aslında "beni hiç bırakma diyen sevgilinin siktir olup gitmesi" olacaktı başlık ama malum karakter meselesi. yetkililere sesleniyoruz, bu duruma bir son versinler. evde çoluk çocuk perişan.
sevgilinin alengirik atraksiyonlarından yalnızca biri.
yavru köpek gibi o bakışlarını masumca size çevirip "beni hep sev olur mu?" diyen adam ertesi gün gelir "beni hiç bırakma aşşşkımmmm" der. bu lafların ardından ve bağlanma enerjiniz maksimum seviyedeyken bırakmak pek kolay değildir zaten. ama o sizin yerinize sözünü yer, kapı da açık, arkasını döner çıkar. buharlaşır, yok olur.
beni hiç bırakma demiş, seni hiç bırakmıcam, bırakırsam top oliim, sürüm sürüm sürüneyim, büzüm büzüm büzüleyim dememiş ki... belliki dengesiz birini sevmişsin sevgili şikayet eden arkadaşım, ama hangimiz dengeliyiz ki zaten, hayır ne bekliyordun sevgili dediğin insandan. sevgili dediğin iki güzel gün iki sene gözyaşı hayalkırıklığı değil mi zaten, boşversene allasen..
tanım:gerçekleşmesi olası, muhtemel gerzek kız eylemidir.
aslında ne istediğini bilmemekten alakasız gayet bilinçli ve kurgulanmış bir geçerli ayrılık gerekçesi oluşturma durumudur. bizzat başıma geldiği için boşa atıp tutmayacagım. şöyle ki kahramanımız yeni çıtır bir hatun bulur, aşık olur bilmem ne ama bunu aldatma şeklinde ayrılma gerekçesi olarak gösteremez. karakter meselesi bir yerde. yavaş yavaş ''seni seviyorum ama zor günler geçiriyorum'' mesajları vermeye başlar. sonra patt depresyona girer. bu erkeklerin en geçerli sebebidir son zamanlarda. iş bulamadım, atanamadım, aile baskısı, parasızlık ayrılmamız lazım yapamıyorum. sen öyle san. üç beş gün sonra çıtır hatun yaralarını sarar.
şaşırtmamalıdır. beni hiç bırakma cümlesinin içinde bile benciliği vardır sevgilinin. bunu söyleyenlerden korkun derim ben, bir gün gelip sizi kesinlikle terk edecektir.
nedense sonuc olarak betimlemek gerekirse carl sandburg'un duvarcının aşkı şiirini getiren olgudur. terk edenin belki günahi vardir ama terk edilen kişinin hiç mi sucu yoktur?
hele ki bu mevzuatta allah bilir nasıl canından bezdirmiştir. insanoğlu bu taştan mamul değildir ki. bu olgulari da gözönünde bulunması gerekir.
aziz nesin'in aşkım dinimdir kitabinda bir cümle geciyordu. hangi hikaye idi. mutluluk bir kelekebektir ama elimizle tuttuk veonu beraber öldürdük gibi.
muhakkak geçerli bir bahanesi vardır.
bir film vardı adını hatırlamıyorum.çocuk babasına ''artık senle görüşmek istemiyorum; annemle daha mutluyum'' gibi bir cümle kuruyordu.halbuki çocuk babasını çok seviyordu ancak ölümcül bir hastalığı vardı ve bunu babasından gizliyordu.işte bu yüzden kendini soğutuyordu babasından.
ya o hiç bırakmam diyen sevdiceğin de başına böyle bir durum gelmişsse ve o yüzden terketmişse?! ya onun o hastalıklı halini görmemizi istemiyorsa?! ya what if god was one of us ise ?! *
deli gibi bir pişmanlık bırakır geride.
onu yitirmemek için yapılan tüm fedakarlıklar, gözünüze aptallık gibi görünmeye başlar.
kimseye açamadığınız yüreğinizin kuytularını ona göstermiş olmak, onun gidişinin hainliğini daha da belirginleştirir.
seni hiç bırakmam diyenin gitmesi kadar acı değildir yine de.
her şeyin yalan olduğunun göstergesidir, ya da terkedenin aslında yanlış tanındığının... inanmamak gerekir kesinlikle bu sözlere. her şeye, tüm aşkınıza rağmen gitmişse zaten kendi bileceği iştir.
"beni hiç bırakma" diyerek aslında "beni hiç bırakma ki, ben kendimi tutamıyorum, boş yere sağa sola vurdurmayım" diyen sevgilidir. vurdurmuş mudur? hemde nasıl.