avrupa insanı ile türk insanı arasındaki sosyokültürel farktan mütevellit ortaya çıkmış realitedir. maalesef ki öyledir. bunu söylerken amacım kendi halkımı mal yerine koymak asla değildir, ama sahip olduğumuz kültürel ve sosyal yapı hayvanlarımızı mallaştırmaktadır.
mesela buna en iyi örnek hastane bahçelerinde ve sair yerlerde büfe kenarlarında dolaşan kedilerdir. kovarsın kovarsın gitmezler, elindeki sosisliyi, döneri ağız tadıyla yiyemezsin. öyle oturur ağzına bakar, kalkar gidersin peşinden gelir. taş atarsın kaçmaz. en sonunda lanet olsun al sosis dersin, yer yine gitmez. küfür edesim var lan resmen.
bu hayvan nasıl böyle oldu?
tamamen bizim suçumuz. acıdık verdik sosisi, döneri alıştırdık onu yardımlarla geçinmeye. hayvan daha ne diye fare kovalasın ki, rabbim nasılsa veriyor rızkımı der oturur parkta.
allah aşkına parklarda, büfe kenarlarında ekmek elden, su gölden beslenen kedi hayvanı ile 30-35 yaşına geldiği halde çalışmayan, anasının, babasının, bir akrabasının ya da ne bileyim devletten aldığı yardımla geçinen ve çalışma ihtiyacı duymayan insan arasında ne fark var?
avrupa'da böyle değil aga, bir kedi fare yakalayamazsa aç kalır. orda bizdeki gibi aah ciciiim ne tatlısın sen diyerek kimse bir kediye sosis, sucuk vermez. git avlan der.
o değil de geçen gün yolda yürüyorum, ufak tefek köpeğin biri başını eğmiş koşar adım üzerime doğru geliyor. açtım bacağımı arasından geçip gitti. hiç beni görmedi bile. dünyanın neresinde böyle bir köpek bulabilirsiniz?
bu örnekleri her hayvan için çoğaltabilirim.
kısacası bizim hayvanlarımız avrupa'nın hayvanlarından daha mal. üzülerek diyorum ama nihat doğanizm felsefesi bu tezimle birlikte yıkılmış, yerle yeksan olmuştur.