öncelikle şu müzikle giriş yapmak istiyorum, bu oyunu izleyen herkes o anlarını tekrar yaşayacaktır. umut ve umutsuzluğun sırt sırta verdiği bir oyundu bu. ikinci kez gidip izlediğim ve bundan memnuniyet duymadığım bir oyundu.
Memnunluk hissetmeyişimin temel nedeni, ilk izlediğinizde sözcükler çok büyülü ve etkileyici geliyor. Oyunculara ve yeteneklerine hayran kalıyorsunuz. Sahneler, müzikler beklenmedik hareketler ruhunuzu ya da duygularınızı alaşağı edebiliyor. bu sefer yaşamadım onu ve bazı doğaçlamalar değişiklikler gözünüze çarptığında o özgün ilk günkü izlediğiniz tadı bulamıyorsunuz.
oyuncular harikaydı tabi ama ikinci hayal kırıklığımı da orda yaşadım.bazı insanlar sadece sahnede tanınmalı. gerçek kişilik beklentinin çok altında kalabiliyor. bu da oyuncuya karşı olan duygularınızı zedeliyor ve çöküntü yaratıyor.
Ve siz hep bazı şeyleri ödemek zorunda kalıyorsunuz. kurduğunuz hayallerin bedelini ödemek. ayrı kalışların, hataların, ihmalkarlığın, vefasızlığın, borçlu kalışın, yokluğun, mutluluğun. her şeyin bir bedeli var mıdır tartışılır.
fena oyun değil ama yer yer dikkat dağıtan ayaklı mikrofonda konuşulan şarkı söylenen sahneler var. komik mi evet, hüzünlü mü evet, devrimci aşk gazetesini satan kız süper mi *, galiba evet.*.
ankara devlet tiyatrosunun bulgar bir yönetmen ile birlikte çalıştığı son derece keyifli oyunu.
küçük tiyatronun o eşsiz sahnesinde izlemek de tam bir şans.
oyun hem düz seyirci için hem de tiyatronun arka mutfağını bilenler için tam bir seyirlik.
ancak oyun içinde oyunlar, oyun içinde oyuna getirmeler, oyun içinde prova sahneleri bazı insanları aşırı yorabiliyor.
bedelini ödeyerek gerçeği satın alamazsınız.
sanat yalancıdır.
hayat gerçek.
hayatını yalanlar üzerine kurmaya kalkarsan elinde sadece yalan kalır.
Az önce çıktığım,olcay kavuzlunun oyunculuğu olsun,müzikler olsun,dans olsun,vazo(!) olsun tam anlamıyla beni benden almış oyun.bir çok duyguyu size yasatan bi oyun.ben bunca zaman bir tiyatro oyunundan bu hissi almayı bekliyormuşum..