benim de söyleyeceklerim var

    17.
  1. randevu

    her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. işte dolmuşta onun evie doğru gidiyorduk. aman allah'ım ne kadar da kolay olmuştu herşey. normal insanlar gibi buluşmuş yemek yemiş, biraz içki içmiş ve evine gidiyorduk. hiçbir falso yapmamıştım. ne aşırı bir taşkınlık ve coşum hali, ne de aşırı bir çekingenlik. esprilerim yerinde ve dozundaydı, ucuz bir insan gibi asılmamıştım, bar köşelerinde onu öpmeye çalışmamıştım. görünen o ki gecenin sonunda muvaffakiyete varmam işten bile değildi. ve işte gidiyorduk. ''daha hızlı sür be arabacı daha hızlı sür'' diye içimden haykırdım şoföre. yüzümde belli belirsiz bir sırıtış hasıl oldu. camdan sırıtarak dışarıyı izlerken yansımadan bana baktığını farkettim. kafamı çevirip gülümsedim. yüzünde hafif bir tedirginlik vardı. bu iyiye alamaet değildi. ulan sakın loş ışıkta çekici gelmiş olup da davet edilmiş, şimdi de yol boyunca bir iç hesaplaşmaya girip ''nerden davet ettim bu gudiki'' diye düşünüyor olmasındı. yolda vazgeçilecek adam mıydım ben? tek istediğim şu eve hemen varmaktı. ''umut eve varmak üzereyiz'' dedi. ''ne güzel'' diye geçirdim içimden. ''çok yaklaştık, şu para üstünü istesen, hala vermedi şoför'' diye fısıldadı. işte o an bu gecenin sonunda yalnız yatacağımı anladım.

    şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözünde kendi hakkını bile savunamayıp bir kadına sahip olmayı bekleyen bir yavşak olacaktım. ya da şoförle anlamsız bir tartışmaya ''nasıl verdin abi, vermedin ki mızımızz mızz'' gibi son derece tırt bir cümleyle başlayacak, gittikçe sönen bir ses tonuyla ilk cümlemi bile bitiremeyecektim. belki bir anlık duygu patlaması ile şoföre küfredip fren sesini işitmemle dayağı yemem bir olacaktı. olabilirdi bütün bunlar. ve ben hissediyordum ki iki durumda da bu gece yalnız yatacaktım. sadece cebimde 50 milyonla bindiğim için o çok beklenen, uğrunda parfümlerin sıkıldığı, kıyafetlere dikkat edildiği gece boka sarıyordu. paramla rezil olmak sanırım buydu. gözlerim dolmuştu resmen... olabildiğince makul bir ses tonuyla ''pardon 50 milyondan iki kadıköy vardı da...'' dedim. o son ''da'' ekini ne diye söyledim diye söyler söylemez hemen pişman oldum. ''tamam kardeşim vericez aklımda'' diye homurdandı şoför. ''hayır çok yaklaştık da o bakımdan yani'' dedim gergin gergin... resmen dayağı çağırıyordum. dikiz aynasından sinirli sinirli baktı. bi müddet sonra pelin ''yahu kardeşim durdur şunu durağı kaçırıyoruz. durdur, ver parayı'' diye bağırdı şoföre. araba durdu. ikimiz ayağa kalktık. şoför söylenerek bozuk para araken pelin indi, ben de şoförü bekledim. arkadan gelen polis arabası şoföre ''dolmuş bekleme yapma'' diye uyarıda bulununca aceleyle arabayı çalıştırdı şoför. kapanan kapının camından kaldırımdaki pelin'e baktım. panikle şoföre dönüp ''abi?'' diye sorarcasına bağırdım. pelin kaldırımda bana bakıyor dolmuş beni almış götürüyodru. şoför ''tamam bilader ileride indircem ben seni, ceza yiycez...'' dedi. bastı gaza. pelin'e ''ileride ileride'' diye işaret yaptım. görmedi sanırım, nokta gibi kalmıştı zira. aksi gibi telefonun da şarjı bitmişti.

    iner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. ben olsam ben de giderdim. artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. barınma ve güvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. umutsuzca pelin'in olduğu yöne doğru koştum. ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. yanımdan arabalar vızır vızır geçiyordu. ter içinde kalmıştım.

    tam umudumu kaybettiğim anda pelin bir taksiyle belirdi. ne güzel de belirdi. beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusunda yardımcı olacaktı bana. elimde sıkı sıkı tuttuğum paralara baktı uzun uzun. paraları cebime koydum. terlediğim için biraz uzak oturmuştu. şoförle kavga ettiğimi anlattım. pes etmeyecektim bütün silahlarımı kullanacaktım. taksiyi durdurup bir tekel bayiine girdim. elimde siyah poşetteki biralarla geldiğimi görünce tiksindi sanırım benden. düğüne giderken arabayı durdurup bira alan ayyaş akraba gibiydim. ama içki onun tekrar bana ilgisini arttırabilecek yegane araçtı. ve fakat takside birayı açıp içmek, olmayan imajımı zedelemekten başka bir şey değildi. ''eve kadar bekleseydin keşke'' dedi. ''içki problemim var'' diyerek yaşadığımız coğrafyada hala alkolikliğin ve sorunlu olmanın prim yapabilme olasılığına şükranlarımı sundum. hiç etkilenmedi, ''alkol problemim'' hakkında en ufak bir merak uyanmadı içinde, dışarıyı izledi.

    eve girdik. etkileyici bir evdi. hemen kitaplarına göz gezdirdim. baya bir kitabı vardı. ''ulan fazla atıp tutmayayım bilmediğim konularda, zira kültürlü birine benziyor, ezer geçer'' diye düşündüm. üstünü değiştirmeye içeri gitti. arkasından izlerken gidişini kendime bir bira açtım. ikimize bir müzik ziyafeti çekmek için cd'lerini karıştırdım. duygusal mı hareketli mi acaba diye içimden geçirdim ve geceye dair olandan, duygusaldan yana kullandım tercihimi. hemen bağdaş kurup yere oturdum. biramı yudumladım. geldi. ''aa umut sandalyeye otursana. ne attın kendini yere'' dedi. ''yok iyi böyle'' diyerek kibarca refüze ettim. ''aa olur mu ya otur şu sandalyeye'' dedi. ''yok ya gerçekten rahatım ben'' dedim. ''yer çeker. oturma yere'' diye ısrar etmesiynen oturdum sandalyeye. ''almaz mısın bi bira?'' diye elimi siyah poşete daldırdım. ''yo hayır. uyuycam zaten birazdan'' dedi. gece hiç bitmesin istiyordum. o çekyatın açılma sesini duymaktansa ölürdüm daha iyi.... ''uyumayalım yea' diye çırpındım. biramı kafama dikerken tenekenin kenarından aktı. gülerek sildim, bu hareketim ona sevimli gelmiş olacak ki ''çok şapşalsın'' diyerek güldü. gün ''sevimli şapşal''ın ekmeğini yeme günüydü. iyice sakarlığa vurmak içincdliği ayağımla itti. cdliğin çok sallanıp devrilmemesi... iyi ki devrilmemesi... odaya devrilme gerginliğinin yayılması...

    bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. gel sana yatak yapalım'' dedi. çek yat sesini duydum. artık bir ölüden farkım yoktu. bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''herkes okulda zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''teşekkür ederim''' dedi. ''yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''iyi geceler'' dileyip çekip gitt. verdiği alt eşorfmanı ısrarla giymemek... boxerla yatağa girmek... geri dönmesini beklemek... gelmemesi...

    kalktım boxerla tuvalete çıktım. çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... yatak odasının kapısını zorladım... ''kırtle kırtle'' diye zorladım. kilitliydi. bu kadar mı ürkütmüştüm onu. sinir geldi, zorlamaya devam ettim. arkamda belirdi. ''napıyorsun umut ya kilitli kullanılmayan oda o'' dedi.. ''haa... ben benim oda sandıydım'' diyip yatağıma doğru gittim. uyudum. olmadı...


    **
    44 ...
  2. 7.
  3. umut sarıkaya'nın aşmış köşesidir..birkaç satır okuyup da yüzünde bir tebessüm oluşmayan büyük ihtimalle gülme kaslarını * aldırmıştır..komiktir ya..
    6 ...
  4. 37.
  5. "biz bu elemanı hep susup oturduğu için gizemli birisi falan sanıyorduk, meğerse malmış" gibi gülmekten öldüren hikayelere sahip, her ay en başından okunabilecek bir kitap.

    odasına girdiğimde yiğit bir şeyler karalıyordu, "rahatsız olma, sen işine bak" der gibi baktım, o da " e bi siktir git de işimize bakalım" der gibi baktı, bunun üzerine ben de "abi ayıp ediyorsun" diye bakmadım.
    6 ...
  6. 1.
  7. umut sarikaya nin penguen de ki isimdeyim gucumdeyim kosesinde,basindan gecenleri anlattigi* cok super bolum.ayni isimde kitabi da var,11 ytl*.zevkle okunasi.
    5 ...
  8. 13.
  9. kimsenin bulamadığı umut sarıkaya kitabıdır.
    satıyorum ulen 50 ytl. tertemizdir. 5 kere okudum ama yıpratmadım. neden yıpratmadın diye sorarsanız, 55 kere daha okumak için derim a dostlar.
    6 ...
  10. 60.
  11. Bir ömür ailemle yaşamak.

    Düşüncesi bile çok korkunç geliyordu. Her gün bu evde bir ıstırap gibiyken, bir ömür geçirmek, yavaş yavaş onlara benzemek. Ben akşam "televizyon karşısında uyuyacak adam değilim" diyordum kendi kendime. Kimse inanmazsa inanmasın ben şehir dışındaki bir üniversiteyi kazanacak, bu evden de bu mahalleden de bu şehirden de kurtulacaktım.

    Her gece yatarken hayaller kuruyordum. ilk yıl yurtta kalırdım, sonra bir eve çıkardım. Arkadaşlarım gelirdi eve. Çıkıp sabaha kadar sokaklarda gezerdik. Daha öncede söylediğim gibi o yıllarda aklım az çalıştığı için sadece bu iki şeyi hayal edebildim eve çıkınca; "arkadaşlarım gelir, gece sokakta gezeriz."

    ama bu kadarını hayal edebilmek bile güzeldi be. Bu düşünceler içerisinde benden beklenmeyecek üstün bir çalışma disipliniyle kendimi derslere verdim. Sürekli test çözüyor, bu büyük maratonda diğer öğrencilerle aramdaki farkı kapatmaya çalışıyordum. Onlar bir çalışıyorsa ben iki çalışıyordum.

    Annem babam gibi kanepede televizyon karşısında uyumamak için, onlara benzememek için çalışıyordum. Artık nasıl geldiysem öyle hazırlanmıştık sınava ki bütün şehir dışı tercihlerimi geçip çok az sayıda yazdığım istanbul içi tercihlerimden birini kazandım. Hem de eve çok yakın bir üniversiteyi.

    Üniversiteyi kazandığım gün yıkılmıştım.
    4 ...
  12. 31.
  13. sakızım düştü

    ''Basarsan alırsın ''lı ''koşu yoluma at ''lı klasik bir maçtı. Terden saçlarım birbirine yapışmış, boynumdaki kir çizgileri, güneşin altında başım zonklaya zonklaya oynuyordum.Takım olarak ise gerçekten rezil bir durumdaydık.O kadar kötü bi durumdaydık ki kalecimiz kendini bilmez bi şekilde sanki sol açık gibi topu alıp karşı takımın kalesine doğru artistik çalımlar eşliğinde ilerlediği bi anda topu kaytırmıştı ve onların ceza alanına doluşmuş tam kadro olarak bittigimizi resmileştiren golü izlemiştik.Karşı takımın oyuncusu bizim bomboş ceza alanımızı geçip boş kalemizin önünde topu ayağıyla sabitledi ve yere eğildi.Sonra kafası ile topu yavaşça sürdü kalemize doğru.Böyle bir gol, siz sevgili okurlarımın da bildiği gibi normal bir mahalle takımını dağıtmasına, golü yiyen takımın kaptanının topu tutup havaya rastgele degaj çekip uzaylamasına sebebiyet vermesine, ardından dikilen topun sahibinin aşağıdaki bayırda topun peşinden küfür ederek koşmasına ve maçın bitmesini sağlamasına rağmen biz maçı bitirmedik.Kaleye doğru gidip ''Ver lan eldivenleri ben geçicem kaleye.Sen bas! Kıran kırana oynuycaz'' diyerek ittim denyo kalecimizi.Tecrübeli bir file bekçisi gibi direğe yaslanarak taktikler veriyordum takımıma.Ama kimse beni dinlemiyordu. Umursamadım, bağırmaya devam ettim.Yavaş gelen bir aşırtmayı çift yumrukla bertaraf etmek isterken yanlışlıkla içeri aldım.Eski kalecimizle göz göze geldik.Çabuk hareket edip topu alıp sanki daha deminki salak ben değilmişim gibi millete ileri gitmesi için bağırarak degaj çektim ama ileri doğru gitmesi gereken top, ayağımın dışına gelerek sağ yanıma düştü.Zalim top, rakip takımın santraforunun önce göğsünde yumuşamış sonra da ayağının içinde yerini bulmuştu.Üzerime doğru şut çekmek için geliyordu.Her şey boka sarmıştı, belli ki bir mermi kıvamında gelecekti şut.Tırstım... Top resmen tsubasa nın yamuk topu gibi geliyordu.Üzerime zıplayarak kaçılmaya çalışırken götümün yanı ile baldırım arasına çarparak zıbarttı beni.Sanki topu tutmuş gibi oldum.Ama ceza sahamızdaki tehlike bitmemişti.Biraz zıbardığımdan reflesksel olarak hareket ettiğim için, biraz da benden başka kimse olmadıgı için topu ayağıma alarak şık hareketlerle ilerledim.Orta sahayı geçince ''oluyo lan'' diye düşünüp iyiden iyiye gaza geldim.Diziyordum resmen lavukları.Ama birden iki kişi girince dengemi kaybettim yan taraftaki tellere tutunup çalıma öyle devam ettim.Mücadele uzayınca yere düştüm yerde oturarak çalıma giriştim.Yine siz sevgili okurlarımın bildiği üzere yere oturarak yapılan mücadele , mücadelelerin en rezilidir, futbol tarihinin yüz karasıdır.Tam o sırada çocukluk arkadaşım, canyoldaşım, hemşerim, biricik dostum Namık'ı gördüm.Ben ağzım açık oturduğum yerden Namık'a bakarken top ayağımdan alındı ve yine golü yedik.Gol tanıdık, rezillik tanıdık ama Namık farklıydı.Adam çıkarıp hemen oyuna dahil olması ve takıma dahil olması ve takımı kurtarması gerekirdi normal şartlarda ama öyle yapmadı. Eleri cebinde öylece bizi büyük bi ciddiyetle izledi.Oyun en sonunda havaya dikilen degajla bitti, top bayıra gitti.Top sahibi bayıra ben Namık'ın yanına koştum.Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.Ne güzel kir pas içinde, itişe kakışa oynuyorduk, neydi bu temizlik, neydi bu mesafe tam anlayamamıştım.Garip bir şeyler oluyordu.Bana cebindeki kutudan bi sakız verdi.Karşılıklı konuşmadan çiğnedik bi müddet. ''Biz bugün köye gidiyoruz. Üç ay yokuz'' dedi.Sevgili dostlarım şimdi tam anlatabilir miyim bilmiyorum ama o gün ilk defa bişeylerin değişmesinin beni ne kadar korkuttuğunu anladım.Sanki hep öyle devam edecek sanarken, insanların bir takım kararlar alması, birden ciddi bir mesafe takınması çok koydu bana.En yakın arkadaşım çok yabancı geliyordu lan! '' iyiydik lan. Nereden çıktı bu köy'' demek istedim.Sonra anne baba ve kardeşi geldi.Bavulun bir ucundan tutup bayırdan aşşağıya doğru yürüdü gitti tertemiz yeni yıkanmış Namık.Arkasından bakakaldım.Boğazıma bir şeyler düğümlendi. Ağzımdaki sakızı biraz önüme tükürüp sakıza bir şut çektim sonra geriye doğru koşarak top sahibinin elindeki topa vurup düşürüp elime aldım, uzayladım.Top bayıra doğru gitsin istedim ama Namık ların terk edilmiş balkonuna düştü.Bayıra son bi kez baktım, arkasına bakmadan gidiyordu.S.keyim böyle hayatı dedim.
    Çok sonraları, dört yıl önce, yine böyle bi yaz, mühendisliği anlamsız bir şekilde, ortada hiçbir neden yokken bırakıp zağar gibi sokaklarda gezdiğim sıralarda aynı duyguyu yeniden hissettim.Kız arkadaşımla Beşiktaş'taki çay bahçesinde oturuyorduk.Namık ciddiyeti vardı suratında.Ben '' Bi çay daha içer misin'' diyecekken söze girdi ve ''Ben geleceğimi düşünmek zorundayım Umut.Kusura bakma'' dedi. ''iyiydik lan'' demek istedim diyemedim.Gidişini izledim. ''Artık kaşar oldum, bi daha hissetmem'' derken bu sefer asker ocağına sigarayı bırakmaya çalıştığım sıralarda yakaladı beni duygu.Telefondaki ses çok ciddiydi bu sefer. ''iyiydik lan''diyebildim bu sefer.Telefonu kapattım.Ağladım, çok ağladım.Ağlarken sakızım ağzımdan düştü.Ben hiç çok ciddi kararlar alamadım, karar alanlara arkadan baktım.
    4 ...
  14. 8.
  15. 2 farklı ilde, 9 farklı kitapçıda bulamadığım kitaptır. baskısı tükenmiş olup, yeniden basılması beklenmekteymiş. bekliyoruz.
    4 ...
  16. 18.
  17. iki alakasız duyguyu bir yazı içinde yaşatan, güldürürken zıçırtan umut sarıkaya'nın nasıl bir hayvan olduğunu ispat eden muhteşem köşe. öyle müthiş ki bu adamın yazdıkları... off aman gideyim de üçüncü cilde başlayayım.
    4 ...
  18. 10.
  19. benim de soyleyeceklerim var
    en sivri dilli dediginizden daha keskin
    en sofudan daha dindarca laflar
    en solcu degil,
    yeni dunya nın da batısında dusunceler bunlar
    ama soylemicem iste.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük