gün içindeki seyrek telefon görüşmelerimizde söylemişti yorgun olduğunu..
eve gider gitmez uyuyacağım. demişti..
benden bir saat erken çıkıyordu işten bu hafta. ve ben eve gittiğimde uyuyor olacaktı. içim kıpır kıpırdı bugün. mesainin bitmesini iple çekiyor. evime girip kendimi onun yanına bırakacağım anı iple çekiyordum. askerde şafağı bu kadar beklememiştim.
saat 16.00
saat 17.00
saat 18.00 oldu ama bir türlü
saat 19.00 olamadı dakikalar geçmek bilmiyordu. bekliyordum ya bana inat yavaşlamıştı, daha bir yavaş geçiyordu dakikalar. hep beklemiştim zaten çocukluktan beri.. ilişkimizin bir çok dönemi bir şeyleri beklemekle geçmiş, mutlu sona binbir güçlüğü aşıp ulaşmıştık.. şimdi de saatin dolmasını bekliyordum.
ve o an geldi. çıktım işten. sevdiceğime... hanımıma... her şeyime gidiyordum işte sonunda. attım kendimi arabama.. onu düşünerek yola koyuldum.
trafik sıkışıktı. normalde olmazdı böyle gayet açık bir yol sakin bir yolculuk olurdu eve dönüşlerim. kaza oldu sanırım diye düşünürken zaten sıkışık olan trafiği bir bıçak gibi yarmaya çalışan ambulansın sesi yankılandı kulaklarımda. hiç sevmezdim bu sesi. her duyduğumda içim bir kötü olur dua etmeye başlardım. içinde ki hasta için. ses kısılarak uzaklaştı ağır ağır da olsa yoluma devam etmiş. eşimin evde masaya bıraktığı akşama gelirken almamı istediği eksiklerin olduğu listeyi de tamamlayıp evimize ulaşmıştım en sonunda.
kapıya yaklaştıkça mutluluğum kat kat artıyordu. anahtarı sessizce yerleştirdim kilide çelik kapıyı sessizce kendime çekerek açtım. ses çıkarmaması için. zaten yorgun olduğu için uyansın istemedim sevdiceğim uyuyorsa. parmak ucunda içeri girdim, elimdekileri mutfağa götürüp dolaba yerleştirdim. sonra odamıza doğru yöneldim. yatak bozulmamıştı. sağa sola bakındım çantası da yoktu. sanırım bir işi çıktı diye düşündüm. aradım. telefonu çalıyordu ama açan yoktu.
telefonda tanımadığım bir ses.. ömrüm boyunca unutamayacağım o ses.. titrek bir tonda alo dedi... arka fondan gelen sesler bir hengame olduğunu gösteriyordu.
doktor arif yılmaz acilen ameliyat haneye...
-kimsiniz? diyebilmiştim.
+ben hemşire sunay..
-yağmur nerde? neden siz açtınız telefonu? cevap verin.
korkmuştum. kalp atışlarım göğüs kafesimi kırıp dışarı çıkmaya çalışıyordu..
+beyfendi önce sakin olun ve bir yere oturun, dedi ses
-nasıl sakin olayım ona bir şey mi oldu? söyleyin lütfen neresi orası...
Sonrasında trafik kazası.... ameliyat... kanama... ve bir hastane ismi duydum söylediklerinin arasında.
göz yaşları içinde çıktım evden. Dudaklarımda dua..
"allah'ım alma onu benden" diye dua ediyordum.
"allah'ım ona bir şey olmasın.. lütfen.."
hastanedeydim. acil servis kısmında koşarak girdim. ameliyathane kapısının önüne geldiğimde doktor dışarı çıkıyordu.
+o nasıl? dedim...
gözlerimin içine baktı...
-metin ol yavrum dedi... iç kanamayı durduramadık, ikisinide kaybettik...
beynimden vurulmuştum.
+ikisini mi? diyebildim.
-evet dedi doktor eşiniz hamileymiş...
dünya karardı. hastane başıma yıkıldı.
gözlerimi açtığımda her yerim uyuşmuştu. oda kalabalıktı. bazı konuşmalar dönüyordu. ama anlayamıyordum. annem ağlıyordu. kayın validem dememe kızardı. doğruldum yattığım yerden. onu görmem lazım diyebildim.
babam koluma girdi. aşağı indik, allah'ım böyle bir soğuk olamaz. Beni bırakıp gidişinin tanımı bu olsa gerekti... Soğuk... Onsuz, hatta onlarsız.. Nasıl ısınabilirdim ki bir daha.. kafa tasımın içinde hummalı bir çalışma vardı.. Bir şeyler kafatasımı kırıp çıkmak istiyordu.. Belki de onunla gitmek.. Aklım oradan kaçmak istiyordu, kaçıp kaybolmak.. içeri girerken bayılacaktım neredeyse gözlerim karardı babam tuttu.
oradaydı işte karşımda... akşam iş çıkışı kendimi kollarına atacağım kadın, çocuklarımın anne diyeceği kadın. ömrüm, hayatım kötü, yıpranmış bir sedyede bir hastane morgunda üzerinde bembeyaz bir örtüyle bekliyordu beni.. göz yaşlarım akmaya başladı verdiği bir kaç saniyelik moladan sonra. örtüyü çektim yüzünü görebilmek için.. örtüyü çekerken saçları yüzüne düşmüştü. o kestirmeye kıyamadığım, her kuaför konusu açıldığında kısaltmaması için anlaşma yaptığımız, öpmelere, koklamalara kıyamadığım saçları yüzüne düşmüştü. melek yüzüne. kapalıydı gözleri. o gözler bana bir saniye daha bakabilsin diye neler verebilirdim allah biliyor. bir saniye için sadece... parmağımla tutup o saçları kulağının arkasına attım. dokunmalara bakmalara kıyamadığım yüzü beyazlaşmıştı. yüzünde bir gülümseme vardı sanki. belki de bana öyle geldi bilmiyorum. göz yaşlarım akıyordu yüzüne.
"şimdi gidiyorum diye kızma bana. bekle beni... seni çok seviyorum..."
...
Delirdim hasretinden, sığamadım evler değiştirdim.
Diz çöküp tanrıdan seni dilendim.
Ağlamak dediler de gözümde yaş mı kaldı güzelim?
Ben sen sen diye tükendim.
Yatsın yanıma, sarılmasın dönsün uyusun.
Bir gece kalsın benimle, kırk yılım onun olsun.
Başın sağolsun lan,bilmiyorum ne kadar doğru bir tepki ama benden bu kadar çıkıyor. Lan troll falansa istediğiniz kadar gülün,ben böyle şeyleri ciddiye alırım.