Yine boktan bir gün. Kahvemi içiyordum ki, içeriye bir müşteri girdi. Kafamı telefondan kaldırıp, ne hakkında bilgi öğrenmek istediğini sordum.
- buyrun, hoşgeldiniz.
+ hoşbulduk.
- nasıl yardımcı olabilirim?
+ beni tanımadın sanırım.
O an bu soruyu alan herkes gibi başımı yavaşça, 30 derecelik bir açı ile sağ tarafa çevirip, şaşkınlık ile birlikte yanıtladım.
- çıkaramadım beyfendi.
Çıkaramamış olmama bozulmuş olacak ki, yüzü birden düşüverdi. Ama pişkinlik yapma zorunluluğu hissetmiş olacak ki, devam etti:
- hayret vallahi, hiç televizyon izlemiyor musun?
+ mümkün olduğunca izlememeye özen gösteriyorum.
Yanındaki kadına dönüp "televizyon izlemiyormuş ama. O yüzden. Eheh." Gibisinden bir şeyler söyledi. Adam girdiği andan itibaren iş yerine, ürün bilgisi ve neye ihtiyaç duyulduğu haricinde her şeyi konuştuk. "Neyse biz bir ara tekrar geliriz. izzet ben, izzet Yıldızhan. Gelene kadar da beni tanı, tanı ki alışveriş yapayım. Hehe" diyerek çıkıverdi mağazadan.
Çok bir şey kaybetmemenin verdiği normalite ile başımı telefona eğdim, kahvemden bir yudum daha alıp bu entryi girdim.
izzet Yıldızhan. Adam türkücüymüş.
Ne kadar ünlü olabilir?
Evin kapısını çalsa, kapıyı açmam.