bağdat caddesi'nde bir cafede oturan memur çocuğunun kısa bir süre aklından geçirdiği düşüncedir. lakin benliğini unutmuş ve kendini kaptırmıştır. artık çok geçtir. o, artık bir memur çocuğu değildir. babasından utanabilecek kadar küçülebilir. pahalı mekanlar işte böyle bir virüstür insan hayatında.
tarih: hatırlamak istenmeyen zaman.
yer: bir cafe.
saat: 20:00
ortamda herkesin canı sıkılmaktadır. yapacak bir şey olmaması gibi rutin olan hayata biraz olsun renk katmak istenir ancak yapacak bir şey bulunamaz bir türlü... o sırada arkadaşlardan birinin fikri gelir;
- bari buradan çıkalım bi yerlere gidelim...
+ nereye gidicez? taksim? geçen gün gittik... ortaköy, beşiktaş? ööf... sıkıcı her şey olum siktir et...
- türkü bara gidelim?! (o kadar ciddi ki, o kadar olur!)
bu fikri duyduktan sonra ortamda bulunan herkes başını kaldırıp bunu söyleyen cin fikirliye bakar...
- hee amk niye gitmiyoruz ki? hayatında hiç gittin mi olum türkü bara?
+ hayır gitmedik de, niye gidelim? durup dururken?
- olum işte canımız sıkılıyo, gidelim değişiklik olur, piyasa görürüz?
ortamda bulunan kızlar da ısrar edince onaylamak zorunda kalındı ve yola çıkıldı... yol boyunca da cin fikirli arkadaşın "benim bildiğim bi yer var on numara olum çok eğlencez laan" sesleri duyuldu arabada...
yer: türkü bar.
saat: 21:30 suları (hep bunu demek istemiştim)
dışarıdan bakıldığında bir pavyondan çok daha betermiş gibi görünen ışıklı bir mekan. kapıdan girer girmez içeride bulunan amcaların, teyzelerin(bak teyze diyorum yaş farkını sen düşün), çalışanların ve sahnedeki kadın olamamış erkek bozmasının gözü bize döndü. daha girer girmez usta! kokumuz yayıldı içeri zahar...
neyse garsonlardan birisi hemen bizi bir yere oturttu. ama oturttuğu yer tam sahnenin önü ve mekanın tam ortası. çift katlı olan mekanımızın üst katında bir sürü bıyıklı amca ve mini etekli teyzeler oturmakta. alt kat biraz daha gençlere yönelik. genç dediğimde 30-40 yaş arası insanlar... siparişler verildi. etrafa salak salak bakma durumları ilk içkiler içildikten sonra biraz olsun yerini rahatlamaya bıraktı, taa ki sahnede şarkı söyleyen kadın olamamış erkek bozuntusunun beni elimden tutup halaya katmasına kadar...
ne olduğunu anlayamadan kendimi halayda buluşum, o halayı çekerken sarıldığım insanların tipleri, çalan müzik, üst katta oturan amcaların alkış ve böğürme sesleri, karşımda şaşkın gözlerle beni izleyen tuğçe(o zamanlar hoşlanılan kız)... oturup ağlasam yeridir sözlük. öyle bir ortam ki, otur ağla... ama biz ne yaptık? oturup ağlamadık... aksine halaya katılanlar oldu bizim ortamdan...(bunlardan ilki tuğçe oldu ki zaten o andan sonra bu kızdan bi bok olmayacağını anladım)
sonra halay bitti, yerimize geçtik. tabi geçmeden önce sahnedeki bayansı erkek bana teşekkür etti, ortamı şenlendirdiğim için... neyse geçtim yerime, oturdum. içkimden uzun bir yudum alıp türkü bar fikrini ortaya atan cin fikire sordum;
- biz ne yapıyoruz?
bu sorudan sonra herkesin aklı başına geldi ve ortamı terk ettik.
ne olduğunu anlamadan kadınların altın gününün ortasında kaldığım an. nasıl kaldığımı sormayın çok uzun bir hikaye. evet, işte o an şöyle bir etrafa bakındım ve "noluyor lan, ne işim var burada benim ?" dedikten sonra tam gaz dışarı çıktım ve o günden sonra evrenin varoluşunu sorgulamaya başladım.
düğüne gidilen, o ortama ayak basılan ilk andır. başlığa uysun diye dedim, yoksa düğünde her an aklından geçiriyor "insan benim burada ne işim var" diye.
okula gittiğim her gün bunu sorguluyordum. paşa paşa gitmek zorunda kaldığın, lanet insanlara katlanmak zorunda kaldığın ortamlarda bu soruyu kendine sormak can yakıyor.
Aslında kafama esip gittiğim çoğu yer diyebilirim sonrasında hiç pişman olmuyorum gezmeyi çok seviyorum özlellikle istanbul çevresinde genellikle bankkartın araba kiralamak için bir kampanyası var onu kullanıyorum daha avantajlı oluyor benim için ya.
20 yaşında üniversite öğrencisi çıtır bir kızın, 48 yaşında tekel bayisi sahibi bir adamla yaşadığı andır.
bu arkadaşım, vakti zamanında Bana itiraf etmişti:
"Ben buraya okumaya geldim. Ama hayat, bu ayının yanına sürükledi beni. Ailem para göndermedi. Garson olarak işe girdim, daha ilk gün patron asıldı!
Sinirlerim bozuldu. istifa ettim.
Birgün sigara alırken kartım onay vermedi. Ek kredi kartın Limiti dolmuş.
Ardından bu abi, veresiye teklif etti. Sonra verirsin, listeye yazarım dedi.
Offf Aman yaaa daha sonrası boşver.
Defalarca kendime sordum zaten:
Dünya için sorduğum soru. Gerçekleşmeyen hayallerim var. istemediğim bölümlere, sevmeyeceğim işlere, hoşlanmayacağım kadınlara, saçma geyik muhabbetlerine, bir sürü saçmalığa maruz kalıyorum. Az sonra evden çıkacağım yine sürüsüyle anlamsızlık, saçmalık, gereksizlik, boşluk canımı sıkıp ruhumu yiyecek. Neden bu saçmalık yığınında boğulmam gerektiğini anlayamıyorum.
iş arıyordum bir mutfağa girdim. Potansiyeli müthiş düşük kıt bir kız vardı. Bana işi o gösteriyordu ama iş ahlakı, disiplin, el hızı, pratiklik, iş bitiricilik, problem çözücülük her şeyde sıfır bir kızdı. Bir gün baktım sipariş geldi ve buzdolabı poşetini açtı içine marul ve sezar sos koyup çalkaladı be tabağa döktü. Onu gördüğümde benim burda bu embesillerin içinde ne işim var amk diyip bir hafta sonra çıkmıştım.
üniversitede bir grup arkadaş toplanmışlar eve çıkacaklar. ama aralarından bir tanesi karadenizli ve ailesi ogullarının eve çıkmasını istemiyor. ben içlerinden sadece ya birini belki ikisini tanıyorum.diğerleriyle alakam yok...5 kişi bir de karadenizli 6 kişi olacaklar. bu karadenizli diyor ki gelin beni babamdan isteyin,ikna edin bizimkileri hep beraber ever çıkak ,ortam olur bilmem ney. güya uşakların kafalar uyuyor. tek engel bu aile. aslında bu nasil bir hikaye böyle. böyle saçmalık mı olur amk? işte türkiye olunca oluyor. neyse bunlardan biri beni buldu böyleyken böyle sende gel diye. dedim ben niye geliyorum? ben eve çıkmayacam ki? ben ne alaka? ....ne kadar kalabalık olursak o kadar iyi işte amcanın ağzından girip burnundan çıkarız şu bu dediler beni de kafaladılar...toplamda 9 kişi vardık amcanın evine. lan adamlar bildiğiniz çiçek baklava çikolata almışlar...aynı kız isteme merasimi amk...ama yurttan öğrenci evine çıkacak adam istiyorlar.... kapıyı çaldık bizim eleman bizi içeri buyu etti baba bunlar arkadaşlarım dedi ...ve bizi karadenizli amca aksanı ve ahiret sorularıyla başbaşa bıraktı. amca bütün gbtmiizi çok seri yaptı zaten....aramızda bir tane kürt vardı ha onu da hiç sevmam ama misafurdur dedi....bu arada girişte benim gözlerime kapanın arkasında 3 4 telis fındık içi ilişti. dedim herhalde fındık yetiştiriyollar....neyse uzadıkca uzadı amcanın sorular bitince bizimkiler allahın emri peygamberin kavliyle konuya girdi ve amcanın içinden tarlası yanmış anksiyeteli bir türk kezbanı çıktı bir anda... eleman bir yandan babasını sakinleştirmeye çalışıyor ötekiler bir yandan. bende ise ışıklar yanıp yanıp sönüyor neredeyiz biz napıyoruz derdimiz ne? derken amca kurtuldu ve fındık dolu telislere doğru koştu. ve bizi fındık yağmuruna tutmaya başladı...ulan acıtıyor da mermi gibi atıyor manyak...neyse bizi fındıklarla evin kapısına döktü. ayakkabılarımızı aldık giymeden kaçmaya başladık kaçarken de arkamızdan fındık atıp bağırıyor " bilmem neyun usaklari findik yiyun heee oglumu eve cikaracayimuslar..." boyle bir ortamdir.halen bu surreal ortamda ne isim vardi diye animsadikca sorgularim....
Sabahın köründe ofise geldim,
Bir yandan kahve, bir yandan kod yazdım.
Birden düşündüm; "Benim burada ne işim var?"
Kısa cevabı: Maaş gününü bekliyorum galiba!
Toplantılar, bitmeyen projeler,
Hepsi havada uçuşan dosyalar.
Sanırım sırf kahve bedava diye buradayım!
Bir de şu meşhur cuma pizzaları var.
En azından patronlar şaka yapmıyor,
Onlar ciddi ciddi bizimle çalışıyor.
Peki ben? işte buradayım,
Belki de sadece internet kesintisi yaşamıyorum.