Yaz aylarında postmodernizmin okunamayacağını kanıtlayan kitap. Haftada 2 kitap bitirirken aylarca elde kalıp insanı kendinden soğutan duruma yol açar.Ağır kitap.
Ciddi bir araştırmanın ürünü olan tarih hakkında bol bol bilgi vermekle birlikte kurmaca olduğunu unutmamak gerektiğine inandığım Okuduklarım arasında en iyi orhan pamuk romanıdır.
ince dokumuştur.
Sırf orhan pamuk u sevmediği için almayanlara gülüyorum.
Tavsiye ise şudur iki nokta üst üste
Okumadan önce konuyu araştırın. Yanınıza minik bir defter kalem alıp not edin.
Dopdolu bir kitaptır.
19. yy minyatür sanatını ve nakkaşlık mesleğini ayrıntılarıyla gözler önüne döken, bu mistik fon üstüne resmettiği sürükleyici hikayesiyle okurda çalkantılı duygular uyandıran orhan pamuk romanı.
belirteç: on beş yıl sonra tekrar okununca bambaşka tadlar alınıyormuş. tekrar tekrar okuyun.
Orhan Pamuk eşyayı konuşturur bu romanında. Bence en güzeli de ağacın kendisini anlattığı kısım. Ağaç, frenk Ressamların ağaçları çok iyi çizdiğini ve bu resimlerdeki bir ağacı onbinlerce Ağaçlık bir ormanda bile rahatça bulabileceğinizi söyler. Ancak ağacın istediği bu tarz bir ölümsüz yaşam değildir; aksine o kendisi olmak değil bütün ağaçların kendine benzemesini ister. Tıpkı hayallerindeki ağaç figürünü kağıda her seferinde tıpa tıp aynı aktaran Osmanlı nakkaşları gibi. işte bu isteğini de şu muhteşem cümleyle dile getirir:
"ben bir ağacın kendisi değil manası olmak istiyorum."
ilk orhan pamuk deneyimim idi. aslında pek de deneyemedim, çünkü bitiremedim. 3-5 de değil, 50nci sayfaya kadar kendimi zorlamama rağmen konu içine çekmedi beni, merak uyandırmadı, yeterince akıcı değildi, olmadı işte ya. dan brown'cular, adam fawer'cılar falan hiç bulaşmasın bence.
not: bitirememek değil de 14 yıl önce yazılmış bir o.p. kitabını bu yaşıma kadar okuma girişiminde bulunmamak utanç verici.
diğer kitaplarında (mesela yeni hayat, kara kitap) karakter çözümlemelerine çokça yer verirken sıkmayan Orhan Pamuk, benim adım kırmızı kitabında gereksiz fazla ayrıntıya girerek sıkar. dolayısıyla orhan pamuk'un diğer kitaplarından daha iyi olmayan kitabıdır. ama iyidir yine konusu, kurgusu.
kitabın sonunda ben şeküre bölümünde, şeküre' nin hayatı boyunca iki tür resmin çizilmesini gizli gizli istediğini belirtiyordu.
1) " kendi resmimin yapılmasını isterdim" paragrafında, yaşlılığını yaşadığı o dönemde, " yüzümün gençken çizilmesini isterdim" diyordu,
2) " mutluluğun resmi yapılsın isterdim" şeklindeki paragrafta; bir annenin küçük çocuğunu emzirirken, büyük çocuğu ile göz göze gelmesi ve o anın resmedilmesi mutluluk, diyordu.
bu müthişti. olay budur. ve kitapta çokça müthiş şey var.
" eğer birisi kalbine, o sevdiği yüzü nakşettiyse eğer; dünya halen onun evidir."
orhan pamuk'un kurgusu en iyi romanlarından biridir. osmanlı dönemindeki nakkaşları anlatan hikayede, okuyucuyu hayal alemine sürükleyen masalsı bir anlatım vardır.
yazarın diğer kitaplarında pek bulamadığım sürükleyici hikayesiyle, sadece karakterlerin değil, her türlü objenin dile geldiği okumaya değer kitaptır.
her şeyin romanı diyebilirim. aşkı, öfkeyi, anneliği, merakı, bilgiyi, dönem şartlarını adeta yaşatarak iyi sentez yapıp bunu aklında imgelediği her nesne ve karakterle okuyucuya aktaran orhan pamuk' un çok iyi bir eseri.
nesne yada karakterlerin ağzından ilerleyen bir roman olması orahan pamukun zeki olduğunun kanıtıdır.düşük cümleler olsada roman kendini okuturur. okunması gereken kitaptır kanımca.