beni en çok üzen konulardan birisi ailemin gurur duyduğu biri olamamak. muhtemelen hiçbir zaman babamın istediği arabayı ona alamayacağım. anneme takılar, güzel kıyafetler alamayacağım. küçük kardeşlerim de benim gibi eksiklikler ile büyüyecek. kardeşim, sana daha iyi bir hayat sağlayamadığım, senin daha iyi ve donanımlı biri olarak yetişmene yardımcı olamadığım için çok üzgünüm. bir enstrüman çalıp, sana da öğretmeyi ne kadar isterdim. hayatın ne kadar zor ve acı olabileceğini çok geç anladım. her şey için çok üzgünüm.
yıllar önce moda sahilinde, lise çıkışında arkadaş grubu olarak takılıyoruz, içiyoruz.eski sevgilimin orada olduğunu sonradan öğrendim. sarhoşum biraz. yanına gittim. elimde bir vodka şişesi var. fenere dönmeden tellerin orada duvara yaslandık durduk. yanımızda uzaklara dalmış dertli bir adam var. 45 yaşlarında, duruşundan bile yalnız olduğunu haykıran bir görünüşü var. bir elinde bira şişesi, bir elinde taşınabilir küçük bir teyp var. demir attım yalnızlığa şarkısı çalıyor. böyle güzel bir bahar günü, ancak bu denli fazla hüzün barındırabilir. şarkının da etkisiyle hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. eski sevgilim de benim ağlamama dayanamamış olacak, ağlamaya başladı. sarıldık, ağlaştık. oradan yalnız ayrıldım. sanki bütün aşklarımı, bütün mutluluklarımı o duvarın dibinde bırakmıştım. benim için çok hüzünlü ve çok anlamlı bir anıdır. elimde şişelerle sık sık ziyaret ederim orayı. bütün geçmişim bundan ibaret. o günleri bile özledim. insan yaşadığı her acıyı, her üzüntüyü son sanıyor. bundan fazlası olmaz dedikçe daha fazlası mutlaka oluyor. şaşırmamak gerek.
beni, oturduğum yerde çakılı tutan şeyin ne olduğunu anlamıyorum. insanlar sosyal olmasa da, mutlu olmasa da bir şekilde kendisiyle zaman geçirmeye çabalıyor. çeyrek asırdır yaşadığım istanbul bana birkaç sokaktan ibaret, ama insanlar geziyor hiç bilmediğim sokakları. o insanların hepsi iyisiyle kötüsüyle, eksiğiyle veya fazlasıyla bambaşka insanlar. benim eksiğim ne ? umutsuzluk mu desem, vazgeçiş mi desem yoksa küskünlük mü, bilmiyorum. boşa geçen her gün cam kırıkları gibi ruhuma batıyor, ama yine de oturduğum yerden kalkamıyorum. hayatımı cahil bir münzevi gibi duvarlara bakarak geçirmekten çok sıkıldım. kendi kendimi hapsediyorum sanki buna mecburmuşum gibi. bilmiyorum, bunun bir sonu olacak mı? gerçekten anlattıkları gibi gelecek güzel günler var mı?
doğduğum gün başlıyorum derdimi anlatmaya. bir nevi not defteri. ya da adımızın bile kalmayacağı bu dünyada, belki yıllar sonra, birkaç kişiyle acılarımı paylaşmak için başvurduğum bir yöntem.hiç yoksa birkaç yazı kalsın benden geriye. kaybettiklerimin acısını harflerden çıkarmaktan başka çarem yok.