"küçücüktüm, ufacıktım, bir dilenci kraldım
çok yürüdüm, çok acıktım"*
insan ne zaman kendini tanır? ne zaman kendini terk eder ve ne zaman yeni bir "kendi" oluşturur? bunların cevabı yaşamsal karelerle zamanın duvarlarına asılı. söküp almak gerek izleyip gözleri yaşartmak gerek..
vol. i.
her hayal, ideal ve fikir, insanın zihninden ayaklarına kadar tüm vücudundan dökülürken ruhun üzerinde hükümranlığını sürdüren diğer hayal, ideal ve fikirleri alıp götürür. yeni bir medeniyet bulmuşcasına insan gönderdiklerine nankörce arkasını dönerken yenilere karşı ziyafet çekmenin mutluluğundan sarhoşlaşmış akıl denen kıymetlisiyle farkındasızlığın dünyasına adımını atar. zaman insanın sandığı gibi yaraları sarıcı değildir. zaman insanın zoraki kapattığı yaraları tekrardan yaratandır. insan bulduğu bilginin karşısında yeniden canlandığını düşünerek ölmüş düşlerinin cenazesini hevesle uğurlar. oysa insanın fani olması gibi düşleri de fanidir ve yeniden bir cenazelik macera hazırlamıştır kendine.
her ben olmak yine her benin katliyle olacaktır. dışarıdan içeriye sızan her düş insanı her daim mutlu edecek ümitlere boğacaktır. her defasında insan "ben buyum" dese de her defa ölecek ve son ölümünde bir orduyla toprağa düşecektir.
bu durum sürekli değişen, gelişen, tatmin olmayan ruhlar içindir elbet. her insan kendisinden bir ordu yaratacak kadar kendi karadeliğine düşmez. yarattığı karadelikte insan bir orduya ihtiyaç duyar. bu yüzden tahtına en iyisini geçirene kadar kendindeki ölümleri devam ettirecektir..