düşündüm. aramaya inanıp hemen sözlüğü karıştırdım. tıhh amuğa goyim; bir yazar böyle bir konuyu zaten irdelemiş, okuduğumda ise beni ehuehuehe diye güldürmüştü.

    (bkz: atatürk heykelinin altında ağlayan dindar adam)

    acaba dedim istiklal'in arka sokaklarında yardırsam, belki bir iki tinerciye denk gelir adrenalin yüklü bir anı edinir miyim sözlüğe yazacak? hayy anasını; "ara" tuşuna bastığımda sözlüğün übersonik arama motoru çok komikli bir entryi bilgisayarımın ekranına yapıştırmıştı bile.

    (bkz: tinerciye tinerci rolü yapmak)

    o an kendimi kırmızı götlü bir maymun kadar çaresiz hissetmiştim. ne alaka deme, kırmızı götlü bi maymun olduğunu düşünsene hele bi usta. misal arkadaşlarınla taş-kağıt-makat oynasan gösterecek tek şeyin makat. elin piçleri taş yapsın, kağıt yapsın sen sadece makat gösterebilirsin. yenilmeye mahkumsun yani.

    son birkaç saatim kalmıştı ve sözlüğün makus talihini değiştirebilecek bu şahane öykü dergisi projesine katkıda bulunamayacak olmak beni kahrediyordu. çaresizlik içinde başımı eğmiş, elimde sigara mahallede turlamaya başlamıştım. tam da bizim evin üst sokağındaki çocuk parkının içinden geçerken lap lap lap lap! sesiyle irkildim. kafayı kaldırdığımda küçük bi velet dört nala yardırıyordu. üstü başı yırtık, yaz günü ayağında kışlık eski bir bot, kafasında yağlı deriden siyah bir kasket... bana çarpması an meselesiydi.

    lan!.. dur çüşş!... brşşş!... demeye kalmadan bodoslama girdi bu bana. üstümü başımı silkeleyip yerden kalkarken çıkıştım:
    - önüne baksana abisi, kasaptan ipini kurtarmış dana gibi ne yardırıyon ortalarda böyle?

    + özür dilerim abi, çok dertliyim.

    - ahahah! adın ne senin bakiim?

    + oliver... oliver twist. 11 yaşındayım.

    - bak oliver, bu yaşta ne derdin olacak lan keranacı. güldürme beni. kira mı ödüyon ev mi geçindiriyon? manitandan mı ayrıldın yoksa? bak bana, üstüne üstük bir de edebi kaygılar içerisindeyim.
    .
    anlatayım da dinle o zaman abi dedi, bir banka oturduk:

    + yetimim ben, fazladan bir tas çorba istediğim için yetimhanenin müdürü Mr. Bumble siktir etti beni. bir cenaze levazımatçısının yanına çırak olarak verdi. o dükkandaki çocuklar da ölmüş anama küfretti, kavga ettik. haksız yere dayak yedim, zar zor kaçarak londra'nın yolunu tuttum. Şehrin kenar mahallelerinden birinde aç ve yorgun dolaşırken kurnaz Dodger ile tanıştım, gel sana kalacak bir yer bulalım dedi. derken kendimi Fagin'in yönettiği yankesici çocuklar çetesinin içinde buldum. ve onların yaptığı soygun yüzünden haksız yere hırsızlıkla suçlandım. tam masum olduğum anlaşılıp, Mr. Brownlow adındaki beyefendi koruyucum olmuşken Fagin'in çetesi tekrar kaçırdı beni. Mr. Brownlow'un evini soymaya zorladılar. ev halkı soygunu fark etti ve ortaya çıkan karışıklıkta vuruldum. hırsız çetesindekiler yaralı halde beni taşımaktansa nehre attılar. ölümlerden döndüm.

    vay amınısını deyip öylece kalakaldım.

    - eee peki şu an başın dertte mi? neden koşuyordun? burası bizim mahalle koçum merak etme, adamın götünden kan alırız korkma sen.

    + yok be abi, maceradan mecareya koşmaktan huzursuz bacak sendromu oldu bende. normalim oldu bu böyle benim, topukları göte vurdura vurdura koşarım ben. yürümem hiç. sana da çarptık işte kusura kalma.

    vay abisinin aslanı ne önemi var dedim, mahalle bakkalından iki gazozla taç kraker kaptım geldim. bankın önündeki parkta oynayan çocukları izledik uzun uzun. ah dedim bilseler oliver'in hikayesini; koklasalar, öpseler yavrularını uzun uzun...
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük