içinde bıraktığı tortulardan müzdarip, aşkın sevişgen hallerinden henüz elini eteğini çekmiş, sevgilisinin içinde bıraktığı acı tatlı tadı güneşte henüz kurutamamış ve son pişmanlıkla yaz mevsimini çoktan geçirmiş bir mülteci.
bazı lekeler geçmez.. misal; elizabeth sırasında bilgisayar ekranında beliren çıplak şekillerle zihinsel derinliklerine şuh uyarılar gönderen bir ergenin, zamanla yarıştığı bu anda içeriye destursuzca dalan ebeveynine yakalanmamak için son damlalarını pantolonuna bırakması ve akabinde kuruyarak tuzlu beyaz bir leke oluşturmasının ruhunda bıraktığı leke... veyahut; bir kadının malum sinirli ve agresif dönemininde kendini çok özgür hissettiği ve yanına çanta almadığı bir zamanda, beyaz pantolunun merkezinden çıkan kırmızı petrol'ün onu zenginleştirmesi ve etraftan parmakla gösterilerek alay edilmesi bahtsızlığının, onu artık beyaza karşı önyarıgılı yapması gibi...ama bir leke var ki;
+ ama ben seni hala içimden atamadım ki!
işte bu lekenin tedavisi yok. içinden atılacak gibi değil ki!
sana bıraktığım neşeli ve hüzünlü yağmurlar vajinal sıcaklığında buharlaşırken, sende bıraktığım tortu'yu da götürmek isterdim. bazı şeyler istesen de olmuyor bilirsin. ama bi' hal çaresi de vardır.
panzehir, zehir sevdalar; sağ yanım ve sol yanımda benim.
