doğduğum gün başlıyorum derdimi anlatmaya. bir nevi not defteri. ya da adımızın bile kalmayacağı bu dünyada, belki yıllar sonra, birkaç kişiyle acılarımı paylaşmak için başvurduğum bir yöntem.hiç yoksa birkaç yazı kalsın benden geriye. kaybettiklerimin acısını harflerden çıkarmaktan başka çarem yok.
uzun zaman sonra ayça yazdı bugün. bana doğum günü hediyesi almış ama ulaştıramamış henüz. ne kadar özlediğinden bahsetti beni. ben de üzerine düşününce anladım, o hiç keşfedilmemiş bir mücevher gibi birisi. sadece aşk ve cinsellik konuşulabilen sıradan kızlar gibi birisi değil. ömrümde arasam bile onun gibi kaç kişiyle karşılaşabilirim bilmiyorum. kaç kızla daha kitaplardan, edebiyattan konuşabilirim. kaç kişinin yazdıklarını okumak için sabırsızlık ve heyecanla bekleyebilirim bilmiyorum. ya da beraber yazıp beraber okumak için, beraber işler yapmak için kaç kişiyle hayaller kurabilirim bilmiyorum. düşündüm, ben de fena halde özledim onu. sevgiyi, aşkı kendi içimde hiç bir tanıma kavuşturamadım. hissedince, evet bu aşkmış der miyim bilmiyorum. hala bir bilinmez benim için. ama onunla geçireceğim zamanlar, yaşayacağımız şeyler için ne kadar memnun olacağımı biliyorum. umarım bu da berbat olmaz. sevgiler.
kendimi aşağılık eylemlerle oyalarken çektiğim azabın tarifi yok. sanki bu dünya sona ermeyecekmiş gibi, sanki sonsuz bir yarışta yer alıyormuşum gibi ya da o yarışta olmak zorundaymışım gibi, hayatımı kazanma konusundaki gayretsizliğimi kendi yüzüme neden vuruyorum. doğru dünyada olsaydım parayı hayatımdan çıkartırdım, bu bir gerçek. fakat bulunduğum dünya buna izin vermiyor. ben mutsuz ve huzursuz biriyim. benim en azından yaşayacak kadar morale sahip olabilmem için belli bir konfor alanına ihtiyacım var. bu gibi şeylerin gereğini yapmamak her anımı çekilmez kılıyor. beni burada böyle bir hayata , böyle bir bilince neden mahkum ettiler.
bugün düşündüm, insan hayatını hiç ölmeyecek gibi yaşıyor. eğer yirmi dördün üzerine bir yetmiş yıl daha yaşayacağımı söyleseler aynı hayatı yaşamaya devam ederim. ama bana ölüm tarihim bildirilse deli gibi üretmeye başlardım. bunu biliyorum. öyleyse kitaplar ve yazılar yazmak için kanser olmayı falan beklemem şart değil. dedim ya, hiç yoksa birkaç yazı kalsın benden geriye. sevgiler.
bir zamanlar en sevdiğin insanın hayatında ne kadar değersiz olduğunu hissetmek kötü şey. birini sevmeye ihtiyacım yok. birinin beni sevmesine de ihtiyacım yok. bu zaten ihtiyaç meselesi değildir.
velhasıl, insanların geri kalanı kadar mütekabil olmadım. onların yaptıkları hesapları yapmadım. kimseye boyun eğmedim, gururumu yücelttim çok güzel bir şeymiş gibi. fakat uzun zaman bazı şeyler paylaştığın insanın gözünde sebepsiz yere artık bir hiç olmak insanı düşürüyor, karşındaki kim olursa olsun. nankör insanlara lanet olsun. sevgiler.
beni, oturduğum yerde çakılı tutan şeyin ne olduğunu anlamıyorum. insanlar sosyal olmasa da, mutlu olmasa da bir şekilde kendisiyle zaman geçirmeye çabalıyor. çeyrek asırdır yaşadığım istanbul bana birkaç sokaktan ibaret, ama insanlar geziyor hiç bilmediğim sokakları. o insanların hepsi iyisiyle kötüsüyle, eksiğiyle veya fazlasıyla bambaşka insanlar. benim eksiğim ne ? umutsuzluk mu desem, vazgeçiş mi desem yoksa küskünlük mü, bilmiyorum. boşa geçen her gün cam kırıkları gibi ruhuma batıyor, ama yine de oturduğum yerden kalkamıyorum. hayatımı cahil bir münzevi gibi duvarlara bakarak geçirmekten çok sıkıldım. kendi kendimi hapsediyorum sanki buna mecburmuşum gibi. bilmiyorum, bunun bir sonu olacak mı? gerçekten anlattıkları gibi gelecek güzel günler var mı?
uzaktan seviyorum diyerek uzunca anlattığım kızın ahlak yoksunu ve entrika düşkünü biri olduğunu öğrendim. kendi sevgilisi de varmış. onun dışında babası yaşında evli çocuklu insanlarla ilişkileri varmış. hayat kadınına ''seni bu hayattan kurtaracağım'' diyen masum müşteri kıvamında takılıyorum.
kendime son bir şans vereyim dedim. hayatımı düzenlemeye çalışıyorum. bazı şeylerin gereğini yapmak, oturduğum yerden mucize beklemeyi bırakmak bende bazı fikirleri değiştirdi, mutsuzluk baki ama.
anladım ki insan bir hayale inanmadan onu kurmamalı, zaten ben kuramıyorum. gerçekçi olarak ilk kez hayal kurabildiğimi fark ettim ve benim için kendi hayatımda yeni ufuklar açıldı. hayal kurabiliyordum çünkü o hayallerin gerçek olma ihtimaline artık inanıyordum. bunu sebebi ise o şeylere adım atmak, gereğini yapmaktı.
sigarayı ve geçmişimi bırakmak istiyorum. bunlar şimdilik en büyük dertlerim .
sefiller gibi uzun bir kitabı bitirdikten sonra tek bir kitaba bu kadar vakit ayrılmaması gerektiğine, ve de okumanın artık işe yaramayacağına (öğretici kitaplar hariç) kendi içimde karar verdim. artık istediğim üretmek. düzenli olarak yazmaya başlamam gerek.
hayatı unutabildiğim kadar unutup, normal insanlar gibi yaşamaya başlamak istiyorum. sevgiler.
yıllar önce moda sahilinde, lise çıkışında arkadaş grubu olarak takılıyoruz, içiyoruz.eski sevgilimin orada olduğunu sonradan öğrendim. sarhoşum biraz. yanına gittim. elimde bir vodka şişesi var. fenere dönmeden tellerin orada duvara yaslandık durduk. yanımızda uzaklara dalmış dertli bir adam var. 45 yaşlarında, duruşundan bile yalnız olduğunu haykıran bir görünüşü var. bir elinde bira şişesi, bir elinde taşınabilir küçük bir teyp var. demir attım yalnızlığa şarkısı çalıyor. böyle güzel bir bahar günü, ancak bu denli fazla hüzün barındırabilir. şarkının da etkisiyle hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. eski sevgilim de benim ağlamama dayanamamış olacak, ağlamaya başladı. sarıldık, ağlaştık. oradan yalnız ayrıldım. sanki bütün aşklarımı, bütün mutluluklarımı o duvarın dibinde bırakmıştım. benim için çok hüzünlü ve çok anlamlı bir anıdır. elimde şişelerle sık sık ziyaret ederim orayı. bütün geçmişim bundan ibaret. o günleri bile özledim. insan yaşadığı her acıyı, her üzüntüyü son sanıyor. bundan fazlası olmaz dedikçe daha fazlası mutlaka oluyor. şaşırmamak gerek.