nietzsche burada; anın önemini aşırı derecede romantik bir üslûpla anlatır ve hayatın doyasıya yaşamaya dair bir uyarı olarak anlaşılmasını ister. bunun dışında hayatın tekrar dönüp yaşanacakmış düşüncesinin elle tutulabilir bir yanının olmadığı gibi ,metafizik bir iddaa olarak havada kalmaktadır.
Nietzsche'nin öne sürdüğü teori. Silvaplana gölündeki piramitle bu düşünceye ulaşır. Albert Camus'de gördüğümüz sisifos mitosuna dair bir esindir bu. sisifos Tanrılar tarafından sürekli aşağı yuvarlanacak bir kayayı tepeye itmekle cezalandırılır. Yani olan şey hep aynıdır. Camus bu duruma bakınca "Absürd" kavramına ulaşır. Nietzsche bu "olumsuz" duruma bakarken bile hayatı olumlamaktan vazgeçmez.
Evrende hiçbir şeyin bir defalığına ortaya çıkmadığı, geçmişte bir çok kez ortaya çıkmış sonsuz sayıda olayın, gelecekte de tüm ayrıntılarıyla ve aynı düzen içinde yeniden ortaya çıkacağı, evrende birtakım dairesel, döngüsel süreçlerin söz konusu olduğu, bu süreçlerin, mevsimlerde, gündüz-gece, doğum-ölüm, büyüme- çürüme örneklerinde olduğu gibi, aynen tekrarlandığı, bir kaostan doğan evrenin yeniden doğacak şekilde kaosa gideceği inancı veya kozmolojik idesi. Oldukça eski çağlara geri giden ebedi dönüş inancı, Platon’da bir ruh göçü öğretisi olarak ortaya çıkmış ve o, bu çerçeve içinde, ölen insanların ruhlarının başka bedenlere girerek yeniden doğduklarını, iyi ya da kötü ruhların yazgılarını aynen yaşadıklarını söylemiştir. Aynı anlayış, Aristoteles’te, dünyanın, yıldız hareketleri gibi, düzenli olarak ıslaklık ve kuruluk dönemlerinden, insanlığın da gelişme ve çöküş çağlarından geçtiği görüşü şeklinde ortaya çıkar. Dünya düzeninin yekpare, biricik ve bir amaca yönelmiş olduğunu söyleyen felsefi ve dini öğretilere karşıt bir öğreti olan ebedi dönüş anlayışının modern çağdaki en önemli temsilcisi, Friedrich Nietzsche’dir. Onda nihilizm problemi ve dolayısıyla, üstün insan ve amor fati kavramıyla ilişkili olarak gündeme gelen ebedi dönüş düşüncesi, değerleri yeniden değerleme, kendimize yönelik bir değerlendirme, kendimizi tanıma ve kendimizin üstesinden gelme imkanları sunan bir etik düzen olma niteliği taşır. Buna göre, onda ebedi dönüş düşüncesi, zamanın akıp gitmekte olan sonsuz hareketinin varoluş deneyimine işaret eder. Bu anlamda zaman, yalnızca geçmiş ve geleceğin çizgiselliği bağlamında deneyimlenmez. Zamanın boyutları, temelde birbirleriyle bağlantılı olarak ve anın dramatik gerçekleşmesi bağlamında yaşanır. Ebedi dönüş deneyimiyle, insanlar yaşamın trajik özelliğinden kurtulmaya çalışmaktan vazgeçip, hayatı olumlamayı öğrenirler. Dolayısıyla, ebedi dönüş düşüncesi, onda “ erişilebilecek en yüksek olumlama ilkesi” olarak ortaya çıkar. Ebedi dönüş düşüncesinin, felsefesinde, hem kozmolojik, hem fiziki bir öğreti, hem de benliğin dönüştürülmesi anlamında etik bir düzen olma işlevi gördüğü Nietzsche’de, kozmolojik bir öğreti olarak ebedi dönüş, geçmiş zamanın sonsuzluğuna işaret eder ve evrenin bir denge durumunun olduğu, oluşun nihai bir durumunun, bir amacının bulunduğu düşüncelerine yönelik bir eleştiri diye sunulur. Bu anlamda ebedi dönüş, sürekli bir oluşa işaret eder ve Nietzsche’yi, oluşun yadsındığı, hayatın suç nosyonu ile bağlandığı metafizik düşünce geleneğinden ayırmaya yarar. Kozmolojik bir düşünceye ek olarak etik bir teori olarak da ele alınabilen ebedi dönüş, bir yandan, insanın tüm yapıp etmelerinin iyinin ve kötünün ötesinde onaylanmasına işaret ederken, bir yandan da benliğin dönüştürülmesinin imkanlarını hazırlar. Şöyle ki, benliğimiz ve eylemlerimiz birbirlerinden ayrılamıyor, eylemlerimiz de karakterimizi ifade ediyorsa, ebedi dönüş düzeni içerisinde , kendimizi sonsuza dek yineleyeceğimiz anlamına gelir. Bu yineleme, eğer kendimizden, yani eylemlerimizden memnun isek, bizim için, elbette olumlu bir anlama sahiptir. O, eylemlerimizin, niyetlerimizin onları sonsuza dek tekrarlamayı istememizi sağlayacak bir soyluluğa ve büyüklüğe sahip olması durumunda memnuniyet verici olacağına işaret eder. Fakat eğer, eylemlerimizden, kendimizden memnun değilsek, ebedi dönüş düzeni içinde hoşnut olmadığımız benliğimiz ve eylemlerimizin sonsuza dek tekrarlanacağını da unutmamamız gerekiyor. işte ebedi dönüş düşüncesi bu noktada, hoşnut olmadığımız eylemlerimizi terk etmemizin, yani kendimizi dönüştürebilmemizin itici gücünü oluşturur. Bayağı yanlarımızın üstesinden gelmeye yönelik bir yoğun çaba içine girmemiz, yani kendi kendimizi alt etmemiz, ancak bu şekilde söz konusu olabilir. Ebedi dönüş işte bu noktadan itibaren kapalı bir döngü olmaktan çıkar ve geleceğe yönelik bir açıklığı ifade etmeye başlar.
Nietsche'nin öne sürdüğü bir kavram. Silvaplana Gölü'nde bulunan piramit görünümlü bir kayadan alır bu ilhamı. Nietzsche'nin günlükleri türkçeye tercüme edilmediğinden bu konudaki net fikirlerini bilemiyoruz. yalnız iş bankası yayınlarından Julian Young'un kaleme aldığı kallavi biyografide Nietzsche'nin "Bengi dönüş" kavramını günlüklerine not alırken bir hakikat değil, tartışılması için bir önerme olduğu bilgisini ediniriz. Karl Jaspers'ın "Nietzsche nasıl felsefe yapıyordu" adlı "düşünsel biyografi" metni de farklı bir yöne bakar; neden "Ebedi" kelimesi kullanılır? Jaspers bununla ilgili olarak Kiekergard'ın "Ebedi" kavramını ele alır.
“Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı her sevinç her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek – ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile yeniden ve yeniden başaşağı çevrilecek!”